8- DOLANDIRICI

1005 Words
Ağzım şaşkınlıkla açılırken "Yo, hayır hayır. Bunu yapamayız," diyerek Marika'yı reddettim. "Ama neden?" Marika dudaklarını büzüp kollarını önünde kovuşturdu. "Çünkü Marika, hatırlarsan Kuzey bana Aslan Bozkurt'u görmek için buraya gelen ilk paragöz kız sen değilsin, dedi. Şimdi bunu bile bile orada dolaşmamız mantıklı mı?" "Evet haklısın," dedi Marika düşüncelerine gömülerek. "Pekâlâ, o zaman biz de başka bir yolunu deneyeceğiz." "Nasıl başka bir yol?" "Ah Beren, ben doğduğumdan beri bu kasabada yaşadım. Biliyorsun değil mi? Ormanın içinde o evin her açısını görebileceğim noktaları adım gibi biliyorum." "Marika bunu neden yaptığımızı anlayamıyorum. Ayrıca Kuzey'e yakalanmak ve tekrar onunla yüzleşmek istemiyorum. Orasının özel bir mülk olduğunu ve oraya giremeyeceğimizi söyledi. Ve benim için bu kadarı oraya veya oraya yakın noktalara asla gitmemem için yeterli." "Hayır, zaten mülke izinsiz giriş filan yapmayacağız. Bizim gideceğimiz taraf ormanın batı kısmında, göle girmek için de mükemmel bir konumda. Hem artık yaz geldi; bikinilerini alıp göle giren iki kız kadar normal bir şey olamaz değil mi? Hiç dikkat çekmeyeceğiz, söz veriyorum. Üstelik harika bir kamp alanı. Haydi Beren lütfen, kırma beni!" "Batı kısmı mı?" Marika öyle heyecanlıydı ki, onu kırmak istemiyordum. "Evet, oraya gidebiliriz sanırım... Bir dakika... Bir dakika... Kamp derken?" "Evi on dakika gözetleyip eve geri döneceğimizi düşünmedin herhalde, değil mi? Bak Beren bu bir operasyon sayılır. Hatta ismi de... Kobra Operasyonu filan olsun..." Beren istemsizce gülerken hala kamp konusunda endişeliydi. "Kobra Operasyonu da ne alaka?" "Bilmiyorum, filmlerdeki operasyon adları hep öyle olur ya! Hey, yazar olan sensin. Operasyonumuza isim bulma görevini sana bahşediyorum." "Bak kamp konusunda emin değilim. Beş yüz metre ilerisinde filan evimiz varken kamp yapmak biraz..." "Hadi ama Beren mou! Kırma beni... Çıtır çıtır yanan ateş başında yiyeceğimiz marshmallowları düşün. Hem de benim hayatımın aşkını bulma konusunda epey bir katkın olacak." Marika ellerini çocuk gibi birleştirerek lütfen dercesine bana doğru eğildi. Ne kadar direnip reddetmeyi düşünsem de, sonunda dayanamayıp pes ettim. Marika'nın dediği gibi göle girip piknik yapacak, ateşin başında marsmallow kızartacaktık. Ayrıca evin önünde de olmayacaktık. Orman onun değildi. Burada ben de yaşıyordum... "Pekala sen kazandın," dedim gülümseyerek. "Ama daha bana paragöz iması yapmışken, bu gece gitmek istemiyorum. Haftaya gidelim, olur mu?" Marika, beni korkutacak düzeyde bir kahkaha koyuverince daha fazla ısrar etmediği için rahat bir nefes verdim. * Birazdan ilk kez Marika'nın evine gideceğim için heyecanlaydım. Fırından yeni yapılmış havuçlu, cevizli, tarçınlı kekimi çıkarıp masaya koydum. Büyük annesine fal baktırmak için sabırsızlanıyordum. Sanırım bu kasaba bana iyi gelmişti. Kapıyı çaldığında, onu güzeller güzeli Marika karşıladı. "Ya neden zahmet ettin?" dedi keki göstererek. "Senin kadar güzel yapasam da," diyerek iltifat edip içeriye geçtim. Marika beni salona doğru götürürken, "Yaya'mın adı Nadya," diyerek önceden bilgi verdi. Başında mavi, üzerinde çiçek desenleri olan bir bandanayla saçını toplamış, yaşlanmış ama hala çok güzel bir kadın salonda oturuyordu. Marika'nın kopyası olan iri bal köpüğü gözleri beni gördüğünde merhametle kısılarak, göz çevresinde ki kırışıklıklara biraz daha derinlik kazandırdı. "Sen Beren olmalısın," dedi gülümseyerek. "Marika, bize birer çay koy evladım." Marika çaylarla beraber içeri geldiğinde biraz havadan sudan sohbet ettik. Sonunda Nadya yaya, bembeyaz dişlerini ortaya sererek gülümsedi ve masasının üzerinde duran ince bir sigarayı kibritiyle alevlendirdi. "Sen de bir şeyler var, değil mi?" diye sordu. "Falına bakmamı istiyorsun?" Aslında, baktırıp baktırmamak konusunda kararsızdım. Buraya sadece fal için değil, Marika'nın büyük annesi ile tanışmak için gelmiştim. Ve onları çok sevmiştim. "Bakmamı istersen bakacağım kopela*, ama şunu bil ki bazen gördüklerim karşımdakileri memnun etmez. Dünya mükemmel bir düzen üzerine yaratılmıştır. Tanrı eğer bunun en iyisi olduğuna karar verseydi, hepimiz geleceğimizde neler yaşayacağımızı biliyor olurduk. Tabii hiç şüphesiz başımıza gelecekleri beklerken, mutsuz insanlar olurduk. Bazen bilmemek daha iyidir." Nadya yaya'nın neden böyle konuştuğuna anlam verememiş üstüne daha çok meraklanmıştım. Benimle ilgili kötü şeyler mi hissetmişti yoksa? Aman canım, alt tarafı bir faldı sadece. İnanacak değildim ki! "Evet sorun değil, merak ediyorum," dedim. Nadya yaya sigarasından aldığı dumanı ağır bir şekilde üflerken, dışarıdan gelen bir gök gürültüsü sesi bir bomba gibi yankılandı ve az sonra etrafı sanki gündüzmüşcesine aydınlattı. Oysa hava durumunu konrtol etmiştim ve en az bir hafta yağış olmayacağından emindim. "İşte böyle kopela," dedi Nadya yaya. "İnsan oğlu zayıftır. Şimdi uzat bakalım elini..." "Hava yine bozdu," diye söylendi Marika camdan dışarıya bakarak. Kadın ise cevap vermeyip elime odaklandı. El falıma bakacağını düşünmüştüm ama onun yerine kuvvetice elimi tuttu ve gözlerini kapatıp çenesini dikleştirdi. Sonunda konuşmaya karar vermiş gibi dudaklarını aralayan Nadya yaya, doğrudan gözlerimin içine bakarken elimi hiç bırakmayacak gibi sıkmaya devam ediyordu. "Büyük anne?" dedi telaşla Marika bize bakarken. "Neler oluyor?" "İyi misiniz?" diye sordum. "Geçmişin," dedi sonunda elimi bırakarak. "Acı dolu. Aileni ne zaman kaybettin benim güzel kopelam?" "Şey ben..." dedim şaşkınlıkla. "Altı yaşındayken..." "Sahi mi?" dedi Marika anlayışla bana bakarken. "Ben de öyle. O yüzden sadece yaya'm var." "Ama senin kalbinin derinliklerinde," diye devam etti Nadya yaya. "Başka bir acı daha yatıyor. Bir günün acısı bu. Yüzleşmekten korktuğun, unutmak istediğin, seni yaralayan insanlarla ilgili." "Doğru mu bu?" diye sordu Marika. "Evet doğru," dedim sertçe onaylayarak. "Ama geçmişimi zaten biliyorum." "Geleceğe dair bir şeyler mi duymak istersin?" dedi Nadya. "O zaman cesaretli olmayı öğren kızım. Çünkü yakında korktuğun şeylerle tek tek yüzleşeceksin." "Ah, yaya... Ne kadar karamsar bir fal böyle. Bırakalım geçmişte ki acıları falan. Şimdiye bakalım. Aşktan ne haber aşktan... Sen bize onu söyle asıl." Marika ve Nadya'nın gülüşü ortamda ki gerginliği silip götürmüştü. "Aşka gelince; bir insan her zaman kendi kaderini çizer. Sen zamanı gelince yaptığın seçimle kendi kaderini belirleyeceksin. Umarım doğru tercihi yaparsın." Sonra Nadya yaya, konuyu ustalıkla başka yöne çevirerek konuyu faldan uzaklaştırdı. Doğru muydu, değil miydi bilemiyordum o yüzden çokta kafama takmadan muhabbete devam ettim. Gecenin sonunda gerçekten harika bir akşam geçirmiştim. İzin isteyerek kalkıp evime geçtim. *** Gece kan ter içinde uyandığımda saat 02:32'yi gösteriyordu. Elimin tersiyle alnımda biriken terleri silerken, kendimi nedensizce huzursuz hissettim. Telefonumu elime aldım ve ağabeyim Furkan'ın bana attığı bir bağlantı olduğunu gördüm. Tanrım, onu ne çok özlemiştim! Onu arayıp buraya gelmesini istememin vakti gelip geçmişti bile. Bağlantıya tıkladım. Açılan internet sitesi haberinde fotoğraflarım vardı! Ve bir de haber başlığı... ÜNLÜ FENOMEN CEM KORUTÜRK DOLANDIRILDI. BEREN KARADAĞ, NİŞANLISININ PARALARINI ALIP KAÇMIŞ! Ve bağlantının altında ağabeyim Furkan'dan gelen bir mesaj: "Her nerdeysen adresi at."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD