Kusur, her insanda bulunan örtmekle çabalanan ama örtmeye çalıştıkça daha çok gün yüzüne çıkan bir şeydi. Kusura atılan çentiklerden damlayan özgüvensizlik tüm vücudu sarar zihne kontrol dışı bilgiler verirdi. Mesela çoğumuz birisi ‘güzelsin’ dediğinde, ‘hayır değilim’ veya ‘ne güzeli ya gözün kör herhalde’ gibi tepkiler veriyoruz.
Ama unutmamamız gereken bir şey vardı, seni kusurlarınla kabul etmeyen her daim kusurlarını yüzüne vururdu. Bu nedenle her daim açık oynayan bir insan olmuş, kendimi olduğumdan daha fazlası olarak değil de, kendim olarak göstermeyi seçmiştim.
Şu an ise bir umut kusurlarımı kapamak istiyordum, zira Zehir’in delici bakışlarının altında bu duyguyu hissetmem en normaliydi. Sert duruşu, kendinden emin ama buz gibi bakışları ve daha önce yan profilden gördüğüm dövmesi ile fazlasıyla tehlike arz ediyordu. Onu bu kadar kolay tanımamdaki başlıca sebeplerden biri boynunda onun bir parçası gibi duran dövmesiydi ki , istesem her şekilde onun hakkında en ince ayrıntıya kadar her şeyi öğrenebilirdim ama buna gerek duymamıştım. İçimden bir ses ondan uzak durmamı ve hakkında ne kadar az şey bilirsem o kadar iyi olacağını söylüyordu. Bende bu sesi kulak ardı etmek yerine, dinlemeyi seçmiştim.
Tutulan dilim ile yunan tanrısını aratmayacak derecede güzel olan yüzüne bakarken, dilim lal olup tutulmuş bakışlarım boş bir hal almıştı. Neden etrafımda yer edinmiş insanlar gibi sıradan değil de mükemmeldi? Bu haksızlıktı.
“B-biz eve gitmek istiyoruz.” Benim konuşmayacağımı anlamış olan İlkiz konuşmaya başladığında yutkunarak olacak olanları izliyordum. Zehir sert duruşundan ödün vermeden gözlerini İlkiz’e dikti ve boş bakan kuzguni siyahı gözlerini İlkiz de gezdirdi.
Titreyen parmaklarımı mavi kotuma silip yutkundum. Bileğime bağlı ip sıkı değildi ancak rahatsızlık hissi uyandırıyordu.
“Elbette ki gideceksiniz. “ dedi sert sesine tünemiş kirli kelimeleriyle.
Beklenilmedik gelişini neye borçluyduk bir fikrim yoktu ancak kendimi, onu akşam görmeye o kadar çok alıştırmıştım ki, aniden görmem nutkumun tutulmasına sebebiyet vermişti.
Göz bebeğime sinen şaşkınlığın iliğimde bıraktığı etki sarsıcı deprem etkisi yaratmakla birlikte beni büyük bir bilinmezliğe sürüklemişti. Neden gelmişti? Hiçbir fikrim yoktu.
“Ancak önce görülmemiz gereken bir hesabımız var. “ diyerek devam etti. Ardından gözleri arkasındaki bir noktaya kilitlendi.
“Bayanların elini çöz. Misafirlere böyle davranılmamalı. “ dediğinde bir an cidden bizi düşündüğünü sandım ancak boş bakışları o kadar ürkütücüydü ki, bunu aklınızdan geçirdiğiniz için bile idam masasına yatırılabilirdi bedeniniz.
İri kıyım bir adam yanımıza yaklaşıp iplere çözerek bileklerimizi serbest bıraktığında derin bir nefes çekerek ciğerlerimi rahatlatmayı umdum. Ancak aldığım her nefes göğüs kafesimde derin yarıklar açıyormuş hissi yaratıyordu.
“Şimdi. “Dedi ve koltukta geri yaslanıp sağ bacağının bileğini sol bacağının diz kısmına yasladı, ardından kollarını koltuğun baş kısmına koyarak delici bakışlarını bize doğrulttu.
“Neden evimin etrafındaydınız?” Bu sıradan bir soru değil, cevabın kesinlik bildirmesi gerektiği bir cümleydi.
“Ş-şey... “Dedim bugün çokça bana uğramış kekelemeyle. Dilime ettiğim lanetlerin ardından dudağımı dişledim. Tam ağzımı açıp cevap vereceğim anda Barlas’ın arkadan gelerek söylediği kelimeler ile adeta yerime çivilendim.
“Senin kafesine takılan küçük bir kuş. Ayrıca aptal bir kuş. Hadi ama dostum kim sevdiği adamı görebilmek için kendini tehlikeye atar ki? “ Dudaklarımı dişlemeye devam ettiğim sırada adım kadar emindim ki, İlkiz kıpkırmızı kesilmiş bir vaziyette elleriyle oynuyordu. Aslında İlkiz fazla cesur ve patavatsız bir kızdı. Bu patavatsızlık ikimizde de olsa da bendeki genel olarak gerçeklerden ibaretti. Çoğu zaman dilime sahip çıkamaz açık sözlülüğümün getirdikleri ile her şeyi söyleyiverirdim. Bu genel olarak beni sıkıntıya soksa da kartları açık oynamayı tercih ederdim ancak şu an yalan üstüne yalan söyleyerek resmen kendimden ödün veriyordum.
Bu berbat bir histi.
Tek kaşı usulca havalandı Zehir’in.
“Kim? “Dedi sorusuna yanıt ararken. Barlas’ın gözleri bana dönerken onun gözlerini takip ederek bakışlarını bana yönelttiğinde olduğum yerde kaybolmak istedim. Ama sadece istemekle yetindim.
Baktı, baktı ve baktı. Sanırım simamı çıkarmaya çalışıyordu, aslında zorlarsa bulabilirdi. Tabi magazin izliyorsa.
“Demek beni seviyorsun? “ ne kadarda zekiydi öyle değil mi? Resmen zeka fışkırıyordu.
“Olamaz mı? “Dedim dilime vurduğum kilidi açarken. Zaten dilim olmaması gereken anda açılır olması gereken zamanda ise sessizliğe gömülürdü.
Şimdi neden kekelemedim?
Hadi ama şaka mı bu?
Başını aheste bir şekilde aşağı ve yukarı salladı.
“Olabilir. “Dedi düz sessinde oluşmuş depremlerle. Bir an oluşan enkazın altında kalacağımı sandım.
Sonrasında bir şey demedi. Bir kaç dakika boyunca izledi yüzümü, bu sırada gözleri hiçbir yere değinmedi. Doğrudan bana kilitlendi, bu rahatsız hissettiriyordu.
“Hanımları evlerine bırakın. “İşte duymayı beklediğim en son cümle buydu. Yanlış duymuş olamazdım değil mi ? Kesinlikle yanlış duymuştum.
Biraz önce hesaptan bahseden adam bu değil miydi?
“Ne? “Dedi tıpkı Barlas’ta benim gibi şaşkınlığını dile getirirken.
“Duydun. “Kelimeleri bir bıçak kadar keskin ve netti.
“Ama neden? “Barlas buna inanamıyor gibi görünüyordu. Fazla sorgulamasan? Kellemin uçmasını istemiyordum.
“Sorgulama. “ kısa cümleler, kısa cevaplar ama etkili bir ses. İpleri çözen iri adam bizi yönlendirdiğinde ayağa kalkıp onu takip ettik. Peşimize Zehir de ayaklanmış arkamda heybetli varlığını hissettirerek yürüyordu. Büyük salonu terk edip kapıya yaklaştığımız sırada merdivenlerin başında duraksadı ve nefesini saçlarımın arasında hissedebileceğim bir pozisyonda durdu.
“Gözüm üzerinde, attığın adımlara dikkat et. Ayağına bir taş takılıp düşmek istemezsin. “
Titredim.
Dilim tutuldu.
Ve ben sessizliği cevap olarak vermeyi tercih ettim.
❇
“Ama kabul et, Barlas çok yakışıklıydı ve aman tanrım Zehir tam bir mükemmellik abidesiydi! “Durdum ve inanamazca İlkiz’e baktım. Bu kız ciddi miydi? Azrail’den beter olan insanlarla yan yana gelmiş ve ölüm kokan vakitler geçirmişken nasıl böyle konuşabiliyordu?
Bu kızın beyninde ciddi anlamda sorun vardı. Başka açıklaması olamazdı.
“Başlatma beni mükemmelliğine senin yüzünden düştüğümüz duruma bak. Sayende rezil bir duruma düştüm. Türkiye’nin en zenginlerinde ilk üçe giren adamın kızı ne hallerde, şaka gibi! “İlkiz cümlelerimi umursamadığını belli eder nitelikte bir omuz silktiğinde sinirden delirme noktasına gelmiştim.
“İlkiz, siktir git. Ben eve gidiyorum sen bu zekayla çok yaşamazsın. “Dedim ve arkamı dönerek odasından dışarıya çıktım. İlkiz arkamdan birkaç şey homurdansa da takmamayı tercih edip, İlkiz’in annesi olan İlknur teyzeye veda ederek evden çıkmıştım. Bir sokak ilerledikten sonra çalan telefonum ile cebime sıkıştırdığım telefonu alıp ekrana baktından sonra kulağıma götürdüm.
“Efendim baba? “
“Neredesin? “
“Eve geliyorum. “Bir süre sessiz kalıp devam etti.
“Hızlı ol. “ dedi ve cevap vermemi beklemeden telefonu suratıma kapattı. Dişlerimi sıkarak sakin olmayı denedim ve karanlıktan nasibini almış sokakları yüzümü ısıran rüzgarla bir bir arşınladım. Kısa bir süre sonra görkemli evin önüne geldiğimde otomatik olan kapı güvenliğin beni görmesiyle açılmaya başladı. Açılan kapıdan içeri girip taş zeminin etrafını kaplayan çiçekli yolu kat ettikten sonra nihayet kapıya varmış zili çalmıştım.
Yardımcımız olan Naz abla kapıyı saniyeler içinden açmış, kibarca beni içeri buyur ederek gözden kaybolmuştu. Evde sükûnetini sürdüren sessizlik ayak seslerimle kesilmiş büyük salonda yankılanmıştı.
Babam arkası bana dönük bir şekilde bahçeye açılan cam kapının önünde elleri cebinde dikiliyordu.
Adım seslerimi duyduğu anda bakışları omzunun üzerinden beni buldu.
Birkaç saniye öyle baktıktan sonra bana dönerek tamamen beni karşısına aldı.
Etrafımdaki insanlar soğuk olmak zorunda mıydı?
“Ben sana korumaların olmadan dışarıya çıkmayacaksın demedim mi? Sözümü dinlemeyi ne zaman öğreneceksin? “Keskin sesi algılarımı hareket haline getirdiğinde yutkundum.
“Yalnız kalmak istedim. “
“Başlatma beni yalnız kalmana!” bir anda bağırması ile neye uğradığımı şaşırmıştım.
Onu sinirlendirecek bir şey yaptığımı düşünmüyordum.
Kaşlarım çatıldı.
Kanım çekildi.
“Ben senin emirlerini uygulayacak bir çalışanın değil, kızınım. Önce bunun farkına var.” Elleri yumruk halini aldı kahve gözleri kısıldı.
“Sende karşında baban olduğunu unutma. Densiz! Annen gibi senide kaybetmeyeceğim anlıyor musun beni? Bu nedenle istediğimi yapacaksın. “
‘Anne’ kelimesini duyan zihnim kulaklarıma bir çınlama bahşettiğinde anlık dolan gözlerimi kırpıştırdım.
Babamın benden nefret ettiği falan yoktu.
Aksine o kadar çok seviyordu ki, hayatı bana zindan ediyordu. Annemin ölümünden sonra bu hale gelmişti. Bu kadar üstüme düşmesinin bir diğer nedeni anneme tıpatıp benziyor olmamdan kaynaklıydı. Bu benim için büyük bir lükstü ancak aynalara bakamama sebebimdi.
Hele ki bu yüz nedeniyle, annemi delicesine seven babamın yaralarını daha çok deşiyorsam bu benim için katlanılmaz bir hâl alıyordu.
Boğazıma tırmanan hıçkırığı babamın yanında dışarı koy veremeyeceğimi bildiğimden koşarak odama çıktım ve hıçkırıklarla dolu bir gece mahkum ettim kendimi.
Acılar zamansızdı.
Öyle bir an gelirdi ki,
Nefesin kesilirdi.