“Oğlumu benden alamazsın! Sen bu kadar acımasız bir adam değildin, Demirkan! Lütfen, izin ver! Halimi görmüyor musun? Perişan haldeyim! Oğlumu çok özledim!”
Demirkan öfkeyle bana yaklaştı. “Oğlun değil, yıllarca bana göstermediğin ve varlığından bile haberimin olmadığı oğlumuz! Mahkeme velayeti bana verdi. Sen onu sadece hafta sonları görebilirsin! Senelerce bana göstermediğine sayarsın!”
Yalvarırcasına ona baktım. “Yapma, Korel daha çok küçük! Onu benden alma! Bensiz yaşayamaz! Ben de onsuz yaşayamam! Lütfen!”
Gözyaşlarım akmaya başlayınca bakışları oraya kaydı. “Tamam, onu istediğin her an görebileceksin ama bir şartım var!”
Kafamı salladım. “İstediğin neyse yapmaya hazırım!”
Demirkan bana yaklaşıp tam karşımda durdu. “Benimle evlenip benim evimde, benim kurallarım altında yaşayacaksın! Bu şartla oğlumuzu istediğin her an görebilirsin! Karar senin!”
2 Hafta Önce
“Menesa Hanım, bir saat sonra ekip toplantınız var. Ardından da dışarıda bir yemeğe katılmanız gerekiyor.”
Asistanım Barbara, bana günü özet geçerken ben onu elimle durdurdum. Devamının geleceğini gayet iyi biliyordum. Bugün hiçbir şey yapmak istemiyordum. Her sene olduğu gibi 22 Haziran günü geldiğinde benim enerjim düşer ve yalnız kalmak isterdim. Yine o gün gelip çatmıştı. Hayatımın en kötü günü…
“Barbara, her şeyi iptal et. Bugün sadece çizim yapacağım. Odama kimse girmesin, telefon da bağlama!”
“Ama…” diye mırıldanırken devamını dinlemeden odama girdim.
Çantamı, koltuğun üstüne bırakıp odamda bulunan boy aynasının önüne geçtim. Sarı, omuzlarıma gelen saçlarımı kalemle topuz yaptım. Mavi gözlerime bakarken onların içindeki hüznü hemen fark ettim.
İç çekerek çizim masama oturdum. Çekmeceden bembeyaz bir kâğıt çıkarttım. Masanın üzerinde duran kalemlerimden birini alıp çizmeye başladım. Bir süre sadece çizime odaklandım. Onu çizdiğimin farkında bile değildim.
Resmi okşadım. Sonra da tabletimi elime alıp onun sosyal medya hesabına girdim. En son yüklediği fotoğrafa tıkladım. Takım elbise giymişti ve sert bakışlarla kameraya bakıyordu. Yıllar onu değiştirmişti. O artık resmi olarak bir mafya olmuştu. En çok istediği babası Kutay amcadan, Gölge lakabını alıp mafya olmaktı ve gerçekleşmişti.
Çocukluğum, ergenliğim, ilk ve son aşkım…
Yani Demirkan…
Ona hayallerimden vazgeçebilecek kadar aşıktım… Gözüm ondan başka hiçbir şeyi görmüyordu. O benim için her şeydi. Her şeyimiz uyumluydu. En çok da tenlerimiz…
Tenlerimiz mıknatıs gibi bizi birbirimize çekiyordu. Aşk nedir, diye sorsalar benim cevabım buydu: Tenlerin Uyumu…
Tenlerimiz o kadar uyumluydu ki aramızdaki ten uyumunu görmeyen ve bilmeyen yoktu. Herkes bizim ne kadar yakıştığımızı konuşurdu. Ben de onun yanında kendimi çok mutlu ve huzurlu hissederdim. En çok da aşk dolu…
Her şey çok güzel giderken tam beş sene bugün, hayallerimin yere düşüp paramparça olduğunu, her şeyin bittiğini ve düştüğüm dipsiz kuyudan artık çıkamayacağımı düşünmüştüm.
Şunu unutmuştum:
Hayat, tam bitti dediğimiz yerde yeniden başlar. Hayallerimin paramparça olduğu gün, ben yeniden başladım ve o gün aldığım karar sayesinde ben bugünkü Menesa Dağhan oldum. Ben, Menesa Dağhan dünyaca ünlü bir moda tasarımcısı…
Belki de beş sene önce bugün hayata yeniden başlamasaydım, burada olmayacaktım. Tam beş yıl önce ne mi olmuştu?
Geçmiş
Gözlerimi mutlu ve enerjik olduğum bir sabaha açtım. 22 Haziran… Demirkan ve ben bugün evleniyorduk. Yıllardır beklediğim an bugün gerçekleşecekti. Demirkan’a çok aşıktım hem de hayallerimden vazgeçecek kadar…
Yatağımdan kalktığım gibi günlük rutin cilt bakımımı yaparken aynadan sarı, upuzun saçlarıma baktım. Demirkan en çok saçlarımı okşamayı severdi bu yüzden de kesmeye kıyamazdım. Onları toplamamdan da nefret ederdi.
İşlerimi bitirip komodinin üzerinden telefonumu aldım. Demirkan’ı aradım ama açmadı. Dün gece, bekarlığa veda partisi vardı. Karan Alp, Barın ve birkaç yakın arkadaşıyla beraber kendi mekânı Gölge’de eğlenmişti.
Tekrar tekrar aradım ama cevap alamayınca sağ kolu Zehir’i aradım. Demirkan’ın dün gece Gölge’de kaldığını söylediğinde üzerime rahat bir şeyler giyip yanına gitmeye karar verdim. Annemlere görünmeden evden ayrıldım. Arabama binip giderken çok heyecanlıydım.
Gölge’ye geldiğimde kapıdaki korumalar bana kafa sallamakla yetindi. Odaya çıktığımda gördüğüm görüntü karşısında yüzümdeki gülümseme dondu. Ardından bütün vücudum zangır zangır titremeye başladı. Başımdan aşağıya kaynar su ardından da soğuk su döküldü.
Gördüklerim gerçek miydi? Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Şu an tepki göstermem gerekirken benim gösterdiğim tek tepki, gözyaşlarımdı. Başka da bir şey yapamıyordum. Lütfen, sadece rüya olsun… Gözlerimi açıp kapattım ama gerçekti.
Ben olduğum yerde dururken bunu yapmış olamazdı. Bu oda bizim birlikte olduğumuz ilk yerken bunu yapamazdı. Derin bir nefes almaya çalıştım ama yapamadım. Elimi kalbime koydum. Onun acısını bütün vücudum hissediyordum.
Kalbim ve hayallerim hayal kırıklığına uğramıştı. Gözyaşlarım akmaya devam ederken hiçbir şey yapamamıştım. Demirkan gözlerini açıp bana gülümsedi.
“Menesa, güzelim. Orada duracağına müstakbel kocana bir öpücük versene,” diye mırıldandı.
Demirkan olan bitenin farkında değil miydi? “Sen…” diye mırıldandım.
Yanında kızıl saçlı bir kız vardı. Benim baktığım yere bakınca “Siktir! Sen de kimsin? Ne oluyor, burada?” diye bağırıp hızlıca yataktan kalktı. Altında sadece baksır vardı.
Yatakta yatan kız kafasını bize döndürünce gördüğüm kişiyle elimi, kapının kenarına koydum çünkü bacaklarım titriyor, nefesim kesiliyordu. O kız kim miydi? O, üniversitede tanıştığım, kardeşten öte gördüğüm Beril’den başkası değildi. Kafamı iki yana salladım.
Demirkan öfkeli bir sesle “Senin benim yanımda ne işin var?” diye bağırdı.
Ben kapının kenarına tutunmuş, gördüklerimi sindirmeye çalışırken Beril de ayağa kalktı. Üstünde Demirkan’ın gömleği vardı. Beril göz ucuyla bana bakıp Demirkan’ın karşısına geçti.
“Dün gece bu odaya gelmemi sen teklif ettin, Demirkan! Şimdi burada ne işin var demen saçma, değil mi?”
Nefes alamıyordum. Demirkan çıldırmış gibi ellerini saçlarına geçirdi. “Yalan söyleme! Bizim aramızda hiçbir şey geçmedi! Sen tam bir yılansın! Seni öldürürüm!” diye bağırdı.
Ben kapının kenarından onları izlerken gözyaşlarım yüzünden etrafı bulanık görüyordum. “Dün gece öyle demiyordun, Demirkan! Benimle sevişmek isteyen sendin!”
“Yalan söylüyorsun!”
Beril tam bir şey diyecekken “Yeter!” diye bağırdım. İkisinin de bakışları bana kaydı. Acıyarak onlara baktım. Beril’e yaklaştım ve ona sert bir tokat attım. “Ben sana kardeşim dedim! Sen benim evleneceğim adamla yatacak kadar orospuymuşsun!”
Beril yine ağzını açacakken “Sakın konuşma! Yoksa seni buraya gömerim!” diye bağırdım.
Demirkan bana dokunmaya kalkınca elini ittirip ona da sert bir tokat attım. “Sakın bana dokunma! Ya sen benim en yakın arkadaşımla! En yakın arkadaşım!”
“Menesa ben asla seni aldatmam! Bu kız yalan söylüyor! Sana yemin ederim ki aramızda hiçbir şey geçmedi!” diye yalvardı.
Ben göreceğimi görmüştüm. “Menesa bana inan!”
“Kanıtlayabilir misin?” diye sordum, gözyaşlarım içinde.
“Allah kahretsin ki ben hiçbir şey hatırlamıyorum! Bu kız bize oyun oynuyor, sana hep söyledim. Bu kızın niyeti iyi değil! Bana inan! Ben seni üzecek bir şey yapmam! Herkesi üzerim ama seni asla üzemem!”
Kafamı iki yana salladım. Ben gördüklerimden sonra istesem de ona inanamazdım. Beril’in sesiyle ona döndüm.
Beril’e döndüm. “Üzgünüm, Menesa. Demirkan hatırlamasa da biz dün gece beraber olduk.”
Demirkan “Yalan söylemeyi kes! Seni öldüreceğim! Seni yok edeceğim!” diye onu tehdit etti.
“Allah ikinizin de belasını versin!” diye bağırdım.
Odadan çıkıp koşarak merdivenleri indim. Arabama binip gaza bastım. Eve gidene kadar da ağladım. Demirkan’ın da arkamdan geldiğinin farkındaydım. Eve geldiğimde sertçe frene bastım. Eve doğru koştum.
Eve girdiğimde annem ve babam ayağa kalktı. “Menesa? Neyin var? Neden ağlıyorsun?”
Ben anneme sıkıca sarılıp omzunda ağlamaya başladım. Babam da “Kızım, ne oluyor?” diye soruyordu ama ben sadece ağlıyordum. Şu an hayatımın en büyük hayal kırıklığını yaşıyordum.
“Menesa!” diye bağırıp kapıya vuran Demirkan’ın sesini duyunca babam kaşlarını çattı. Kapıyı açarken “Açmayın! Her şey bitti! Ben, Demirkan’la evlenmeyeceğim!” dediğimde odama çıkarken babam kolumdan tuttu.
“Menesa kızım anlatsana!”
Demirkan kapıya vurmaya devam ederken Belemir teyze ve Kutay amcanın da sesini duyuyordum. Annem “Kızım, ne ayrılması? Sizin bugün düğününüz var. Açalım, kapıyı. Siz aranızda halledersiniz!” derken hıçkırdım.
“Anne, halledilecek bir şey değil! Demirkan beni Beril’le aldattı! Onları yatakta bastım!” dediğimde evde büyük bir şok etkisi yarattı. Babamın yüzü öfkeden kasılırken kapıyı açtığı gibi Demirkan’a sert bir yumruk attı.
Annem ve Belemir teyze çığlık atarken ben duvara tutundum. “Seni öldürürüm!” deyip yakasını kavrayıp yeniden ona vurdu. Sonra da belinden silahını çıkartıp Demirkan’a yasladı. Annem koluna yapıştı.
“Çakır yapma!”
Ben uzaktan izlerken Demirkan’ın gözleri de bendeydi. Bana kafasını iki yana sallayarak bakıyordu. Daha çok ağladım. Babam tetiği çekince Kutay amca, Demirkan’ın önüne geçti.
Kutay amca “Çakır, sen ne yaptığını zannediyorsun?” diye bağırdı.
“Senin o şerefsiz oğlunun ne yaptığından haberin var mı?”
Kutay amca da öfkeyle üzerine yürüdü. “Çakır, kendine gel! Kimse benim oğluma silah çekemez! Çeken kendini mezarda bulur! Bu, sen bile olsan!” diye açıkça tehdit etti.
“Senin oğlun benim kızımı aldatmış. Hala onu mu savunuyorsun sen? Siktirin gidin lan evimden! Kızımı da senin şerefsiz oğluna vermiyorum!” diye bağırdı.
Kutay amca “Benim oğlum öyle bir şey yapmaz! Ben oğluma inanıyorum! O benim oğlum! O sevdiği kadını aldatmaz!” dediğinde babam güldü.
“Benim kızım senin oğlunu Beril’le aynı yatakta basmış! Hala onu mu savunuyorsun?” diye sordu.
Demirkan “Hayır, bir şey olmadı!” dediğinde babam onun üzerine doğru yürüdü. “Lan sen hala konuşuyor musun? Seni öldürmeden defol git! Hepiniz evimden defolup gidin!”
Kutay amca da onlara engel olmaya çalışırken annem ve Belemir teyze de ağlıyordu. Demirkan da babama diklendi ve “Gitmiyorum! Menesa’yla konuşacağım!” dedi.
Babam “Sıkarım lan kafana! Asla acımam! Seni hep uyardım! Benim kızımı üzmeyeceksin ama sen benim kızımı üzdün! Onun gözyaşlarında seni boğarım! Sana acımam!” diye bağırdı.
Demirkan “Çakır amca konuşmama izin ver! Benim bir suçum yok! O kız bize oyun oynuyor! Ben sevdiğim kadını aldatmam! Size kanıtlayacağım! İzin ver!” diye yalvardı ama babam izin vermedi.
Sonunda birinin yaralanacağını anlayınca “Yeter!” diye bağırdım.
Herkes sustu ve bana baktı. Elimdeki tektaşı çıkartıp Demirkan’a doğru fırlattım. “Bitti, Demirkan! Bundan sonra hayatında ben yokum!” deyip odama çıktım.
Odama çıkınca ilk işim onun dokunmaya bile kıyamadığı saçlarımı bulduğum ilk makasla kesmeye başladım. Arkamdan annem de odaya girdi. Bana engel olmaya çalışırken upuzun saçlarım artık berbat haldeydi. Annem elimden makası alıp beni kendine çekti. Ben onun omzunda saatlerce gözyaşlarımı döktüm.
O dökülenler sadece gözyaşları değildi, onlar aynı zamanda hayal kırıklıkları ve kalp sancılarımdı…
Şimdiki Zaman
O gece ben bir karar alıp Milano’ya geldim. O günden bu yana da buradaydım. Demirkan bana defalarca kez ulaşmaya çalmış, hatta İtalya’ya gelerek kapımın önünde bile yatmıştı ama babam her defasında ona engel olmuştu. Numaralarımı bulup sarhoşken beni arayıp yalvarması, farklı sosyal medya hesapları açması… Sonra vazgeçmek zorunda kalmıştı ama her yolu denemişti. Ben onunla istesem de görüşemezdim çünkü ondan gizlediğim çok büyük bir sır vardı. Büyük sırrı, Milano’ya geldikten üç hafta sonra öğrenmiştim. Çizdiğim resme bakarken kapı açıldı.
“Anne!” diye bağırarak bana koşan Korel’i görünce çizdiğim resmi avcumun içinde yok edip çöpe attım.
Arkasından da içeriye annem girdi. Ben, Korel’e sarıldım. “Oğlum!” deyip saçlarını okşadım. Oğlum benim her şeyimdi. Aynı Demirkan’a benziyordu. Ondan sakladığım büyük sır buydu.
Korel, Demirkan ve benim oğlumdu.