Leyla, Pierre ile tanıştıklarında darmadağın olan hayatının sonunda yoluna girdiğini düşünmüştü. Son bir yıldır da aksini düşünmesini sağlayacak herhangi bir şey olmamıştı. Bu saatten sonra dağılan hayatını tekrar nasıl düzene koyacağını bilemiyordu. Ne olursa olsun, Pierre olmadan hayatına devam edecekti bir şekilde.
Evden çıktıktan sonra adını bile bilmediği sokaklarda yürüdü. Şu an hiçbir şeyin önemi yoktu. Sadece yürümeli ve aklını Pierre ile ilgili şeylerden uzaklaştırmalıydı. Uğradığı ihanet yüzünden kendisine eziyet ederek bir sonuç alamazdı. Elde edeceği tek şey hızlandırılmış bir tükeniş olurdu ancak.
Pierre hiç pişmanlık duyuyor muydu? Eğer ihanet eden kendisi olsaydı pişmanlık ve utançtan dolayı mahvolurdu ama o ne hissediyordu acaba? Pierre’i tanıdığını sandığı anlar haricinde tamamen birer yabancı oldukları zamanlarda bile ondan böyle bir davranış beklemezdi. Beklentileri boşa çıkaran insanlardan gelirdi belki de her şey. Bu yüzden onu asla tanıyamamıştı gerçek anlamda.
"Nasıl güvendim ben sana?" diye düşünmekten kendini alamadı.
Leyla sıkıntıyla iç çekip adımlarını yavaşlattı. Yürüdüğü sokaklar Pierre’in San Francisco’ya geldikten sonra birlikte gezdikleri yerlerdi. Farkında olmadan onunla birlikte gezdiği caddelerde yürümüştü ve son yarım saattir de aynı muhitte dolanıp duruyordu. Yakınlarda birkaç kafe vardı ve diğer taraflarda da mağazalar sıralanıyordu. Oralar da bir yerde olduğunu bildiği gelinlik satan bir mağazadan da özellikle uzak durdu. Arkasını dönerek kafelere doğru yöneldi.
Pierre ile buradaki kafelerden birinde oturduklarını anımsadı. Şimdi o olmadan, burada bulunmak tuhaf hissettiriyordu. Birkaç gün öncesine kadar hiçbir şeyden haberi bile yoktu ve kendisini dünyanın en şanslı insanı olarak görüyordu. Sevdiği adam yanındaydı, iyi bir işi vardı, yakında evleneceklerdi ve burada yaşamaları için önlerinde bir engelleri yoktu. Kendisi tozpembe hayaller kurarken Pierre’in her şeyi korkunç bir fırtınayla dağıtacağını bilemezdi. Şimdi ondan geriye kalan hayal kırıklıklarının arasında, kendisine kalanlar daha önceki hayatının dağılan parçalarıydı ve Pierre’siz toplaması gereken çok fazla yarası vardı.
İçeri girip girmemekte tereddüt ederek biraz bekledi ve kafenin cam pencerelerindeki yansımasına odaklandı. Sonra içeri girmekten vazgeçerek buraya gelmenin saçmalık olduğunu düşündü. Pierre ile bir kere geldiği bu yerde, onunla yıllarını geçirmiş gibi anılarından parçalar aramak istemiyordu ve buraya bir daha gelmeyecekti. Düşüncelerinde kendisiyle anlaşırken yansımasının yanında gördüğü siluetle irkildi. Aniden arkasını dönerek günlerdir yüzleşmekten kaçtığı adamla karşı karşıya geldi.
“Pierre.”
Onun bir anda yanında belirmesinden rahatsızlık duyarak uzaklaşmak istedi. Ona bir şey demek ya da yüzleşmek zorunda değildi. Öfkesini ondan çıkarmak istiyordu ama onu karşısında gördüğü için kararlılığını kaybetmekten korkuyordu. Bu yüzden onunla konuşamazdı.
"Şimdi değil, henüz değil. Buna hazır değilim." diye düşündü.
Uzaklaşmak için attığı birkaç adım Pierre’in “Lütfen biraz konuşalım.” demesiyle sekteye uğrayarak durdu. Biliyordu ki onunla konuşmazsa Pierre kendisini açıklamak için işin dozunu kaçırabilecek bir noktaya gelecekti. Neden kaçıyordu ki? Ona gereği gibi haddini bildirip bu işi tamamen bitirebilirdi. Arkasını dönerek kararlılıkla “Tamam konuşalım.” dedi. Zaten bir daha bir araya gelemeyeceklerini ikisi de biliyordu sonuçta.
Biraz ilerideki banka ilerleyen Leyla hemen arkasından gelen adamın adımlarını işitti. Bankın bir kenarına oturarak Pierre’in diğer tarafa geçmesini bekledi. Sonra da onun konuşmasını umdu ama Pierre o gece telefonla aradığında sustuğu gibi yine sessiz kaldı. Kaşlarını çatan genç kadın, onunla bir kovalamaca içerisine girmemek için burada onunla konuşmaya çalışıyordu fakat o susmayı mı tercih ediyordu yani?
“Ne zamandır berabersiniz onunla?”
“Ben…”
Sözlerini tamamlamadan eveleyip gevelemeye başlayan adam, başını eğerek yüzüne bakmakta zorlandı genç kadının. Yine de otoriteyi elinden bırakmak istemeyen Leyla “Ne zaman başladınız görüşmeye?” diye sordu bastırarak. Onun bu baskılı ses tonu Pierre’i duraksamaktan alıkoyarak konuşmaya itti.
“Dört ay önce.”
Hayal kırıklığı apaçık yüzünden okunan genç kadın, onları beraber gördüğü anı tekrar tekrar düşündü. Düğünlerinde o kadının kollarından çıkıp kendisine geldiğini zaten tahmin etmişti. Kendisi bundan iğrenirken yanındaki adamın normal bir şeyden bahsediyor gibi sakin olması deli ediyordu. Gerçekten öfkelendiğini hissederek ayağa kalktı. Kendisi aylardır mahvolan düğünleri için üzülürken Pierre gününü gün mü ediyordu yani. Seni alçak.
Bir ileri bir geri adımlayıp Pierre’e yaptıklarının hesabını sormak için bağırmak isteyen Leyla, derin derin soluklar almaya başladı. Sanki hâlâ onu dinleyebilirmiş gibi davranan Pierre sakin ve kontrollü bir sesle konuşmaya devam etti. “Düğün arifesinde gelip evlenmemem için bana yalvardı ama ben onu dinlemedim. Onunla tekrar karşılaşmak beni altüst etti. Bütün gece tek yaptığım onu gördüğümü unutmak için sarhoş olmaktı. Sabah kendime geldiğimde… Ben… Sarhoştum, gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir daha da görüşmedik zaten. Senin gördüğün güne kadar en azından...”
Yaptıklarına kılıf bularak sarhoş olduğunu ileri sürüyordu ancak bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. Kendisini düğün arifesinde aldatmış, ardından da hiçbir şey olmamış gibi başkasının koynundan çıkarak kendisiyle evlenmeye gelmişti. Eğer düğün töreni tamamlansaydı kendisini aldatan adamla evlenecekti. Üstelik ihanetinden haberi bile olmayacaktı. Genç kadın “Ne büyük bir beladan kurtulmuşum ben…” diye düşündü.
“Birkaç gün önce ben… Ben seninle arkadaşlarının yanına gelecektim ama o geldi ve her şey bir anda oldu. İsteyerek olmadı, bir hataydı.”
Öfkesini bastıramayan Leyla, karşısındaki adama o gün yapamadığı için içinde kalan ve onun çok hak ettiği tokadı bastı. Yüzü bir yana düşen Pierre yanağını tuttu ve sustu. Çünkü bunu çok daha uzun zaman önce hak ettiğini kendisi de biliyordu. Leyla kendisine güçlü bir nefret duyuyordu ve bunu onun gözlerinde görebiliyordu.
“Demek isteyerek olmadı. Seni… Seni pislik. Hiç kimse istemeden başkasının yatağına girmez. Senin evlenmek üzere olduğun bir kadın vardı. Seni seven bir nişanlın vardı ama sen bana saygı gösterip sevgimizi korumak yerine bizi mahvetmeyi seçtin. Düğün arifesinde olanları bana söylemeliydin. Hadi o zaman söyleyemedin, bunca zaman niye sessiz kaldın ki? Hadi o zaman sarhoştun ne yaptığını bilmiyordun. Birkaç gün önce olanlara ne demeli? Ayıktın, iraden yerindeydi. Ben gelene kadar da halinden gayet memnun gibi görünüyordun. O da mı istemeyerek oldu?”
Kendisini açıklamaya çalışmakta yetersiz kalan Pierre onun ne kadar haklı olduğunu biliyordu. Öncesinde değilse bile o gün aklı başındaydı ve Mabel ile işler ilerlediğinde aklında ona yakın olmaktan başka bir düşünce olmamıştı. Leyla’yı hatırladığında pişmanlık duysa da Mabel’dan uzak durmayı başaramamıştı. Kendisi rezil biriydi. Leyla ile mutluluğunu tek kalemde silmişti. Mabel ile de bir ilişkiyi nasıl yürüteceklerini bilemiyordu. Her şeyi kendi elleriyle berbat etmişti.
“Haklıyım değil mi? Onunla olmayı gerçekten istedin.” diyen Leyla öfkeyle birkaç çakıl taşını savurdu. Zaten bildiği bir şeyi dile getirerek gerçekleri vurdu onun yüzüne. “Mabel’ı unutamadığını biliyordum.”
Kararan bakışları utanca bulanan Pierre, Leyla’ya bakarak ne zamandan beri bunun farkında olduğunu merak etti. Genç kadın sinirle kollarını kavuşturdu. Sormaya cesaret edemese de Pierre’in bakışlarındaki suçluluk ifadesi, genç kadına aradığı cevabı veriyordu zaten. Düşüncelerinde haklıydı. Pierre’in unutamadığı eski sevgilisi Mabel’dı. O kadınla nişanlarından sonraki karşılaşmaları, düğün arifesinde olanlar, Pierre’in kendisiyle ev bakmak için San Francisco’ya gelmesinden sonra yeniden ortaya çıkması…
Mabel bir lanet gibi çökmüştü üzerlerine. Pierre ile ilişkilerinde ne zaman önemli bir basamak atlasalar, o ortaya çıkıp her şeyi mahvediyordu. O varken ne Pierre ile olabilirdi ne de olanlar yüzünden sevdiği adama güvenebilirdi. Tabii artık o sevgiden geriye hayal kırıklıklarından başka bir şey kaldıysa.
“Beni gerçekten aptal mı sandın sen? Onun ortaya çıktığı ilk zaman nişandan hemen sonraydı. Sana nasıl baktığını görmedim mi sanıyorsun? Aranızda bir şeyler olduğunu hissetmedim mi sanki? Önceleri unutamadığım biri var dedin. Buna rağmen benimle yakınlaşmaktan çekinmedin. Onu unutmaya ihtiyacın vardı. Sen de bir yara bandı olarak beni kullandın. Sonra beni sevdiğini söyledin ama gel gör ki şu an bulunduğumuz noktada Mabel’ı unutamadığın çıktı ortaya. Bu durumda artık yara bandı ilişkine de ihtiyacın kalmadı.”
Pierre’in yakalarına yapışarak “Aylar önce benden ayrılman gerekirdi.” dedi. “Benimle oynayıp gururumu kırman mı gerekiyordu? Niye çıktın karşıma? Niye geldin? Dürüst bir adam olamadığın için bir özür yok mu? Seni aşağılık serseri…”
Durgunluğunu bir anda üzerinden atan Pierre, “Çocuklar için döndüm.” dedi. Onunla kurmayı istedikleri aile hayali daha başlamadan bitmişti. Leyla’nın hayallerini yerle bir etmişti ama hâlâ düzeltebileceği şeyler olduğunu umuyordu.
Genç kadın, bu kez çok sert bir tokatla yüzüne vurduğu adamı itti. İşaret parmağını havaya kaldırarak ona doğrulttu. “Sakın çocukları bahane olarak kullanma!” diye bağırdı. O gecenin anıları arasından gelen bir görüntü, o an anlamlı gelmeye başladı. “Aman Tanrım!” Pierre Mabel’ı hırsla öperken elini belinden indirmiyordu. Çok sahipleniciydi ve Mabel’ı kendisinden uzaklaştıramıyordu. Pierre, o an Mabel’ı kendisine çekerek neyi kanıtlamaya çalışıyordu? Belki de bir şeyi saklıyordu. “Çocuklar için döndüm.”
“Lanet olsun.”
Farkına vardığı gerçekle, hayal kırıklığının bıraktığı tüm parçalar en ufak zerrelerine kadar ufalandı. Mabel’dan uzak kalamıyordu, ondan uzak kalamazdı. Çünkü Mabel hamileydi. Kahretsin.
“O hamile mi Pierre?”
Öfkeyle kıstığı sesinin arasında duyurabildiği sorusu, aralarında soğuk rüzgârlar esmesine neden oldu. Karşısındaki adam başını eğerek “Evet.” dedi. O andan sonra saklı olan gerçek ortaya dökülmüştü. Bundan böyle ikisinin de bir geleceği olamazdı ve bunu ikisi de biliyordu.
“Çocuklarımın derdine ben düşerim. Sen önce kendi çocuğunu düşün.”
Arkasını dönerek birkaç adım atan genç kadın duraksadı ve tekrar Pierre’e döndü yüzünü. Onun burada olması artık anlamsızdı. Zaten kendisini görmek için gelmişti ve onun gelişiyle Mabel da ortaya çıkmıştı. İşe başladığı için uzun bir süre daha yaşayacağı bu şehirde artık onları görmek istemiyordu. Burada olmalarının da bir şeyleri gözüne sokarak yaşamalarının da bir anlamı yoktu. Hayatlarını başka bir yerde de sürdürebilirlerdi.
“Hemen bugün onu da alıp şehirden ayrılıyorsun. Yaşadığım şehirde sizi istemiyorum. Zaten sizi buraya bağlayan bir şey de yok. Fransa’ya geri dönün.”
Bu sözlerde gizli bir tehdit algılayan Pierre, “Yoksa?” diye sordu ama cevabı duymaktan korkuyordu. Kıskanç bir kadının, unutamadığı eski sevgilisini elde etmek için yaptıklarının kendilerini hangi noktaya getirdiği malumdu. İhanete uğrayarak gururu kırılan incinmiş bir kadın kim bilir neler yapardı? Her iki şekilde de berbat bir durumda olacaktı.
“Teyzen olanları öğrenir. Aile mirasından seni de çocuğunu da men eder. Kim bilir belki de kuşlar basından birilerine bir şeyler söyler. Bir de bakmışsın yarın sabah tüm Fransa sizi konuşur.”
Pierre ona karşı bir şey diyecek olduysa da Leyla buna izin vermedi. “Sakın beni hafife alma Pierre. Yemin ederim eğer bugün şehirden ayrılmazsan tüm dediklerimi yaparım. İnan bana, bunu yaparken de asla pişmanlık duymam. İhanetinin bedeli diye düşünebilirsin bunu. Yaptığının bir karşılığı olmalı değil mi?”
Saatine bakan genç kadın zamanın çoktan başladığını işaret ederek “Tik tak.” dedi ve sonra da “Bir daha seni asla görmek istemiyorum.” diye sözlerine ekledi. Başı dik ve mağrur bir ifadeyle oradan uzaklaştı.