Henüz çorbamı bitirmiştim ki beyaz renk, yağlı boyalı ahşap kapımızın, deli gibi ard arda tokatlandığını duyduğum an, boş bulunup yerimde sıçradım. Ani seslere karşı eskiden tepki vermezken şimdi en ufak bir tıkırtı bile beni tedirgin etmeye yetiyor. Belliki gelen apasıyla kapıya vuruyordu...
sanki alacaklısın be mübarek.
Zilimiz hala çalmıyor besbelli.. ben gideli pek bir şey değişmemiş buralarda. Kapıyı açmak için masadan kalkacağım sırada küçük mutfağından çıkan annem, bir yandan başındaki yarım yamalak bağladığı tülbenin ucuyla terleyen yüzünü silerken, diğer eliylede bana otur işareti yaptı.
Hızlı adımlarla kapıya gitti ve duyduğum seslerle gülümsedim. "kız Vildan hadi gözümüz aydın gelmiş bizim veled," diyen kişi, sokağımızın hatta mahallemizin yedi bela namıyla ün salmış, garibi gurebayı kollayan altmışlarına merdiven dayayan Nimet teyzeydi. Sesini duyunca içim bir hoş oldu. "ayyy Vildan ablaaa... ay çok şükür be ablaam... vallahi gözüme uyku girmiyordu bu çocuk gitti gideli.. ayy gözümüz aydın be ablaam!" diyip, gıcık olduğum o sesli öpücükleriyle anamın yanaklarına yapışanda meşhur pavyon gülümüz Selma ablaydı.. mahalleli "olsun yav, pavyonsa pavyon iki küçük çocuğuna sahip çıkıyor, eve de hiç adam atmadı," diyip bağrına bastığı Selma ablamı çok seviyordu. Bende seviyordum da birazdan yanaklarımı vantuzlayacağını düşündükçe geriliyordum. Hemen ardından duyduğum ses, ağzından Allah zikrini hiç eksik etmeyen hacı Nurşen ablaydı. Asıl adı Suzan'dı. Babası Suzan Avcı'yı çok sevdiği için bu ismi ona vermiş ama Nurşen abla, kötü kadın rollerini hakkıyla oynayan Suzan Avcı'ya sinir olduğu için kendisine Nurşen dedirtiyordu ve ben görmesemde tahmin edebiliyordum. Kesin yine anneme okuyup üfledi dualarını ve o gül kokan nefes, birazdan benimde yüzümde gezinecekti... annem tam kapıyı kapatacaktı ki, yine sesinden tanıdığım Bergüzar teyzemin, "kız dur... kıçımdan ter attım Allah canımı alsın... bu kilolar beni öldürecek," dediğini duydum. İster istemez güldüm. Komik kadındı vesselam ama ah... ah ki ne ahhh! Gözlerim dolupta yaşlar yanaklarımdan acelesi varmış gibi süzülünce, üst kolumla sildim hemen. Görsün istemedim ağladığımı. Bu yürek sürekli ağlar olmuş zaten ama işte, ne kadar kendimi sıksamda onun sesini duyunca tutamadım daha fazla kendimi.
Küçük girişimizin kapısını geri itip hepsi tek tek içeri girdiğinde, bende çoktan ayağa kalkmıştım. "ulaan ne özledim seni be canına yandığım, gel len buraya!" diyen Nimet teyzemin elini öpünce, tuttu bana sarıldı. Sırtıma sert sert, paat paat diye vurduğunun hiç farkında değildi.
Biraz daha böyle vurmaya devam ederse ciğerlerim ağzımdan çıkacak ya.
"ayol Nimet teyzem bırakta birazda biz sarılalım, öpelim ya!" dediğinde Selma ablam, kaçacak delik aramaya başladım. Nimet teyzemin ona ters bir bakış attığını gördüm ve "sıçarım senin ayoluna... sus kız!" diye çıkıştığını duydum. Tutamadım kendimi. Güldüm yine ama bu gülme taabiki fazla uzun sürmedi. Selma ablamın kollarını açıpta bana doğru geldiğini gördümya, Allah belamı versinki ödüm koptu.
Tuu Allah kahretsin! Kurtuluşta yok o öpücüklerden. Kurban olam Allah'ına sen beni öpme ya!
Kurban olduğum rabbim iç yakarışlarıma kulak tıkadı herhal, Selma abla beni kendine çektiği gibi şapur şupur o kalın dudaklarıyla yapıştı yanaklarıma, çektire çektire öptü ve nihayet bıraktı. Biraz daha öyle öpse içtiğim çorbam gerisin geri çıkacaktı.
İllet olurum böyle öpmelere be illet! Sanki küçük çocuğum ben.. illallah ya.. illallah!
Doyamadı herhalde bana sarılmalara, yeniden kendisine çekip sarıldı ve o ciyak ciyak sesiyle yüksek tonda, "oy kurban olsun ablası bunu verene!" diye sevgisini pekiştirmeye kalkmasın mı kulağımın dibinde? Edebimden bir şey yapamadım ama don lastiği gibi gerildim Kur'an çarpsın. Silsem, silemiyorumda yanaklarımı. Anam kaş göz eder sakın yapma gibisine.. bilir nefret ettiğimi böyle öpülmekten.. bir gün patlayacağım ama dur bakalım ne zaman?
"ya bi çekilin tövbe estağfirullah! Elimde büyüdün evladım, rabbim günah yazmaz.. gel bakalım şöyle bir," dediği gibi okuduğu duayı yüzüme üfleyen Nurşen teyzemde, gözleri yaşlı yaşlı sarıldı bana..
"rabbim bir daha göstermesin evladıım.. uslu dur artık emi cancağzım, üzme bizi iki gözüm yavrucuğum!" dedi ve beni bıraktığında yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi hemen.
Masaya tutunarak, adeta nefes nefese yanıma yaklaşan Bergüzar teyzem, önce bir kızgın baktı gözlerimin içine ama içi kaldırmadı herhal, su koyverdi. Ağlamaya başladı. "gel buraya deli oğlan," dedi ve sımsıkı sarıldı bana. Yüreği yaralıydı. Hemde ne yara.. o ağladı, ben ağladım. İntikamını almaya kalktığım yarenim, Pire Mesudum, onun oğluydu. "bir kez yandım, yakma yine benim yüreğimi... yapma oğlum, vazgeç artık bu yoldan.. bak, gitti yarenin, yüreğime ateşi düşürdü gitti.. sende yakma, kavurma şu yüreklerimizi," dediğinde artık herkes ağlıyordu. İçimden gelen isteğe karşı koyamadım. Daha bir sıkı sarıldım ona. Hiç bırakmak istemedim ve hiç pişman değilim yaptığıma. Yine olsun, yine yaparım.. öyle kin, nefret dolu yüreğim. Kolay mıydı can dostumun, yarenimin o tabutunu taşımak? Kolay mıydı o girdiği çukurda üstüne toprak atmak? Kolay mıydı okunan duaları dinlerken isyan etmemek? Hiç kolay değildi.
Mahpus olunca, gecenin bir yarısı gelip bizi alıp, canımızdan bezdirene kadar tekrar tekrar sorguya çekilmek, öldüresiye dövülmek?
"kim ulan kim lideriniz, hangi örgütün militanısın lan anasını siktiğimin veledi?" diye hakaretlere, küfürlere maruz kalırken, susmak... ser verip sır vermemek! Her işkence de Mesut geldi, oturdu karşıma... dudaklarına götürdüğü işaret parmağıyla "sus!" dedi, "yanındayım, sakın çözülme," diye güç verdi, destek oldu bana ve hep sustum... kimseyi ele vermedim.. zaten bu benim şahsi intikamımdı.. öyle olmasa bile konuşmazdım, kimsenin adını okumazdım o vicdansızlara...
Dış kapımızın yeniden tokatlanmasını duyduğum an yine irkildim ve hâlâ bana sarılan Bergüzar teyzem hiç istemesemde bunu hissetti. Beni bırakırken, kolumu sıkıp, güç vermek istercesine gözleri yaşlı yaşlı bana gülümsedi.
Anlaşılan, içerden salındığımızı duyan sokağımızın canları koşup bize geliyordu. İçeri giren kişiyi tanımıyordum ama onun ardından giren kızı hemen tanıdım. Eve girmeden önce, benim yarenlerle ve Necla ile ayak üstü konuştuğumuz sırada yanımızdan geçip giden güzel saçlı kızdı bu. Önce anneme sarıldı annesi olacak teyze. "Vildan hanımcım Allah bir daha göstermesin, gözünaydın," dedi ve annemi bıraktıktan sonra dönüp bana baktı. "geçmiş olsun evladım," dedi. "teşekkür ederim," dedim ve o kıza bakmamaya çalıştım. Anneme, "ben biraz dışarı çıkayım anacım, buralardayım," dedim. Evde genç kız vardı, durmak yakışmazdı bana. Onların oturma odasına geçmesini beklerken, bir an çok kısa bir an o kızla göz göze geldik ve hemen gözlerini kaçıran yine ben oldum.
Kızdaki cesarete bak ya! belli korku nedir, utanmak nedir bilmiyor.. uzak durmalı bundan! kaç yaşında ki?
Misafirlerinin yanından, bana doğru gelen annemin gözlerindeki korku dolu o bakışları fark ettiğimde yüreğimin acıdığını hissettim ve sırf onu rahatlatmak için gülümsedim.
"oğluum.. aman diyim annem!" dediğinde, istemesemde kaşlarım çatıldı. Anladı kızdığımı.. içerde kız vardı.. ve bir an içeri baktığımda, kızında bize baktığını gördüm. İyice çattım kaşlarımı.. gözlerime inatla bakan o yeşil renk olduğunu tahmin ettiğim gözlerini nihayet kaçırdı.
Edepsize bak ya! İşim var benim bu kızla.. hiç heveslenme kızım.. utanmaz.. ama gözleri de çok güzelmiş be! yuh sana Nejat.. yuh! mahallenin kızı olmuş o.. sakın oğlum sakın!
Zar zor çektiğim gözlerim annemin gözlerini bulduğunda, "anaa yapma böyle, sokağın köşesini özledim.. balkondan, camdan baksan göreceksin beni!" dedim ve daha fazla oyalanmadan kapıya yöneldim.
Bir an önce evden çıkıp gitmek istiyordum. Kahretsin ki önce saçları, sonra o gözleri asılı kaldı aklımda. Ne kadar az görsem o kadar iyiydi o kızı..
adı ne ki! offf! sanane be oğlum sanane? * * *