Kuşkusuz her insan mükemmeldir. Mükemmel anlayışı da her insanın farklıdır. Bakımlı yüz, alımlı saçlar ve fit bir vücut. Şuan ki insanların zihinlerinde aslında mükemmel anlayışı sadece dış görünüşten ibaretti. Her şey bir kenara insanlar artık birbirini gerçekten tanımayı reddediyor sadece dıştan yargılama işlemlerine devam ediyorlardı.
Aslına bakılırsa haksızlar diyemeyecek kadar kafa karışıklığı çekiyordum. Her şey bir yana adımlarım beni bir kitapçıya götürdüğü zaman bile raflar arasında gezen bedenim her şeyden önce mekana bakar, ondan sonra kapağa, kitabın ismine ve arka tarafta ki yazılara bakıyordum. Buydu galiba çirkin bir kapak ve onun getirdiği umursamazlık gerisin geri rafa geri koyulan kitaplar. Peki ya içindekiler, bizi ne kadar etkisi altına alabilecekti ki?
Şuanda da insanlar öyle değil miydi? Kendinden çok kendini başkalarına beğendirme isteği yatıyordu zihinlerine. Ne için peki? İşe yaramaz insan topluluğu için. Bu zamanda artık herkes sahteleşmeye başlamıştı. Estetik anlayışı, güzellik ve daha nicesi arkasına saklanmış mükemmeliyetçi insan toplulukları. Bazen kendimi yargılamadan edemiyordum. İstemesem de içten içe bunu yapmaya başlamıştım zamanla. En acısı da bunu kendim için değil bir başkası için yapıyor oluşumdu.
Her şey bir yana artık ben bile kendimden sıkılır hale gelmiştim. İnsanlar arasında zamanla görünmek istememem benim sadece ahmaklık seviyemi göstermişti bir süre sonra. Neden kendim gibi olamamıştım da biri için kendimi değiştirme çabasına girmiştim.
Cevabı basitti aslında. AŞK. Üç harf işte ama bir kelimenin arkasına saklanmıştı kalbim. Şşşş diyerek beynimi bile bu işe ortak ederek bir bariyer arkasına saklanıp benim daha ne kadar acı çekebileceğimi izlemişlerdi.
Her kendime söz verdiğim de onlar beni yenerek öne geçiyorlar ben ise yine kanlı gecelerin arkasına sığınarak adeta anne karnından doğan yeni bebek gibi ağlama seanslarına başvuruyordum.
"Gece."
"Gece."
İsmimi duymama rağmen gerçek dünyaya dönmemi reddediyordu zihnim.
Yanıma gelen beden ile başımı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünü seçimiyordu gözlerim, algım kapanmış, nefes almam giderek zorlaşır hale gelmişti.
Cihan'ın sert çehresi karşıladı gözlerimi. Buğday tenine tezat simsiyah gözleri ve karaya çalan saçları. Çıkık elmacık kemikleri, orta sayılabilecek şahane dudakları, ince zarif asla bir erkekte olamayacak kadar güzel bir burnu vardı. Bunu zamanında hep kıskanmıştım. Benim onun aksine burnum hafif kemerliydi. Bazen fark edilmeyecek dokunsan hissedilecek kadardı. Uzun kirpikleri vardı mesela Cihan'ın, çevremdekilerin hep kara kaş kara gözlü oğlan dediklerini anımsardım.
Koluma değen ince parmaklarına baktım. Zayıf biri değildi, üniversitesi zamanından beri de hep spor yaptığını da bilirdim. 1.85 boylarında yağız bir delikanlı.
İşin kötü tarafı, hiç bir zaman karşımda ki delikanlıya en ufak bir şey hissetmemiş olmamdı. Ya da artık sadece hislerim olmadığı için kendimi kandırıyordum.
"Ne işin var burada?"diye sordum sessizce. Sanki biri duyacakmış gibi kabuğuma çekilmiştim. Gözlerim istemsizce Kartal'a kaydı. Arkaya yaslanıp bir bacağını diğerinin üstüne atarak rahat bir şekilde bizi izliyordu. Küstak adam. Elinde olsa beni aşağı atardı.
"İnkar etme elinde olsa sende onu öldürürsün."
"Ya da sevişir misin demem gerekiyordu."
"Sana daha öndecen söylemiştim. Kartal benim çocukluk arkadaşım. Onu ziyarete geldim."diye konuştu sakince yer varmış gibi bir adım daha yanıma yaklaştı. Eli kolumun üstünde ki yerini bulup okşadı. "Asıl senin burada ne işin var?"
Göz ucuyla Kartal'a baktım. Bana değil Cihan'ın kolumun üstünde duran eline bakıyordu.
"Burada çalışıyorum."dedim kısaca.
Kapı ikinci sefer hışımla açıldı. Sekreter bozuntusu girip mahçupça Kartal'a bakıyordu. "Çok üzgünüm Kartal Bey, ben engel olmaya çalıştım ama bu dengesiz kadın beni resmen dövdü."diye açıklama yaptı ağlayarak.
Yüzüne sinirle baktım. "Seni bu kattan atmadığıma dua et."diye konuştum.
Geldiğimden beri ilk defa Kartal'ın sesini duydum.
"Bugün izinlisin."diyip kadının aksayan bacağına baktı."Bir doktora görün."
Kadına baktım. Beklediği tepki kesinlikle bu değildi. Önce gözleri doldu, dudakları titredi. Bir şey demeden başını sallayıp, aksayan bacağıyla dışarı çıktı. Ona acımamı bekliyorsa çok yanılıyordu.
"Gel otur."dedi.
Cihan'dan bir adım geri giderek kendimi onun esaretinden kurtardım. "Gerek yok. Ben şu arkadaşına hesap sormaya geldim."diyerek yüzümü Kartal'a çevirdim. Masanın önüne giderek başımı dik tutarak ona meydan okudum. Her ne kadar kimse bilmese de bu görünmez duvarımın arkasında küçük bir kız çocuğu taşıyordum. Her an ağlamaya hazır, her an yıkılmaya yüz tutmuştu. Bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu. Yüreğim kor alevken bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu.
Önümde duran adama baktım. Kimdi bu şahsına münasır kişi? Tanımama rağmen aslında hep hayatımın odağında olmayı başaran adam sen kimdin? "Sen ne yaptığını sanıyorsun." diye çemkirdim. Mahalle karılarını kesinlikle aratmıyordum şuan buna kesinlikle emindim. "Beni işten attırıp direk yanına almak istemekte ne demek oluyor?"
Dudaklarına kilit vurmuş sadece bana aşağılar şekilde bakıyordu. İmdadıma Cihan yetişti. Karşımda duran adamın üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum. "Gece, ne oluyor açıklar mısın? Hem siz Kartal ile nereden tanışıyorsunuz?"
Başımı yanımda duran adama çevirdim. Ben ondan değil karşımda ki şahıstan bir cevap bekliyordum. Asıl duymak istediğim ses yıllar önce unuttuğum Cihan'ın değil karşımda ki duran adamın sesiydi.
"Açıklanacak bir şey yok Cihan. Burada çalışıyorum dedim az önce sana, bu gördüğün adam da benim patronum ve kendisi beni işten atıp ne dayanağı varsa yeniden işe alıyor."
"Kartal."diye başladı sözlerine Cihan. Bunu beklemediği açıktı. Karşımda duran koltuğa oturup Kartal'a baktı. "Bu da ne demek oluyor?"diye sordu. Ben de bunun cevabını en az senin kadar merak ediyordum gerçekten buna bir açıklık getirilirse rahatlıkla buradan gidebilirdim.
Geldiğimizden beri ilk defa konuşmak için dudakları açıldı. Bana baktı, sonra bakışlarını çekerek Cihan'a çevirdi. "Bir şey olduğu yok."dedi kalın sesiyle. "Gece Hanım'ın potansiyelini çok beğendim. Bilirsin beni, bir cevher yakaladığım zaman peşine düştüğümü."
"Kartal saçmala."diyerek yerinden kalktı. "Gece bildiğin kızlara benzemez. Onu bu işlere alet edemezsin."diye kükredi.
Ne oluyordu aklım almıyordu. Ne işinden bahsediyordu Cihan. "Sen neyden bahsediyorsun Cihan."diye söze girdim. Bana açıklaması gerekiyordu.
"Evet Cihan?"diye katı sesiyle konuştu Kartal. Ne işinden bahsediyorsun sen ya da neler karıştırıyorsunuz siz. "Ben Gece Hanım'ın bilgisayar üstünde bu kadar iyi olmasından ve bunu değerlendirmekten bahsettim. Senin bahsettiğin iş neydi?"
"Cihan."diyip önünde ki koltuğa oturdum. "Senden bir cevap bekliyorum. Ne işi bu."
"Şey..."diyip tekrar yerine oturdu. Sağ elini ensenine götürüp ovdu. Bunu ne zaman yapmaya kalsa köşeye sıkışıp yalan söylediği zamanlar olurdu. "Aslında yok bir şey. Kartal güçlü bir adam seni hangi işe koyarsa koysun onun yanında tehlikede olursun."
"Yaaaaa."diyip başımı Kartal'a çevirdim. Tek kaşını kaldırmış Cihan'a bakıyordu.
Ben ikisinden bir cevap beklerken beklemediğim bir soru yankılandı ortamda. "Siz nereden tanışıyorsunuz?"
Hızla başımı Kartal'a çevirdim. Bunu soran o muydu? Bana mı öyle gelmişti. Bu soruyu sadece ben değil Cihan da beklemiyordu. İçimde oluşan stresin haddi hesabı yoktu. Zaman durmuş, herkes celladını bekler durumdaydı. Her an cesetler yerde bir yığın haline gelebilirdi. Cihan'ın boğazı düğümlendi. Sorulan soru bana hitaben değildi. Cihan fark etmese de Kartal'ın göz bebeklerinde huzursuzluk hissettim. Evet, evet vardı. Sadece benliğim bunu fark ettiğini reddetmek istiyordu.
Cihan boğazını temizledi. Nerden başlayacağını bilemiyor gibiydi. Ellerini birbirine ovuşturdu. Bunu stres anlarında yapardı. Beynim bunu hatırladığı için kendine lanetler okudu.
"Üniversiteden tanışıyoruz."dedi kısaca. Devamını getirmek için yanıp tutuştuğunu hissettim. "Gece benim eski kız arkadaşım."
Birinci cümleden sonra ikinci cümlenin lüzumu yoktu. Bilmesine gerek duymamıştım. Bu adam her geçen gün biraz daha benim hakkımda bilgi sahibi olurken onun hakkında benim bildiklerim. Gökyüzünde milyonlarca olan yıldızdan sadece bir tanesiydi. Eski mesleğime kadar biliyor olması beni içten içe huzursuz etti.
"Şu seni terk edip arkasında aylarca ağladığın kızdan mı bahsediyorsun?"diye sordu Kartal. Sorduğu sorunun onu bile rahatsız ettiğini fark ettim.
"Ne yani Cihan arkadan mı ağladı? Hem de bunu Kartal'a anlatacak kadar."
"Abartma abi ya."diye yakındı Cihan. Tek kaşını kaldırıp Kartal'a alttan alttan bakmaya çalıştı. Pek başarılı olduğunu söyleyemezdim. Cihan'ın sert bir micazı yoktu. Ne kadar sert olmaya çalışsa da asla korkutacak kadar olmazdı bu.
Koca bir uçurumun yamacında durmuş aşağıya bakıyordum. Ölümün bana kucak açarken aslında sınıra geldiğimin bilincindeydim. Ya aslında sadece beynimin bana oynadığı bir oyunsa tüm bunlar. Darmadağınıktım. Güçsüz, kimsesiz en çok da sevgiye muhtaçtım.
Beynimde dalgalanan düşünce serüveni son bulup beni olduğum yere çakılmamı sağladı. Kaç dakikadır bu odaydım bilmiyorum ama buraya ait olmadığımı biliyordum. Fazlalıktım. Buraya ne için gelmiş ne ile karşı karşıya kalmıştım. Her şey bir yana buraya gelirken hırsıma yenik düşerek gelmiştim. Ya aslında kartal kendisi bana oyun oynama kalkıyorsa. Akıllı bir adam olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Bunu iliklerime kadar hissetmiştim. Fazla akıllıydı.
Beni yanında istemesinin başka bir nedeni varsa. Bu şirkette benden kat kat iyi olan kişiler vardı. Beni direk istemesinin altında kesinlikle başka bir sebep yatıyordu. Bunu öğrenmeden peşini bırakamazdım. Direk kabul ediyorum dersem de bu adam bir şeylerden şüphe duymaktan geri durmayacaktı.
"Sohbetinize doyum olmuyor."dedim mübalağa bir şekilde, zira onlar da en az benim kadar dibe batmışlardı. "Kartal Bey, bunu neden istediniz bilmiyorum ama işimden kovulmamış olsaydım asla kabul edeceğim bir teklif değildi. Torpil imasını bulunduran her şeyden nefret ederim. Kabul ediliyor olmam bu işin peşini bırakacağım anlamına gelmiyor, bilginiz olsun."
Yerimden kalkıp odaya terk etmek isterken Cihan'ın sesi kulaklarıma ulaştı.
"Gece."
Kapı eşiğinde beklerken yanıma gelmesini sabırla bekledim. "Şey, müsait olduğunda bir kahve içmeye ne dersin yıllardır görüşmüyoruz. Eski günleri yad etmiş oluruz."
Cihan'ın yumuşak çehresine baktım. Gözlerinde ki umudu en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum bile. Ben ona bir daha umut veremezdim. Bizim hikayemiz asırlar önce tarih defterlerine kazınmıştı. "Üzgünüm. Bu aralar pek vaktim yok. Belki başka bir zaman."diyip son kez önce Cihan'ın sonra Kartal'ın gözlerine baktım. Biri hüzün barındırırken biri cehennemin kor ateşini taşıyordu.
🌃🦅