2.Bölüm

1663 Words
Eve ulaştığımda saat bir hayli ilerlemişti. Ben daha anahtarı kilide takarken kapı birden açıldı. Korkuyla hızla iki adım geriye sıçrayıp elimi göğsüme bastırdım. "Allah seni kahretmesin Özlem! Ödümü koparttın!" Ellerinin arasında, Üzerinde mumları yanan çikolatalı bir pasta tutuyordu. Yüzünde, gecemin tüm gerginliğini silen kocaman bir gülümseme vardı. En şirin yüz ifadesiyle, "Korkma, niyetim doğum gününde seni korkudan öldürmek değil." dedi. Saatimi gösterip bende ona gülümsedim. "Farkındaysan tarih 2 Şubat oldu canım. Sence biraz geç kalmadın mı?" "Sen beni tanıyorsun Nisan. Tarihleri aklımda tutamadığımı da biliyorsun. Ama Allahtan şu  sosyal medya hesapları var. Bütün özel günleri hatırlatıyorlar. En kısa zamanda sana da yükleyelim" dedi. " Elimi boşver der gibi sallayıp bu işlerle uğraşamayacağımı söyledim. "Doğum günlerini hatırlatmak için iyi oluyordu aslında, ama her neyse. Eriyip bitmeden mumları söndürecek misin? Gittiğinden beri bu pastayı yapmak için uğraşıyordum." Tamda ona yaklaşıp mumlara üflemek üzereyken, "Dur bir dakika! Dilek tuttun mu sen?" diye sordu. Gözlerimi kapatıp her zamanki dileğimi tuttum. "Bir gün sevilmek!" Üzerimi değiştirip, doğum günü pastamdan yemek için salonda beni bekleyen özlemin yanına gittim. Salonumuzda sadece iki tane üçlü koltuk, televizyon ve iki tane sehpa vardı. Klasik öğrenci evi işte. Hemen oturduğu üçlü koltuğa gittim ve yanına iliştim. "Bugün seninkini gördüm." dedi. Söylediği şey bir anda iştahımı kapattı. En sakin ses tonumla, içimden ya sabır çekerek "O artık benimki değil." dedim. "Biliyorum ama, bahsetmesen de hala onu seviyor muşsun gibi geliyor bana. Hadi yanıldığımı söyle." Serkan'la ikinci sınıfta tanışmış, 8 ay çıkmıştık. Sonra bana uygun birisi olamamasından dolayı 5 ay kadar önce ayrılmıştık. Gerçi ona sorsanız, uygun olmayan kişi bendim. İlk erkek arkadaşım sayılırdı ve bu ayrılık ilk günler çok yıpratmıştı beni. Ayrıldıktan sonra tekrar görüşmek için birkaç kez arasa da, bir kere araya ayrılık girmiş, aşkın tılsımı bozulmuştu. Zaman zaman onu özlesem de, şuan hatırlamak isteyebileceğim en son insandı. Çünkü benim sevgimi asla hak etmemişti. "Yanılıyorsun, çünkü o sayfayı kapatalı çok oldu." dedim. Biraz sessiz kaldı, ki benim tanıdığım Özlem asla susmazdı. Demek ki bir şeyler vardı söylemediği. Tamda tahmin ettiğim gibi oldu. Önce gözlerini tavana dikti, sonra yüzüme bakmadan, "O zaman Özgeyle birlikte olmaları umurunda olmaz sanırım." dedi. İşte bunu beklemiyordum. Tahmin ettiğim kişi olmamasını dileyerek "Özge mi?" Dediğimde önce başını sallayarak onayladı, sonra "Evet." Dedi. "Hani şu, bizim sınıftaki özge." "Aynen öyle." dedi. Zor olsa da, kalbimin anlamsız kırıklığını saklamaya çalıştım. Özgeyle çok yakın olmasak da, Serkan'ın bir zamanlar erkek arkadaşım olduğunu ve ona karşı olan hislerimi biliyordu. Sadece o değil, bütün okul biliyordu aslında. Bozulduğumu anlayan Özlem, "Neyse ki mezun oldu. Yoksa her gün okulda o iki salağı vıcık vıcık görmek zorunda kalacaktın. Iyyyy!" dedi. Odadaki hava bitmiş, boğulmaya başlamıştım sanki. Bir an önce odama gidip uyumalıydım. Elimdeki çatalı neredeyse hiç dokunmadığım pasta diliminin yanına bırakıp, "Çok yorgunum, ben yatıyorum." dedim. "Ama tadına bile bakmadın Nisan! Ben bu pastaya, sırf senin için ne kadar emek verdim biliyor musun?" dedikten sonra çatalla tabaktan bir parça alıp dudağıma yaklaştırdı. "Aç bakalım ağzını!" "İstemiyorum Özlem. Yarın bakarım tadına." "Hayır olmaz! Bu gece bakacaksın. Bak yemezsen ağlar arkandan." Kendimi zorlayarak ağzımı açıp pastanın tadına baktım. Başka bir zaman olsa en az iki dilim yiyebilirdim, çünkü çok lezzetli olmuştu. Ama şuan küçücük bir parça bile ağzımda çoğalırken bir lokma daha yiyemezdim. "Sana doğum gününde onu hatırlattığım için özür dilerim." dedi. Yüzünde pişmanlık vardı, vicdan yapıyordu. Üç yıldır aynı evi paylaştığımız için, her mimiğinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum. Gülümseyerek, "Önemli değil, geçti gitti zaten. Hem Ayrıca doğum günüm dün de kaldı hatırlarsan." dedim. Boynuma sarıldı. "İyi ki doğdun Nisan"dedi. Sonrada hırkasının cebinden küçük bir kutu çıkartıp bana uzattı. "Bu ne?" "Doğum günü hediyen, aç bakalım beğenecek misin?" "Gerek yoktu aslında." diyerek kutuyu açtım. İçinde beyaz taşlı bir bileklik vardı. Bileğime kendi elleriyle taktı. "Bunlar ay taşları. Sana uğur getireceğini düşündüm. Ay taşının bir çok özelliği var aslında. Mesela, hayata daha pozitif bakmanı sağlayacak, metabolizmanı hızlandıracak özelliğe sahip. Daha birçok etkisi var ama şuan hepsini hatırlayamıyorum, internetten sende bir bak istersen" dedi. Ona teşekkür ettikten sonra, ayaküstü barda olan tartışmayı ve sonrasını anlattım. "eeeee?,nasıl biriydi? Yakışıklı mıydı? ismi neymiş? Ne iş yapıyormuş?...." Soru yağmuruna tutulacağımı tahmin etmem gerekirdi. Ama aklım Özge ve Serkan konusuna takılı kaldığı için bunu düşünememiştim. "Ne bileyim Özlem. Elin adamının yakışıklı olup olmamasından, ya da isminden bana ne!" "Ama seni o züppelerden kurtarmış, kahramanın olmuş." "Tamam kurtardı, sağ olsun. Ama o kadar. 'Kahraman' falan da ne demek şimdi? " Duvara yaslanıp sinsi sinsi gülmeye başladı. "Bakarsın bara yine gelir." "Aman aman, uğraşamayacağım seninle. Hadi yatıyorum ben." dedim ve odama geçtim. ☆☆☆☆☆☆ 3 AY SONRA Mayıs ayının başlarıydı ve Adana'ya yaz her zamanki gibi çok erken gelmişti. Havaların ısınmasıyla vücudumun iyice hantallaştığını hissettim. Bu akşam işe gitmek tam bir  işkence olacaktı. Gece yarısına doğru bar yine tıka basa doluydu. Elimde içki bardakları servis yaparken, "Bu insanların evleri yok mu acaba?" diye kendi kendime söylendim. İçkileri masaya bırakırken, masadaki adamlardan birisi elini kalçama attı. Bir anda ani refleksle tepsiyi başına geçirdim. Sonra adamla tartışmaya başladık. "Bu senin işin değil mi güzelim, neden bozuluyorsun?" dedi. "Benim işim kendimi mıncıklatmak değil!"diye bağırdım ona. Barın sahibi ve korumaları da yanımıza geldi. Patron, "Hemen müşteriden özür dile!" dedi. Çok öfkelenmişti. Bana yapılan tacizi görmezden gelen patronumdan nefret ediyordum. Benden istediği şeyle onlardan bir farkı kalmamıştı çünkü. İşimi kaybetmek pahasına da olsa o an gözüme canavar gibi görünen adama ve müşteriye bakarak "Dilemiyorum." Dedim. Eliyle barın girişini gösterdi. "O zaman kovuldun." "Hepinizin canı cehenneme!" dedim ve ağlayarak çantamı alıp bardan çıktım. Taksiye doğru yürürken, uzun boylu kumral, tanımadığım genç bir adam, "Bir dakikanız varsa konuşabilir miyiz." dedi. Onu daha önce görmemiştim. Bardaki sarkıntılık eden tiplerden birisi olabileceğini düşündüğüm için hemen çantamı kaldırıp saldırı pozisyonu aldım. Karşımdaki genç adamın şaşkınlıkla gözleri açıldı ve kolunu yüzene siper etti. "Durun yanlış anladınız beni!" "Benimle neden konuşmak istiyorsunuz." dedikten sonra boştaki elimle hala akmakta olan gözyaşlarımı sildim. Kolunu yüzünden indirdi. "Maalesef az önce içerideki tartışmanıza tanık oldum. Sanırım artık bir işe ihtiyacınız var. Hasta bakabilirseniz size iş teklifi yapmak istemiştim." Şaşkınlıkla havada kalan çantamı indirdim. "İş teklifimi?" "Evet iş teklifi." "Sen benimle dalgamı geçiyorsun?"diyerek tekrar hareketlendiğimde "Dur lütfen! kötü bir niyetim yok." Diyerek o da savunmaya geçti.  Kimse tanımadığı birisine iş teklifi yapmazdı. Özelliklede bu kız bir barda garsonluk yapıyorsa. Karşımdaki ya manyaktı yada sarhoş. Gerçi gayet de aklı başında görünüyordu ama yine de anormal olan bir şeyler vardı. "Bana neden iş teklifi yapasınız ki? Ayrıca beni tanımıyorsunuz bile." "Çok haklısınız ama sizi oradaki serserilerle mücadele ederken gören birisi olarak bende iyi bir izlenim bıraktınız. Ayrıca içeride iki garson konuşurken duydum. Üniversite öğrencisiymişsiniz. Okul masraflarınız için çalışıyormuşsunuz. Sadece yardımcı olmaktı niyetim. Bu arada benim ismim Buğra. " dedikten sonra cüzdanından bir kart çıkartıp bana uzattı. "Geceleri, kendisine göz kulak olabilecek birisine ihtiyacı olan yatalak bir hastamız var. Eğer ilgilenirseniz yarın beni arayın kalacağınız yeri ve yapacağınız işi göstereyim size, güvenli bir iş." dedi. Ne cevap vereceğimi bilemez bir halde sadece düşüneceğimi söyleyip beni bekleyen taksiye bindim. Eve gider gitmez bardaki olan biteni ve aldığım iş teklifini Özlemle paylaştım. Şok olmuş bir şekilde, "Hasta bakmak ve sen!" dedi şüpheli gözlerle. "Bir direğe sürtünerek Striptiz yapmayacağım Özlem. Sadece yatalak bir hastaya bakacağım, ne var bunda garipseyecek?" "Yatalak bir hastaya bakmak kolay mı sanıyorsun. Onu beslemek, hatta altından almak kolay mı olacak sence. Ciddi bir sorumluluk bu!" İşte bu son söylediklerini hiç düşünmemiştim. "Denemekten ne zarar gelir ki." dedim. Kararımdan hoşnut olmadığını anlayabiliyordum. Ama barda çalışmak kadar kötü olamazdı herhalde. "İş beğenmeme gibi bir lüksümün olmadığını çok iyi biliyorsun özlem.  Mezun olabilmek için çalışmam gerekiyor." Kısa bir süre düşündükten sonra cevap verdi. "Madem hasta bakmakta kararlısın, o zaman görüşmeye bende seninle geleceğim." Gülümsedim. "Tamam." "Sahi, geçenlerde bir firmaya çizimlerini göndermiştin, haber çıkmadı mı." diye sordu. "Sence benim gibi yeni yetme birisine şans verecek bir firma var mıdır ki. Olmayacağını bile bile ya tutarsa diye denedim ama hiç umudum yok." "Sen benim gibi değilsin. Sende ışık var kızım. Eminim birileri o ışığı fark edecek." *** Ertesi gün görüşmek için Buğrayı aradım. Bana evin adresini verdi ve Özlemle adrese doğru yola çıktık. Elimizdeki adresin önünde durduğumuzda, önce birbirimize, sonrada devasa büyüklükteki eve baktık. Bizi evin çalışanlarından birisi küçük bir odaya aldı ve beklememizi söyledi. Bir kaç dakika sonra Buğra yanında orta yaşlı, uzun boylu buğday tenli bir kadın ve iki genç kızla birlikte içeriye girdi. Kızların birisi bronz tenli esmer, diğeri ise sarışın yeşil gözlüydü. Görünüşte ikisinin tek bir ortak noktaları vardı, boylarının uzun olması. Buğra, "Hoş geldin Nisan." dedi ve yanındaki üç hanıma bakarak, "Sizi Göktürk'ün bakıcı adayıyla tanıştırayım." diye devam etti. İsmimi daha önce ona söylemediğim için şaşırmıştım ."Nisan Çukurova üniversitesinde moda tasarımı okuyor." dediğinde ise şaşkınlığım daha da büyüdü. Sonra bana döndü,"Nisancığım, annem Leyla, kız kardeşim Duygu ve kuzenim Senemle tanış." Demek sarışın olan kız kardeşi, esmer olanda kuzeniymiş. Annesiyle kız kardeşinin benzerliğinden anlamam gerekiyordu, çünkü bakışları aynıydı. Gülümseyerek tek tek ellerini sıktıktan sonra bende onları Özlemle tanıştırdım. Leyla Hanım Buğraya bakarak ,"Siz nereden tanışıyorsunuz?" diye sordu. Bu soruyla ortamda buz gibi bir hava esti. Buğra, "Yeni tanıştık." dedi ve bana göz kırptı. "Anneciğim, ben Nisan hakkındaki gerekli tüm bilgileri sana aktaracağım. Kuzenim için uygun bir bakıcı adayı olduğunu düşünmesem, onu buraya davet etmezdim. Lütfen kararımı sorgulamayı bırak." Kadın memnuniyetsizce suratını buruşturup, beni tepeden aşağı süzdü. "Daha önce hasta bakmış mıydınız? Eğitim aldınız mı?" Tam cevap vermek üzereyken Buğra tekrar müdahale etti, ama bu seferki ses tonu bir öncekinden daha sertti. "Abartıyorsun anne! Kızcağız alt tarafı ilaçlarını verecek. Bu eğitim gerektirecek zor bir şey değil ki. Bunu 12 yaşındaki bir çocuk bile rahatlıkla yapabilir. Hem her şeyin bir ilki vardır. Ben bir fırsatı hak ettiğine karar verdim." dedi. Leyla Hanım ikna olmamış olacak ki, kararsız ve gergin görünüyordu. Kızlar ise müdahale etmeden Özlemle birlikte, sadece üçümüzün konuşmalarını dinliyorlardı. Buğra, çıkması gerektiğini söyleyip yanımızdan ayrıldıktan sonra Senem ve Duyguda odadan çıktı. Leyla Hanım ve Özlemle birlikte giriş katta uzun bir koridordan geçtikten sonra, bir kapının önünde durduk. İçeriye önce Leyla Hanım, ardından da Özlemle ben girdim. Oda tıpkı küçük bir hastaneyi andırıyordu. Bir hasta için gerekli donanıma sahipti. O ana kadar her şey normaldi, ta ki yatakta yatan genç adamı görünceye kadar.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD