“Abe kızanım gelmenle gitmen bir olur, ne demek istersin sen, anlamam ki ben! “öyle işlerim var, fazla kalamam,” dersin bize. Em nasıl çıktın sen dışarı, ani en az birkaç ay sonra ilk maakemeye çıkarırlardı seni, öyle derdi senin o kızıl avukat hanım?”
“Bengi..anne, Bengi avukatımın adı... mahkemem öne alındı ve suçsuz olduğuma karar verildi, çünkü bende gizli polisim ve başka bir birimle çalışıyordum.”
Duyduklarım karşısında anında kulaklarım eşek kulakları gibi dikildi.
Benim doktor bildiğim ama aslında mafya olmaya meyilli silah kaçakçısı abim gizli polis miymiş? Eyy yavrum eyy! Ufak atta civcivler yesin! Bende zaten Lady Gaga’yım.
Annem ve babam, duydukları karşısında kimin ağzı daa açık yarışmasına girerler ama ben yemem bu gizli polis ikâyesini.
Abim bir ara bana bakınca, gözlerimi kaçırdım emen ondan. Gülmemek için kendimle o biçim mücadele veririm. Kaçamak bir bakış attığımda abime, onunda bana hâlâ kızgın kızgın baktığını gördüm ve yine kaçırdım gözlerimi.
“Sen gelsene benimle, biraz iskeleye gidelim şöyle bir deniz havası alalım,” diyince, “tamam gelirim,” dedim emen. Başıyla bana odadan dışarı çıkmamı işaret edince, onu iç ikiletmeden arekete geçtim. O beni dışarda bilir ama beni niye odadan gönderdiğini öğrenmesem meraktan çatlarım. Odadan çıkar çıkmaz, kapının yanına gizlendim ve ne konuşacaklarını beklemeye koyuldum.
“Anne, baba hayırdır ya, nerden çıktı bu kızı senin ahiretliğinin oğluyla evlendirmek?sakın haberim yok deme inanmam,” dediğini duydum ya abimin, ohh içimin yağları erir. Ay Allaa razı olsun beya senden, benim işi ne olduğu belli olmayan abim. Annemin telaşlı cevabı aslında er şeyden aberi olduğunu gün gibi ortaya koyar.
“Vallai benim aberim yok be kızanım. Kızı istemeye mi geleceklermiş? Bak sen ele şu iki ınzırın yaptığına be eflatçım! Demek bizim kız airetliğime yardıma gittiğinde bunların gönlü birbirine düşmüş.. ayırlısı olsun be oğlum!”
Sazan gibi bu olaya annem atlar tabii ama babamın, garibimin içbir şey bilmediğini, “ne demek anım ayırlısı olsun demek beya? Ben kızımı çöpte mi buldum da emen evlendireyim, sen önce kızına bir sor bakalım ister mi istemez mi diye!.. asbinallah ya!” demesinden emen anlarım.
Babamın cevabını duydum ya, engel olamadım kendime, anında kapının ağzında bittim ve, “istemem ben o kibirli erifi!.. evlenmem işte onunla, em kimseyle evlenmem ben!” dedim bir anda.
Beni dışarda bilirlerdi, birden karşılarında görünce üçüde gözüne ışık tutulmuş tavşancıklar gibi kalırlar öyle tabii. Ne halt ettiğimi fark ettim ama iş işten geçer tabii.
“Gözdee!”
Abimin, farlarını açmasıyla ordan toz olmam bir olur. Baaçeye çıktım ve onu beklemeye koyuldum. Artık içerde ne konuştuklarını da duyamam ama iki arada bir derede diyeceğimi dedim zaten. Babamda içimi çok raatlattı. Bilirim, annemin airetliğini çok sever ama bana istemediğim bir şeyi de ayatta yaptırmaz. O ayvan erif istedi diye de ölsem onun karısı olmam. Önce yerden yere vur, sonrada seni almaya karar verdim de bana. Pazardan kavun karpuz alır sanki.
Yürüüü taş arabası!.. çok beklersin..
Abim evin kapısında belirince en tatlı halimle gülümsedim ona.
“Tamam mı abi, gidiyor muyuz?” diye sorduğumda, “ahh seni!.” der gibi gülümsedi. Gözlerimi ondan kaçırırken bende muzır muzur güldüm.
Yanıma gelip kolunu omuzuma doladı ve başımdan öptü beni. Hiçbir şey konuşmadan portoyu açıp dışarı çıktık. Birlikte sahile inen sokak boyunca yürüdük ve büyük meydana indik. Hava her zamanki gibi çok sıcak ve güneş çok fena ortalığı kızıştırır.
“Dondurma yiyelim mi?”
“Yiyelim vallahi abim, iyi gider bu sıcakta,” dedim. Meşhur Veis dondurmaya doğru yürümeye başladık. “Yine helva arası mı yiyeceksin deli kız?” diye sorunca içim bir hoş oldu. Unutmamış nasıl dondurma yemeyi sevdiğimi. Anında benim maviler ıslandı.
Veis dondurmadan içeri girince terasa çıkmaya karar verdik. Orası en azından biraz olsun eserdi, bilirim.
Biraz sonra yaşı benden küçükbpşan bir genç kız gelip siparişlerimizi aldı ve bizi başbaşa bıraktı.
Bekliyordum, neyin nasıl olduğunu bana anlatmasını sabırla bekliyordum. O koyu mavi gözlerine bir hüzün geldi, gölge gibi yapışıp kaldı. Ellerini masanın üstünde birbirine kenetlemişti ve ah mavilerini simsiyah bir çember gibi çevreleyen o kirpiklerinin titrediğini fark ettim. Yüreğim acımaya başlamıştı ki, oturduğu sandalyede geriye doğru gitti ve o derin denizleri andıran bakışları gözlerimi buldu. Anladım bu halini. Anlatmak istediği çok şey vardı ama söze nasıl, nerden gireceğini bilememenin çaresizliğini yaşıyordu.
“Ben,” dedi ve kaldı. Başını sol yanına çevirip, aşağıya meydana baktı. Gözlerimi saniye olsun ondan ayırmazken, rahatlaması için gülümseyerek, “evet abim sen,” dedim ve sustum.
“Kızım ben, senin o mektubun geldikten sonra çok ama çok düşündüm.. günlerce uyuyamadım. Zaten hapisteyken uyumak ne mümkün! Etrafında türlü suçlardan yatan bir sürü mapus.. istesende uyuyamıyorsun! Kendinle kaldığın, kalabildiğin tek zaman, gecenin çöktüğü saatler.. düşündüm durdum ben niye burdayım diye ve her severinde, okumaktan artık ezber ettiğim o senin yazdığın satırlar düştü gözlerimin önüne!”
Sustu, sustuk birlikte.
Aklıma geldi o mektubu yazdığım gece ve yazarken yüreğimin nasıl sızladığı, kardeşin ciğer olduğu ve o kardeş için ciğerimin içten içe nasıl bir acıyla yandığı.. gözlerimden sicim gibi boşalan o yaşlarla ne düşündüysem, ne hissettiysem hepsini döktüm beyaz o A dört kâğıda.. ben ağladım, kalem yazdı.. sonra kalemde acıdı halime oda ağlamaya başladı, sözlerimi üzerinde taşıyan beyaz kâğıtda gözyaşlarıma eşlik eder oldu. Ağladık hep birlikte abimi çok seven yüreğimle, hasretiyle yanan ciğerlerimle, dert ortağım kalemimle, kâğıdımla.. bütün gece ağladık durduk..
MEKTUP..
Seni ilk defa algılamaya, tanımaya başladığımda çok küçüktüm abim. Hemde oldukça küçük. Sabah olupta gözümü açıpta etrafıma bakmaya başladığımda babamın en büyük tutkusu marangozluğunun sayesinde kendi elleriyle müthiş bir özenle yaptığı kenarları çubuklu yatağımda, ilk gördüğüm hep sen olurdun. Baş ucumda dikilir, bana gülümserdin sonra da elini uzatırdın. Nedendir bilmiyorum ama sen elini bana uzattığında çok sevinirdim.
Yıllar geçipte ikimizde biraz büyüdüğümüzde yine yanımda sen vardın ve ben seninle kendimi hep güvende hissettim. Bu yaşımıza kadar hep böyle devam etti. Çocukluğumuzda zeytin zamanı geldiğinde annem ve babam ile bağa gittiğimizde, ben küçüğüm diye babam kucağına alır, üst dallara doğru bedenimi uzatınca kıyameti koparırdın, kardeşimi düşüreceksin, ben merdivenle çıkarım yukarı diye yeri göğü inletirdin.. otsa babam bunu her defasında denemrk için yaparmış, senin vereceğin tepkini merak eder, beni sahiplenme duygunu pekiştirmeye çabalarmış. Aslında buna hiç gerek olmadığını ikimizde çok iyi biliyorduk be abim. Sen beni doğduğum andan itibaren kardeşim diye zaten bağrına basmıştın ki ve biz seninle iki kardeşten öte olmayı nasıl güzel başarmıştık. Başın ağrısa başım ağrırdı, uyuyamadığında uykum kaçardı. İlk sevdaya düştüğünde on dördündeydin ve ben bunu sen bana söylemeden anlamıştım. Akrabayı bırak, sokağın kızına, oğluna sevdalanmak yasaktır bizde demiştin bir gün bana. Anlamamıştım o zamanlar ama sonra basmıştı kafam biraz daha büyüğünce. Üstü kapalı, sakın akrabadan, sokağın öocuklarından birine gönlünü kaptırma demekmiş bu. Muhacırız biz, Selanik'ten göç eden Boşnaklar bizim dedelerimiz demiştin. Vatan millet uğruna can veririz ama gerekmedikçe kimsenin canına kast etmeyiz demiştin. Bende ne gurur duymuştum seninle abim, daha on altı yaşında bana vatan, millet, bayrak sevgisini aşıladığında.
Değişen ne oldu ki be abim? Babama, "ben doktor olmak istiyorum baba; hemde öyle bir doktor olmak istiyorum ki, bu ülkenin en ücra köşelerine gidip orda önce size, sonrada beni üniversitesinde okutacak olan bu ülkeye, bu devlete bu güzel milletimize minnet borcumu ödemek istiyorum,"!demiştinde babamı nasılda ağlatmıştın. Ben gerçekten günlerdir düşünüyorum, sana ne oldu da yolundan saptın, o pis işlere bulaştın, neydi derdin?
Tıbbı kazandığını öğrendiğimizde sadece biz değil tüm mahalle sevinmedik mi? Herkes en az bizim kadar seninle gurur duymadı mı? Annemin babamın başı gece gündüz şükür secelerinden kalkmadı. Eğitimin ağırdı, kitapların pahalıydı ama babam, olmaz öyle fotokopi kitapla ders çalışmak diyip, senin için kredi çekip yıllarca onun borcunu ödemedi mi ve sende bunu bildiğin için deli gibi ders çalışıp okulunu birincilikle bitirmedin mi?
Mezuniyetinde seni izlerken gururla kabaran göğsümüzün içinde çarpan yüreklerimiz mutluluktan az daha duracak hale gelmişti. Sana ilk doktor gönleğini ben almıştım, yıkamış ütülemiştim. O gururun bir parçası olmak istemiştim ve sen şimdi o gururu, onuru, sevinci aldın elimizden, yerle yeksan ettin, bitirdin, öldürdün bizi.
Ben yurt içine silah taşımıyorum sözcükleri senin dudaklarından mı döküldü gerçekten ha abim? Nerde senin Hipokrat yeminin, nerde senin insan aşkın, vatan millet, dünya sevgin ha nerde? Kaç paraya sattın onları, ne zaman sattın kendini, insanlığını ha? Aen gerçekten benim gurur duyduğum o abim olabilir misin be abi?
Sen bilmez misin ilk cinayetten beri, Kabil Habil'i öldürdüğünden beri bu dünyada milyarlarca insanın kanı çoğu zaman bir hiç uğruna akıtıldı? Hayat kurtarması gereken sen, bu cinayetlerin bir parçası nasıl olabilirsin? O sattığın Allah'ın belası silahlarla kimbilir kaç kişi can verdi ha? Bunu öğrendiğimden beri uykular haram bana haraam! Sen nasıl başını koyupta o yastıklara uyuyabildin abi? Ergende değilsin ki, izledinde o saçma salak mafya filimlerini onlara özendin diye avutayım kendimi!.. düşünür dururum hiçbir mantıklı bir cevap bulamam velev ki tek derdin kolay para kazanmak olsun.. sadece bu gelir aklıma ve kahrolurum ben abi, kahroluyoruz biz! İçerde yatman umrumda değil, isterlerse yüz sene ceza kessinler sana, isterlerse idam etsinler seni.. başımı kesseler kanım akmaz bu saatten sonra! Bize yaşattığın utanç, kahır yetti de arttı bile abii.. seni affetmek isterim, ama bulamam ki bir neden? Bana öyle bir şey deki bende seni affedebileyim be abim, iki gözüm, can parem! Tüm yaptıklarına rağmen bu kalp seni hâlâ çok seviyor be abim.
Bir gün, eğer bir gün portodan içeri girecek olursan, yalvarırım sana önce vicdanını temizlede gel, üstüne bulaşan o pislikten kurtulda gel, bizi de bu ağır yükün altından kurtar.. yoksa seni serbest bıraksalar bile kendini önce Allah katında, kendi vicdanında temizlemeden gelme kapımıza, gelme sakın sokağımıza, girme Şarköy sınırlarına.. yaptıklarından utan, utanda, bizi de daha fazla utandırma!
~ ~ ~ ~ ~