Giriş

1073 Words
GİRİŞ Elis veterinerin kapısını kilitleyerek uzun saçlarını geriye doğru savurdu. Topuklu ayakkabılarının üzerinde ahenkle yürüyerek sokak ortasındaki kırmızı arabasına ilerledi. Soğuk hava tenine keskin biçimde çarpıyor, yüzünde bıçak etkisi bir sızı oluşturuyordu. Elindeki sunum dosyasını açmış olduğu araba kapısından içeri fırlattı. Bıkkın, yorgun tavrı yüzüne yansıyordu. Yorucu bir gün geçirmişti. Eve gidip ayaklarını güzelce uzatarak dinlenmek istiyordu. Şuan için ona en cazip gelen hayali buydu. Akşam yapması gereken çalışmaları ise, aklına küçük notlar halinde kaydediyordu. Büyük çalışma çantasını arabanın içine koydu. Binmek için yöneldiğinde arkasından gelen sesle duraksadı. "Karıcım nerede kaldın? Bende seni bekliyordum," Ela gözleri şaşkınlıkla arkasına çevrildi. İri yapılı heybetli bir adam, umursamaz ifadeyle gözlerinin içine bakıyordu. Kendisine seslenip seslenmediğini algılaya bilmek için etrafa bakındı. Kendisinden başka çevrede herhangi bir kadın yoktu. "Ne yapıyor musun manyak mısın? Ne karısı deli misin sen?" Dedi Elis gözlerini kısarak. Hayretini gizlemeye çalışıyordu. Muhtemelen adam kendisini başka biriyle karıştırıyordu. Karanlıkta kendisinden on santim uzun adamın yüzünü seçmeye çalıştı. Yüz hatları yine de tanıdık gelmedi. "Karım olacaksın." Dedi adam sert bir ifadeyle. "Hayır, hayır birisiyle karıştırdınız sanırım.” Dedi Elis elini havaya kaldırarak. Karşısındaki heybetli adamı ikna etmeye çalışırken; "Ben evli değilim." Diye ekledi. Etrafına baktıkça etrafa korku salacak heybette olan adam, dudak kenarlarına tiksindirici bir tebessüm bıraktı. "Karım olacaksın ama..." dedi ve gülümsemesini genişleterek ekledi. "Elis." Elis'in adımları geriye doğru tökezledi. Karşısında tanımadığı adam ismini bir seferde söylemişti. Bakışlarından kendisini ilk kez görmediği anlaşılabiliyordu. Elis’in içini derin bir tedirginlik kapladı. Korkudan ağzını dahi açamıyordu, küçük dilini yutacak gibi oldu. Ela gözlerini adamın biraz gerisinde duran cenaze arabasına çevirdi. İçindeki tabutu gördüğünde zorlukla yutkundu. Solukları düzensizleşti, nefes alışının ritmi bozuldu. Etrafına bakıp yardım alabilecek biri var mı diye bakındı. Hiç kimse yoktu. Sokağın tamamı bomboştu. "Bakın kim olduğunuzu bilmiyorum. Biriyle karıştırıyorsunuz kesinlikle." Dedi direktif vererek. Yalvarmalarından duyan adam Elis’e tiksinti dolu bakış attı. "Yanlışlık yok sünepe. O güzel dudaklarını kapat, sessizce bekle. Akıllı dur." Dediğinde ardında duran yancılarına işaret etti. "İnsanları başımıza toplamadan alın şunu!" diye emir verdi. Takım elbiseli iki adam Elis'i kolundan tutarak sürüklediklerinde, kolları arasında çırpınarak kaçmaya yeltendi. Sokağın ortasında çığlık çığlığa bağırıyordu. Ama ne gören vardı nede duyan… “Babam sizi bunun yanınıza bırakmaz! Mahallede illaki kayıtlı kamera var. İnsanlar yokluğumu fark edip illaki beni bulacak.” Dedi Elis korku içinde. “Sokakta zaten kimse yok. Lambalar ne hikmetse kapalıydı. Kameraların hepsi de bozduk.” Dedi gevşek biçimde sırıtarak Pamir. Kollarını birbirine bağladı. Elis’in yırtınışlarını ve çırpınışlarını zevkle izliyordu. Her şeyi planlamıştı. “Ben haber verene kadar kimse bulamaz seni.” Hareketleri çok rahattı, çok profesyoneldi. “Alın, bunu. Ne bakıyorsunuz?” dedi Pamir adamlarına kükreyerek. Gözlerinin içinden alev fışkırıyordu. Elis kollarını adamdan kurtararak kaçmaya çalıştı. Pamir elini havaya kaldırarak suratının ortasına sert bir tokat yapıştırmasıyla Elis baygınlık geçirdi. Adamın iki yancısı baygın olan Elis’i kollarından tuttuğu gibi tabuta koydu. Cenaze arabası hareketlenerek sokağın sonuna ulaştı. Cenaze arabası yolda giderken Elis baygınlık geçirdiği tabutun içinde ayıldı. Korkuyla tabutu tekmelemeye başladı. Fakat açılmıyordu. Tabutu kaçmaması için sıkıca bağlamışlardı. Elis’in çığlıkları geceye karışıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu ama nafile… Kokudan ağlama krizi geçirdi. Kendini adeta yırtıyordu. Cenaze arabası bir saat kadar yol gitmenin ardından, bilinmedik bir yoldan saptı ve büyük çiftlik önüne yanaştı. Adamlar tabutun kapağını açtığında Elis doğrularak kaçmaya çalıştı. Gücü yetmiyordu, ellerinden kurtulamamıştı. Cenaze arabasından indirilirken Elis’in çığlıkları hiç dinmedi. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” dedi çığırarak. Pamir salına salına geldi. "Atın şunu içeri ya." dedi alaycı tavırla. Kızın kendisini korkutmak için söylediği sözleri umursamıyordu. Sadece gülerek izliyordu. Elis toprağa tekmeler attı. Adamlar cüssesini zorla sürürken ayak izleri belli belirsiz yerlerdeydi. Çiftliğin büyük kapısı, kısa boylu bir adam tarafından açıldı. İki takım elbiseli adam; kendisini sertçe yere savurarak fırlattı. Acılar içinde kıvranarak inleyen Elis'in cümleleri nefretle dudaklarından döküldü. "Caniler! Bunu bana neden yapıyorsunuz?" Diye cırladı. "Sen bu eve tabutla getirilen bir cesetsin. Akıllı bir kız ol, sesin çıkmasın. Sana bir tokat daha koyarım, on gün baygın kalırsın. Bu evden bir daha tabutla çıkışın, öldüğün için olur." Dedi Pamir kükreyerek. Sesindeki heybet duvarlarda tok yankılar bırakarak aks ediyordu. Genç kız kan çanağına dönmüş gözlerini adama nefretle dikti. "Beni sonsuza dek buraya kapatamazsın!" “Ölüler için bir tek yer var, o da mezar. Ölüler sonsuza dek mezarda kalır güzelim.” "Delirdiniz mi? Napıyorsunuz? Nereye getirdiniz beni? Ben size naptım? Cani herifler!" Elis elini saçlarına geçirdi. Çıldırmak üzereydi, korkudan zangır zangır titriyordu. Adamın teki sebepsiz yere onu kaçırmıştı ve açıklama dahi yapmıyordu. "Aldığın her nefesin hesabını vermeni istiyorum. Eğer canımı sıkacak olursan... Seni gebertirim sünepe!" Dedi dikildiği büyük kapının ağızından kalın kaşlarını çatarak. "Ruh hastası…” dedi Elis. Ayağa kalkarak kaçmaya çalıştı. Dış kapıya yöneldiğinde Pamir kolundan tuttu ve bir kez daha onu taş yere fırlattı. “Akıllı dur.” “Öldür o zaman beni! Öldür.” Dedi Elis. Dik durmaya çalışıyordu ama korkudan aklını kaybetmek üzereydi. "Ölemediğin her gün, ölebilmek için dua edeceksin Elis Akdağ. Seni öldürmem için yalvaracaksın, ama seni öldürmeyeceğim. Yaşayamamak ve ölememek senin lanetin olacak. Her gün ölmek için dua edeceksin." dedi adam. Elis zorlukla acıyan kollarını ovuşturdu. "Sebep olduklarınızı size ödetmeden, seni öldürmeyeceğim. Her gün yaşadığına lanet edeceksin. Kendine yarına kadar topla.” Elis acıdan kollarını ovuşturuyordu. Zorlukla; “Neden?” diyebildi. “Yarın karım olacaksın.” Kız, ayağa kalkarak karşısında duran dağ ayısına çemkirdi. "Ne saçmalıyorsun sen? Ne karısı? Akıl hastası mısın?” “Senin karşında kocan var. Bu fikre şimdiden alışsan iyi olur.” Dedi ve biraz duraksayarak zevkle yutkundu. Dudak kenarlarına alaylı tebessümü yayılmıştı. “Yarın o memur geldiğinde böyle devam edersen canını yakarım.” Elis sinirli bir kahkaha attı. “Evlenmek mi? Ölürüm de o deftere imza atmam. Nerde yaşıyorsun sen? Memur anlamayacak mı seni istemediğimi? Bunun sonu yok, mantıklı ol biraz. İnsanlar çoktan peşime düşmüştür. Şikayetçi de olmayacağım. Vazgeç bu işten…” Dudak kenarlarında oluşan tebessüm çizgileri intikam duygusunun harlanmasıyla derinleşti. “Yarın o imzayı atmazsan olacakları sen düşün.” “Sen beni kimsesiz mi sanıyorsun? Ailem bunun peşini bırakmaz. Babam bunu fark ettiği an seni mahvedecek. Ben Nazım Akdağ’ın kızıyım. Sen kime bulaştığının farkında değilsin. “ Pamir Elis’in söyledikleri karşısında öfkeden gözü döndü. Eğilerek Elis’i yakasından tuttuğu gibi avuçlarının içine aldı ve kendisine çekti. “Banim o ayarlarımla oynama. Ananı da, babanı da getiririm! Gözünün önünde, ikisinin de kafasına sıkarım. “ Adamın gözündeki kararlığı ve öfkeyi görebiliyordu. İntikam almaktan bahsederken adeta göz bebeklerinin içindeki ateş harmanlanıyordu. Söylediklerini yapacak kadar acımasız, duygusuz gözüküyordu. Karşısındaki bedenin ruhu sanki çekilmiş gibiydi. Söylediklerini yapmaktan başka seçim şansı olmadığını yavaş yavaş anlamaya başlamıştı. Aydınlık, berrak bir çiçek; artık kapkara ve kirli bir intikam hikayesinin içine tutsaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD