Bölüm 11- Alice Deliğe Düştü!

1007 Words
Yüzünde inceden inceye bir gülümseme vardı, sanki bu durumdan zevk alıyordu. "Ölüler konuşamaz." dedi. Öylece bakakaldım, ağzım açık kalmıştı.Resmen donmuştum. "Şimdi arabadan in." dedi. Ne?Gelmiş miydik?Hayır!Gelmemeliyiz, olamaz.Ne yapacağım?Bulduğum ilk fırsatta Sedayı aramalıyım.Derse girdiğimiz zaman telefonu sessize almıştım, sonrada sessizden çıkartmayı unutmuştum.Kim bilir ne kadar aramıştır! Hareket etmedim, sadece göz bebeklerim oynuyordu. "Hadisene kızım" dedi, dişlerinin arasından. Tam hareketlenmiştim ki birden konuştu, "Dur bir dakika, bekle," dedi.Ona döndüm.Öfkeli bir nefes verdi, "Ben bu hatayı nasıl yaparım?" dedi kendi kendine.Başını koltuğuna yaslayıp arabanın tavanına baktı, "Ben ne ara böyle bir insan oldum?" dedi. Ne?Fikrini mi değiştiriyordu?Yüzümde bir umut ışığı belirdi, heyecanla baktım suratına, "Evet Aslanım kendine gel!Sen bu değilsin." dedim içimden.Ölmeyecektim, yaşasın. Elini uzatıp avucunu açtı, "Telefonunu ver." dedi. "Ha?" yüzüm düştü. "Nasıl şimdiye kadar istemedim senden, bu hatayı nasıl yaparım." dedi. Ne yani, pişman değil miydi?Umutlarım bir sis gibi dağılmıştı.Öylece kaldım. "Ne bakıyorsun suratıma," dedi, "Dediğimi anlamıyor musun?Yoksa kulaklarında mı kusurlu?"Bakışlarında bir gram merhamet yoktu."Telefonunu ver, hemen!" diye devam etti. İstemeye istemeye de olsa telefonumu çıkarıp verdim.Elimde ki son umut tanesi de gitmişti. Ardından arabadan indi sonrada kapımı açtı ve kolumdan tutup beni de indirdi.Kolumu kurtarıp ondan uzaklaştım.Tabanlara kuvvet koşmaya başlamıştım ki, karşımda duran uçsuz bucaksız denizi görmemle olduğum yere çivilenmem bir oldu.Beni durduran, karnıma kadar uzanan metal bir engeldi.Eğer o da olmasaydı, o hızla çoktan denizi boylamıştım.Adımlarım geri geri gitti ve ilk kez etrafa baktım;Yerde ki halatlara, demir zemine ve kaptan köşküne... Biz şuan bir gemideydik.Araba da gemideydi, arabayla gemiye binmişiz.Nasıl farkedemedim, ne ara gelmiştik buraya?Birden sanki bir el boğazımı sıkmaya başlamıştı, boğuluyor gibi hissediyordum.Her yerim yanıyordu.Koşa koşa Kartalın koluna sarıldım.Yüzümü koluna yapıştırdım.Çok sıkı sarılıyordum ve asla bırakmak istemiyordum.Bugün Kartal beni öldürmese bile kesinlikle korkudan ölecektim çünkü deniz benim en büyük korkumdu! Ben titrerken, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.Ama beni itmedi. Yüzümü kaldırıp zoraki gülümsedim, "Ben denizden çok korkarım," dedim panikle, "Hem denize düşen yılana sarılırmış," kaşlarımı kaldırıp kaslı koluna baktım, elimle iki kez hafifçe vurdum,"Sende kaslı bir yılansın." (Anlamışsınızdır ki stresli zamanlarda asla ne dediğimi bilmem...) Tıpkı bir salağa bakıyormuş gibi suratıma baktı, montumun kapşonundan tuttu ve beni yapıştığım yerden kopardı.Kapşonumdan tutmaya devam ederek beni tam karşısına hizaladı.Bir o yana bir bu yana sallanıyordum.İnanamayarak suratıma baktı, "Sen nasıl bir cinssin?" dedi, "Hm?Söylesene türün ne?", gerçekten merak ediyormuş gibi duruyordu.Soğuktan kıpkırmızı olmuş burnumla ona bakıyordum.Devam etti;"Zaten öleceksin denizden korksan ne olur?" Allahım nasıl bir şeyin içindeydim böyle.Ölüm dedikçe kalbim ağzıma geliyordu, "Sen ne vicdansız bir adamsın, benim ailem var hiç mi düşünmüyorsun?" diye konuşmaya başladım.Ellerimi ve ayaklarımı kullanarak ona karşı çıkmaya çalışıyordum, içimde ki öfkeyle saldırmaya çalışıyordum ama nafileydi.Beni tek eliyle havada ve kendinden uzakta tutuyordu. Ben çırpınırken bir adam geldi, üzerinde takım elbise vardı, "Kartal Bey, amcanız sizi bekliyor." dedi. "Tamam," dedi Kartal adama, sonra bana baktı.Hala havadaydım.Yüzüne yine o aynı sinsi sırıtış yerleşti, "Sakin ol.Daha katalogtan ölüm seçeneklerine bakacağız," dedi."Merak etme denizde boğulmak dışında seçeneklerde var." Dehşet dolu gözlerle ona baktım.Bu çocuk resmen sadistti!Nasıl birini sevmiştim böyle... Sonra beni yere indirdi ama kapşonumdan tutmaya devam ediyordu, zorla götürmeye başladı, bir kat merdiven indikten sonra, karşımıza demir bir kapı çıktı.Kapının ardından karanlık, izbe bir yere gireceğimizi zannederken, girdiğimiz yer beni epey şaşırttı. Çünkü büyük, sandığım gibi karanlık olmayan, sıcak tonda renklerle dizayn edilmiş bir yere girdik.Yerler, masalar, şifonyerler, oturma yerleri...Hepsi ahşaptı.Duvarlarda göz alıcı ve büyük tablolar vardı.Çoğu, savaşları tasvir ediyordu.Sanki geçmiş yüzyıllarda ki zengin bir ailenin yaşadığı yere konuk olmuş gibiydim.Sonra Kartal beni odanın ortasında duran bir sandalyeye oturttu.Karşımda hafif kirli sakallı, kel, kırklı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir adam vardı.Ağzına önünde ki çerez tabağından bir şey attı, çiğnerken kısmış olduğu gözlerle bana baktı. Dik dik bakan gözlerinden rahatsız olup sağıma soluma baktım.Ardından Kartala baktı ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, "Kartal, hoşgeldin oğlum." dedi, tok bir sesi vardı. Kartal da gülümseyerek cevap verdi;"Hoşbulduk amca." dedi ve omzunu, karşı çaprazımda duran ahşap bir kitaplığa yasladı. Amca ardından bana baktı, yüzünde hafif bir sırıtışla, "Demek Alice deliğe düştü." dedi. Hm? Konuşmam gerektiğini hissettim;"Şey, merhaba..." gülümsemeye çalıştım, "...ben buraya yanlış geldim galiba, eve gidecektim," otuz iki dişim birden görünüyordu, "Malum ailem beni bekler." dedim, ailem kelimesinin üstüne bastırarak söylemiştim. Amca sadece suratıma baktı, "Hepimizin ailesi var evlat." dedi ciddi bir tonda. "Hm öyle mi kel seni!" demedim, onun yerine suratımda bir gülümseme, gözlerimde korku öylece bakakaldım. Amca ellerini masanın üstünde birleştirdi, "Anlat bakalım o gece neler gördün?" dedi.Kartal ile aynı keskin bakışlara sahipti.Bu bakışlar insanın ruhunu bir mermi gibi delip geçiyordu. Sandalyede kıvrandım, yüzüm şekilden şekle giriyordu, "B-ben mi?" dedim kekeleyerek."Ben hiçbir şey bilmiyorum.Yeğeninize de söyledim, zaten ben yüzde otuz göremiyorum." Aynı otuz iki diş gülümseme tekrar suratıma yerleşti, zoraki gülümsemekten yüz felci geçirmek üzereydim."Mesela şuan sizin saçınız var degil mi?" eheh "Öyle görüyorum çünkü." omuz silktim. Bir sessizlik oldu.Amca ve Kartal sadece suratıma bakıyordu, yüzlerinde tek bir mimik yoktu. Boğazımı temizledim, "Evet..." dedim.Hala sessizdiler.Acaba onları hiç uğraştırmayıp kendim mi denize atlasaydım? En sonunda Kartal konuştu;"İtiraf et artık," dedi, yerinden ayrılıp amcanın masasının yanında durdu,"Sen de kurtul, biz de kurtulalım." Siz zaten kurtulacaksınız! Hiçbir şey demedim.Kartal dikkatlice suratıma bakarken ben göz göze gelmemek için, kafamı farklı yönlere çeviriyor, bir yerde ki ahşap parkeyi izliyor bir de duvarda ki tablolara bakıyordum. Amca birden yerinden kalktı ve dilini üç kere şaklattı, ardından "Kasel,Kasel,Kasel!" dedi uzata uzata. Adımı biliyordu! Daha sonra masanın etrafından dolaşıp karşıma geçti, uzun boylu yapılı bir adamdı, üstünde siyah bir takım, beyaz gömlek vardı, kravatı yoktu.Karizmatik bir adamdı.İyi bir vücuda sahip olmak sanırım bu ailede genetikti. Elleri cebinde tam karşımda dikildi, "Biz zaten seni biliyoruz.O gece, o sokakta olduğunu, o..." duraksadı, "...olayı gördüğünü biliyoruz." dedi. Duyduklarım karşısında kalbim hıphızlı atmaya başladı, stresten başım dönüyordu.Sanırım en sonunda kafayı sıyırıp ben kendimi öldürecektim! "Ne istiyorsunuz benden!" diye bağırdım, "Beni de mi öldüreceksiniz!" Amca kaşlarını kaldırıp, şaşkınlıkla bana baktı, "Ne öldürmesi?" dedi anlamayarak. İşaret parmağımla sanki ispiyonluyormuşcasına Kartalı gösterdim, "O beni öldürecek!" dedim hırsla, hızlı nefesler alıp veriyordum. Kartal şaşkınca bana baktı, Amca da şaşkınca Kartala bakıyordu, "Kartal," dedi otoriter bir şekilde, "Ne öldürmesi?" diye tekrar sordu.Sinirlendiği yüzünden ve sesinden anlaşılıyordu. Kartalın gözleri, ışık tutulmuş sincap gibi açıldı.Yüzünden mahcubiyet akıyordu, sanki arabada ki o Deccal çocuk gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti.Elini ensesine koydu utanarak, "Amca, ben sadece şaka yapmak istemiştim." dedi. Ha?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD