Tüm sıkıntısıyla işe gelen Olsen, ekibin Bay Collins’in gelişinden sonra dağılmaya yüz tuttuğunu iyice kavramıştı. İçlerinden herhangi birinin gününün kötü geçmesi ister istemez hepsini etkiliyordu. En kötüsü de herkesin bildiği bir şey vardı dile getiremedikleri. Bay Collins ekiptekileri göndermeye mi çalışıyordu? Belki de olası bir dağılmanın eşiğindeydiler. Yıllarca çabaladıkları her şey artık önemini yitirmişti muhtemelen.
Kendisine “Bir gemi battığında o gemiyi ilk önce kim terk eder?” diye soruyordu. Daha sonra kendi sorusunu “Batmak üzere olan bir gemiyi ilk önce fareler terk eder.” diyerek cevaplıyordu. Olsen aklındaki düşüncelerin zihnini bulandırdığı bir anda bile gerçeği görebiliyordu. Gördüğü gerçeğe ise sadece gözlem yaparak ulaşmıştı ve aynı soruyu kendileri için sordu. Bulundukları gemiyi, yani ekibi ilk terk edecek kişi kim olacaktı? Buna verdiği cevabı kendine saklayıp dostlarına odaklandı.
Anlayamadığı bir şeyler dönüyordu ortada. Her ne oluyorsa bu herkesi etkileyen bir ateş olabilirdi ancak. Son zamanlarda vakfın bir şekilde projeyle alakası olan herkesi avlamaya çalıştığına dair korkunç bir düşünceye kapılmıştı. Bu ateş herkesi yakabilecek kadar güçlü, durdurulamayacak kadar büyüktü. Belki de bu ateşin sebebi, ekibin bir parçası olsalar da gerçekte asla buraya ait olmayanlarla ilgili olabilirdi.
Sonradan gelen kişiler, ekibin bir üyesiydiler fakat en başından beri aralarında olmadıkları için, tüm acılarını en derinden hissedemezlerdi. Bu yüzden onları tam olarak ekibin bir üyesi olarak göremiyordu. Liderlerle ilgili de birkaç şey vardı üstelik. Bu da göz ardı edilmemeliydi. İşte öyle bir ateş çıktığında gemiyi ilk önce fareler terk edecekti. Ekibin gerçek üyeleri ise zararı en fazla görenler olacaktı.
Odasının penceresinden dışarı göz attı. Çalışmalarıyla ilgilenirken keyifsiz insanların varlığı göze çarpıyordu. Hâlâ dost olarak gördüğü insanların yokluğuysa can sıkıcıydı. Leonard ruh gibiydi, her an gönderilme riski vardı fakat işe düzenli olarak gelmiyordu. Bu kadar hassas bir durumdayken sorumsuz davranmasına katlanamıyordu. Pellegrini’nin zor zamanlar geçirdiğini biliyordu. Günlerdir işe gelmeyince, Bay Collins onu bir süre görmek istemediğini söylemişti. Kendisini toparlayana kadar gelmemesi söylense de muhtemelen kovulmuştu. Bugünse ekibin temel direği olan Rogan’a olanlardan epey rahatsızdı. Eğer Rogan da resimden çıkarsa ekipten geriye ne kalırdı?
Bazı şeylerin işten daha önemli olduğu kararıyla bir türlü kafasını veremediği belgeleri bıraktı. Bir şeyler yapmalıydı, geminin batmasını önleyecek bir şeyler. Belki de Rogan’la konuşmalıydı. Belgeleri masasındaki çekmeceye koydu. Sonra kafasına estiği gibi hareket edip odasından çıktı. Peşinden koşturan Marshall’ın sesini duymadan koridoru terk etti. Marshall ise tarihin tekerrür ettiği bir anı yaşar gibi “İnanamıyorum. Edmund, tıpkı Leon’un hiçbir şeyi umursamadığı zamanlardaki gibi davranıyor. Bir bu eksikti.” diyerek koridordan ayrıldı.