İçlerinde kasırgalar esen iki genç ne arabada, ne de nikah daveti için geldikleri salonda birbirleriyle hiç konuşmadılar. Nikah'ın kıyılma zamanı geldiğinde ikisi de kim ne tarafa çekerse o tarafa gitmişti. Nikah şahitleri olarak Orhan ve Kerem yerlerini aldılar. Birazdan kıyılacak nikahı beklerken, masada oturan dört kişide aynı şeyi düşünüyordu. Bu işin sonu nereye varacaktı? Hele Orhan, Alparslan'ın bu kıza bakışlarını görmüştü. Sonu ne olursa olsun kabullenmesi Alparslan için hiç kolay olmayacaktı. Kızı bıraksa ailesinin içine başkası mı damat olarak girecekti? Bırakmasa sözü yer de mi kalacaktı? Üstelik bu kız küçüktü. Asker adamın derdi agır gelirse Alparslan gene yanacaktı. Alparslan'a acıyarak baktı. Sonra Leyla'ya baktı. Belki de bu ikisinin şifası birbirinden olacaktı. Nikahtan sonra misafirlerin tebriklerini kabul eden Alparslan'ın, Leyla'nın durgunluguna iyice canı sıkılmışdı. Başı önünde sessizce duran Leyla'nın yanına oturdu. Şimdi bu yaralı Ceylan'a ne dese olurdu? İçine nefes çekti "Leyla" dedi. Kendisine dönen iki çift zümrüt göze içi gide gide söyleyeceklerine devam etti "Ben yarın sabah erken saatte gidecegim. Şartlar böyle gerektirmeseydi çok farklı tanışabilecektik. Kerem'le, Elif gibi onlar neyse ben de öyleyim senin için. Bu göstermelik nikah seni korkutup düşündürmesin. Bir daha ne zaman gelirim bilmiyorum. Halit meselesini zaten kökten hallettik. İçin rahat olsun diye söylüyorum bir daha yanına yörene yaklaşamaz. Senin bizim evde her zaman yerin hazırdı Leyla. Babaannem'in dilinden düşmeyen bizim evin eksik parçasıydın sen hep. Sen geldin bütünleştik. O yüzden başını egme. Evine hoş geldin Zümrüt göz" Leyla'nın akmaya hazır bekleyen yaşlarını gören Alparslan'ın sarılası gelmişti Leyla'ya. Ama nasıl sarılacaktı? "Dur şimdi zümrüt gözlerden yaşlarını akıtma. Millet kötü bişey ettim de ağlıyorsun sanacak. " deyince Leyla gülmeye başladı. Bu nazlı Ceylan'ı güldürmek bu kadar kolaydı işte. Leyla'nın gülüşüne neden aklı böyle karışıyordu? Aklı karışmamalıydı. "Ben sana numaramı bırakacagım. Ne zaman ihtiyacın olursa arayabilirsin. Gerçi göreve gitmişsem ulaşamazsın ama sen gene de ara. İki elim kanda da olsa yetişirim ben sana Leyla." dedi. Leyla'nın içi sızladı. Sessizce kafasını sallayıp "Tamam" dedi. Tamam demişti ama hiç bir zaman aramayacaktı Alparslan'ı. Zaten yeterince iyiliğini görmüştü. Alparslan'ın hayatına gölge olmayacaktı. Sonunda nikah daveti bitmişti. Leyla ilk defa geldiği ananesinin evine girerken daha fazla kendini tutamamıstı. Gözlerinden yaşlar inci gibi dökülmeye başladı. Bu evi annesi ona kaç kere anlatmıştı. Etrafına dikkatlice bir baktı. Ev sıcaktı... Eve buram buram huzurlu aile kokusu sinmişti. Babaanne'sinin evinde ki kasvetli havanın burda zerresi yoktu. Bir parça küf tüm odayı kokutur, Leyla'ların evinde ki küf kokusu babaannesinin kararmış kalbinden geliyordu. Hanife Hanım ağlayan Leyla'ya sarıldı "Aglama Leyla'm" dedi. Leyla anneannesine " Annem bu evi o kadar anlattı ki anneanne, kapısından bacasına kadar ezberime işlemişti. Şimdi evi görünce annemin neyin hasretini çektiğini daha iyi anladım. " deyince Hanife Hanım'ın yüreğinde yanan ateşi harlandı. Leyla'ya sarılıp o da ağlamaya başladı. Mustafa Bey hemen annesini Leyla'dan ayırdı. Bu gün ağlama günü değildi. Daha fazla kimsenin ağlamasına izin vermeyecekti. Elif, Leyla'ya ve abisine sofra kurdu. Ev hala uzaktan nikaha gelen misafirlerle doluydu. Ev misafir dolu olunca ne Leyla gelinliğini çıkartıp rahatlayabilmişti. Ne de Alparslan üzerini degisebilmisti. Yemek yedikten sonra gidip yatması gerekiyordu, sabah erkenden yola çıkacaktı. Bu kadar insan hala ne bekliyordu onu da anlamış değildi. Baktı kendisi başlamadan Leyla'da yemeğe başlamıyor. " Yesene zümrüt göz sen de mi misafirsin? " dedi. Leyla ufaktan yemeğe başladı. Küçük küçük lokmalarla yiyen kızı görünce "Öyle değil bak böyle yiyeceksin. " deyip kopardığı büyük lokmayı kuru fasülyeye bandı, ağzına attı. Leyla'ya da " Ye bakalım böyle." deyince Leyla güldü. O da aynısı gibi lokma yapıp ağzına tıkıştırdı. Leyla'nın şişen yanakları Alparslan'ın bu kadar hoşuna gitmesi normal miydi? Ya da Alparslan'ın kendine bakışlarından Leyla'nın içinin ısınması iyi birsey miydi? Kötü birsey miydi? Peki bir daha Alparslan'ı görebilecek miydi? Göremeyecek olması niye içini sıkıyor du? Ev halkı gülüşerek yemek yiyen gelinle damadı seyre dalmıştı. Elif annesine " Anne Allasen bu kadar misafir hala neyi bekliyor? Koşturmaktan baygınlık geldi artık yaa. " diye söylenirken Selma Hanım kızına güldü. Zaten gitmelerini özellikle o engellemisti. O höt höt oğlunu bu kalabalık sayesinde yola getirebilirse anca getirirdi. Yoksa dik kafasını nasıl eğdirecekti. Alparslan yemekten sonra hala gelinliğiyle köşede oturmuş, etrafını şaşkınca izleyen Leyla'ya baktı. Onun şaşkınlığına gülesi geldi. Gelinliğinin içinde duruşunu biraz daha izledi. Bir daha ne zaman görecekti. Baktıkça içine işlediğini anlayınca canı sıkıldı. Yerinden kalktı bakmasa daha iyiydi. Alparslan haldır haldır misafirlere hizmet eden annesine baktı. Bu kadında bir haller vardı. İnsanlar gitmesin diye elinden geleni yapıyordu. Dış kapının sesini duyan Selma Hanım "Ohh şükür..." dedi. Sonunda kocası imamı getirebilmisti. İmam gelmeden misafirler dağılacak diye göbeği çatlamıştı yahu. Koştu kapıyı açtı. Nerdeyse sevinçten imama sarılacaktı. Şimdi geriye sakince Alparslan'ı nikaha oturtmak kalmıştı. O'na da Allah yardımcısı olsundu. Var mıydı öyle gencecik kızı geride bırakıp gitmek? Şimdi de gitsin de görsündü bakalım. Bundan sonra ne Leyla'nın yanına Alparslan'dan başkası ne de oğlunun yanına başkası yakışırdı. Bu ikisinin bebesini yok yok bebesi yetmezdi. Bebelerini kucağına almadan ölmeyecekti. Kıs kıs gülüp salona giden kocasıyla imamın peşinden koştu. Salona giriş yapan imamı gören Kerem "Noluyo la bu kalabalıkta biri öldü de ben mi farketmedim? Ben doktorum imamdan önce ben bakaydım bar.i " dedi. Harbi ne oluyodu yaa? Elif'te şaşkınlıkla " Ben bu kalabalıgın havasızlıgından biri baygınlık geçirecek demiştim ama. " deyince Kerem'le gülmeye başladılar. Kendilerine dönen abisinin sert bakışını görünce ikiside sustu. Zaten Alparslan'ın canı burnundaydı. Bir de bu ikisinin zevzekligine tahamülü yoktu. Anasının sabah beri ki hallerinin sebebi belli olmuştu. İşe de yarıyordu çünkü kalabalıkta kendini tutmak zorunda kalmıştı. Özellikle Leyla'nın kırılacağı yanlış anlayacagı bir şey dememeye sabrediyordu. Ama bu yapılan iş miydi şimdi yani? Leyla ise imamı görünce şaşırdı. Kimse imam nikahı kıyılacagından bahsetmemişti. Hadi resmi nikahı Alparslan'ın üzerinde görünmesi için kıyılmıştı da, imam nikahı ne içindi? İmam nikahı kıyılırsa Alparslan'ın bildigin helali olmuyor muydu? Leyla'nın yaşı neydi başı neydi? Anlamıyordu ki bu nikah gerekli miydi? Değil miydi? Ne yapacaktı şimdi? Yanında da sormaya cesaret edebilecegi bir Allah'ın kulu da yoktu ki. Keşke Gülcan yengesi şimdi burda olsaydı. Alparslan'a döndü baktı. Adam kıpkırmızı olmuş her halinden kızdıgı belliydi. Kızardı tabi başına ne işler açılmıştı. Elini verdikçe kolunu kaptırmıştı resmen. Leyla'yı kurtaracagım diye kendini yakmaya mecbur muydu? Hayır hiç degildi. Leyla'yı gelinlik bogmaya başladı. Bir Allah'ın kulu yok muydu? Şu gelinligi söküp atsaydı üstünden. Mustafa Bey baktı, bunların ikisi de isteksizler. Bir şey de diyemiyorlar. Renkten renge giriyorlar. İmamı getirdigine pişman oldu. Selma Hanım'ın aklına uymuştu. Şimdi imamı geri götürse olmazdı. Üstüne ev akraba kaynıyordu. Babasın'dan açiklama bekleyen gözlerle bakan ogluna döndü. Nikahtan önce bir konuşalım oglum senle dedi. Alparslan'ı bahçeye çıkardı. Alparslan babasına " Baba benimle böyle mi konuştunuz? " Mustafa Bey'de biliyordu böyle konuşmadıklarını ama "oglum resmi nikah olupta imam nikahı kıyılmadıgı nerde görülmüş? " deyince Alparslan sakin kalabilmek için yüzünü sıvazladı. " Baba kagıt üzeri göstermelik imza dediniz tamamdı da, imam nikahının sahtesi mi oluyor? Allah katında kıyılan nikahtan sonra Leyla bildigin karım oluyor." Bu gün ölsem Leyla ahirette karım diye anılır. Yarın kağıt üstü boşanmak kolay ama tutup helalim olmuş kızı nasıl boşayıpta, git hayatını mı yaşa diyeceğim? Yakup Bey oğlunun sıkıntılı haline baktı. Ne cevap verecekti şimdi oğluna? Oğlu sonuna kadar haklıydı. "Oğlum imamı geri mi göndereyim şimdi? Leyla'yı oldu da yanına göndermem gerekirse iki namahrem aynı ev de nasıl duracaksınız? Şimdi kızıyorsun ama ben Leyla'ya bakışlarını gördüm. O kızın da senin yanında yüzü nasıl gülüyor görmüyor musun? Lafımı ikiletme büyük sözü dinle. İçeride de sakin dur aman ha Leyla'yı incitecek hareketler yapma. " Alparslan'ın esasında bu nikah işi içine bir ferahlık vermişti. İçten içe kabul etmese de Leyla'yı sahiplenmişti bile. Babasına döndü " Tamam baba. Buna da tamam. Ama kız benim yanımda harcanırsa vebali sizin üstünüze kalır. Bunu da düşünerek böyle bir işe kalkışmışsınızdır diye düşünüyorum. Dini nikahta kıyılsa Leyla burda kalacak! " dedi. Mustafa Bey buna da şükür etti. " Tamam oğlum burada kalacak, hadi içeri geçelim imamı bekletmeyelim. " Kapıda da onları sabırsızlıkla bekleyen karısına " Hanım Leyla'yı hazırlayın imamı bekletmeyelim. " deyince Selma Hanım'ın sevinçten yüzü ışıldadı. Alparslan hafif topluca olan annesinin sevinçten seke seke gidişine baktı. Senelerdir gelin diye az yalvarmamıştı. Bulduğu bütün kızları bir şekilde atlatan Alparslan eninde sonunda annesinin tezgahına düşmüştü ya Selma Hanım sevinmesinde kim sevinsindi...