2-Oğlum!

1719 Words
Yaşadıklarıma merhem olan tek şey oğlumun varlığıydı. O, bana her anlamda güç veriyordu. Belki de o olmasaydı ben bu kadar güçlü olamazdım. Odasına girdiğimde uyuduğunu gördüm. Her gece onu ben yatırır, ona masal okurdum. Dün hayatımın en kötü günü olduğu için bütün işlerim birikmişti bu yüzden bu gece eve geç gelmek zorunda kalmıştım. Onu ihmal ettiğimi düşünürken yanına uzanıp yanağını öptüm. Huzurlu bir şekilde uyurken elimin tersiyle önce yumuşacık yanaklarını okşadım. Bana benzeyen sadece gözleriydi. Masmavi gözleri vardı. Onun haricinde aynı babası gibi esmer ve sert bakışlıydı. Huyu bile ona benziyordu. Demirkan’ı tanıyan herkes onun bir kere daha büyüdüğünü söylerdi. Özellikle de Esmira… Ondan başka kimse bilmiyordu. Oğlumu her zaman magazinden uzak tutarak büyütüyordum yoksa herkes onun, Demirkan’ın oğlu olduğunu anlardı. Oğlumun ipek gibi saçlarını okşamaya başladım. Onları okşarken sanki Demirkan’ın saçlarına dokunuyormuş hissiyle doluyordum. Çok zor günler geçirirken oğlum bana umut olmuştu. Onun sayesinde tekrar ayağa kalkmıştım. İç çekerek onu ilk öğrendiğim günü hatırladım. Geçmiş Milano’ya geleli neredeyse üç hafta olmak üzereydi. Evin içinde ruhsuz bir şekilde dolanıyor, genelde de odamdan çıkmıyordum. Buraya moda eğitimimi tamamlamak için gelmiştim ama o güç hala içimde yoktu. Birkaç gündür midem de çok kötü bulanıyordu. Kendimi kötü hissediyordum. Demirkan da her gün beni aramaya devam ediyordu. Hatta geçen gün evin önüne kadar gelmişti. Babam engel olup onu evin önünden göndermişti. Annem ve babam da benimle buraya yerleşmişti. Geldiğimiz ilk gün babam “Soyadı Aslanoğlu olan kimseyle görüşmeyeceksiniz! Onlar artık bizim hayatımızda olmayacak!” dediğinde özellikle annem çok üzülmüştü. Belemir teyze onun en yakın arkadaşıydı. Aslında Kutay amca da babamın en yakın arkadaşıydı. Bazen bu yaşananlara çok üzülüyordum ama suçlu ben değildim. Tek suçum, aşık olmaktı. Odamda oturmaya devam ederken kapı açıldı ve içeriye Esmira girdi. Onu görünce çok mutlu olmuştum. O, benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. “Menesa, güzelim. Kaç defa aradım, açmadın! Ben de direkt Milano’ya geldim.” “Esmira, hiç iyi değilim. Konuşmaya bile halim yok.” “Seni çok iyi anlıyorum, güzelim.” Onun omzunda ağlarken midem çok kötü bulanınca kusacak gibi oldum. Koşarak banyoya gittim. Midemde ne varsa boşaltırken Esmira da bana yardımcı oldu. Sırtımı sıvazlarken elimi, yüzümü yıkadım. Odaya geri döndüğümüzde Esmira bana nane limon kaynatmaya gitmişti. Yatağımda uzanırken aklıma gelenle yutkundum. Ben gecikmiştim. Neredeyse bir aydır regl olmamıştım. En son düğüne birkaç gün kala Demirkan’la beraber olmuştuk ve korunmamıştık. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken ağlamaya başladım. Hamile olabilir miydim? Esmira geri geldiğinde elindeki bardağı bırakıp “Menesa, neden ağlıyorsun? Miden mi bulanıyor? Mina teyzeyi çağırmamı ister misin?” deyip yanıma oturdu. “Esmira ben sanırım hamileyim!” Gözlerini büyüterek bana baktı. “Nasıl?” diye sordu, şaşkınca. “Bana yardım eder misin? Bana test alman gerekiyor. Annem ve babama şu an söyleyemem!” Esmira evden çıkıp bana test almaya gitti. Ona minnettardım. Odanın içinde sağa sola gidip gelirken yarım saat içinde Esmira geri geldi. Poşeti bana uzattı. “Ne olursa olsun, yanındayım. Sen sadece güçlü ol.” Banyoya girip testi yaptım. Sonuç, pozitifti. Ben hamileydim. Dışarıya çıktığımda testi Esmira’ya gösterdim. Gördüğü sonuçla gülümsedi. “Ay inanmıyorum. Hamilesin!” deyip elini, karnıma koydu. Bu çok güzel bir şeydi ama bebeğimin babası beni aldatmıştı. Benim mutlu olmadığımı fark edince “Menesa, yoksa onu aldırmak mı istiyorsun?” diye sordu. Kafamı hemen iki yana salladım ve kollarımı, karnıma sardım. “Asla! Onu doğuracağım ama korkuyorum. Eğer Demirkan onu öğrenirse asla beni rahat bırakmaz. Esmira bana söz ver, Demirkan’ın bebekten haberi olmayacak. Biliyorum, ona haksızlık yapıyorum ama yapamam.” Esmira üzgünce bana baktı. “Güzelim, tamam söylemem ama bebeğin bir gün benim babam nerede diye sorarsa ona ne diyeceksin?” Çenem titrerken “Baban öldü diyeceğim.” diye fısıldadım. Şimdiki Zaman “Özür dilerim, oğlum. Sen bunları yaşamayı hak etmiyordun ama mecburdum yoksa seni benden alırdı. Keşke bunların hiçbiri olmasaydı da babanla mutlu olsaydık.” diye fısıldadım. Bir süre daha oğlumu izleyip odama gittim. Yarın yine çok meşgul olacaktım. Günün yorgunluğundan arınmak için kısa bir duş alıp hemen uyudum. Sabahın ilk ışıklarıyla oğlumla bile ilgilenemeden hazırlanmaya başladım. Pembe, ceket elbise ve şık bir ayakkabı giydim. Şirkete geldiğimde vakit kaybetmeden direkt toplantıya girdim. Toplantı bitince dinlenmek için odama gittim. Barbara imzalanacak dosyaları masamın üzerine bırakmıştı. Onları hallederken içeriye girdi. “Menesa Hanım, arkadaşınız olduğunu söyleyen bir kadın sizinle görüşmek istiyor. Ben randevusuz görüşemezsiniz dememe rağmen ısrar etmeye devam etti.” “Kim? Adını söyledi mi?” “İsmini söylemedi ama Türkiye’den arkadaşınız olduğunu belirtti. Ne yapalım?” “İçeriye al.” Barbara çıkınca iki dakika sonra giren kişiyle kaşlarım çatıldı. O, buraya hangi yüzle gelmişti? Gelen kişi Beril’di. Ayağa kalktım ve karşısına geçtim. “Senin burada ne işin var? Hemen çık git yoksa güvenliği çağıracağım!” dedim, kapıyı işaret ederken. Sesim de oldukça öfkeli çıkmıştı. Beril ise oldukça rahat bir tavırla “Sadece eski arkadaşımı görmeye geldim. Neden bu kadar büyük bir tepki veriyorsun? Üzerinden beş sene geçti, hala mı öfkelisin?” diye sordu. Buraya beni delirtmek için geldiği ortadaydı. “Beril defol git yoksa elimden bir kaza çıkacak! Sakın geçmişi açma. Zararlı sen çıkarsın!” Gitmek yerine beni süzdü. “Yıllar seni güzelleştirmiş, Menesa. Eskiden de çok güzel ve ünlüydün ama artık dünyaca ünlü bir tasarımcı olmuşsun. Buraya gelmemin de bir amacı var.” Derin derin nefesler alıp verdim. Bana bilerek omuz atıp çalışma masamın karşısındaki koltuğa oturup dergileri karıştırmaya başladı. Beni çıldırtmaya çalışıyordu. Sakin ol, Menesa. Burası senin işyerin. Sakın yanlış bir şey yapma diye kendimi rahatlatmaya çalıştım. Dergiyi kapatıp geri yerine koydu. Bacak bacak üzerine atıp bakışlarını bana çevirdi. “Minel Hanoğlu’nun gelinliğini senin tasarladığını duydum. Diyorum ki benim gelinliğimi de sen mi tasarlasan? Ben ve Demirkan evleniyoruz!” dediğinde kan beynime sıçradı. Kolundan tutup kaldırıp ona çok sert bir tokat attım. Tokadın sesi odanın içinde yankılanırken Beril gülüyordu. “Seni öldürürüm! Hemen ofisimden defol!” deyip onu kapıya doğru ittim. Hala elim ayağım titriyordu. “Ne oldu, Menesa? Sen yoksa hala Demirkan’a mı aşıksın? Ama o seni unutalı çok oldu. Hatta artık senin adın geçtiğinde öfkeden deliye dönüyor ve orayı terk ediyor. Yani sen onun için artık ölüden farksızsın!” İki adımda yanına gidip onu sertçe kapıya doğru ittim. Sırtı kapıya dayanınca ona yaklaştım. “Beril buraya neden geldiğini çok iyi biliyorum! Elimden bir kaza çıkmadan defol!” dediğimde beni ittirdi. Konsolun üzerinden vazoyu alırken eli vazoda kaldı. Konsolun üzerinde Korel ve benim fotoğraflarım vardı. Dişlerimi sıktım. Görmemeliydi. Bakışlarını bana çevirdi. “Bu çocuk, Demirkan’dan mı?” diye sordu. Yanına gidip kollarını sıktım. “Beril ağzını açarsan seni kendi ellerimle öldürürüm! İnan bunu yaparım. Hiçbir şey umurumda bile olmaz! Duydun mu?” Beril konuşamıyordu. Hatta dili lal olmuştu. Nefes alışverişi bile değişmişti. Kollarını sıkmaya devam ederken kolundan tutup odadan dışarıya attım. Korumalara işaret verdim. “Bu kadın benim hiçbir mağazama ya da ofisime girmeyecek!” diye emir verdim. Korumalar, Beril’i götürürken hala yüzünde net bir şaşkınlık vardı. Ben kimseye aldırış etmeden odama girdim ve masamın üzerindeki her şeyi yere fırlattım sonra da yere çöktüm. Cam kırıklarının içinde ağlamaya başladım. O kırıklar sadece cam değil, benim kalbimin de parçalarıydı. ** Demirkan’ın evleneceğini duymamın üzerinden tam iki gün geçmişti. Toparlanmıştım ama kalbimde hala bir sızı vardı. O sızı zaten hiç geçmemişti ki… Hep benimleydi. Oğlum için güçlü olup hayatla savaşmaktan başka şansım yoktu. Beril’in Korel’i söylemeyeceğine emindim. Böyle bir riske girmezdi. Söyleseydi, Demirkan çoktan kapıma dayanmıştı. Arabanın camından dışarıyı izlerken eve geldiğimizi fark ettim. Bu gece çok önemli bir iş yemeğim vardı. Onun için hazırlanıp çıkmam gerekiyordu. Barbara da yanımdaydı. “Barbara, sen benim giyinme odama geç. Ben, Korel’e bakıp geleceğim.” Barbara’yla eve girdiğimizde Korel’in ağladığını duydum. Elimdeki çantayı yere atıp odasına doğru koştum. Odaya girdiğimde kalbim ağzımda atıyordu. Telaşla ona baktım. Annem ve babam başındaydı. Korel ise yatağın kenarına oturmuş, hıçkırarak ağlıyordu. “Korel!” diye bağırdım, telaşlı bir sesle. “Anne!” deyip kollarını bana sardı. “Ne oldu, oğlum? Neden ağlıyorsun?” diye sordum. Hıçkırıkları devam ederken anneme döndüm. Onun da gözleri nemliydi. Babam da olayı anlamaya çalışıyordu. Annem “Uyuyordu. Çığlık atarak uyandı.” dediğinde oğlumun akan gözyaşlarından öptüm. “Oğlum, söyle. Neden ağlıyorsun? Kötü bir rüya mı gördün?” Kafasını salladı. “Anne, babam gibi senin de öldüğünü gördüm. Ne olur, beni bırakma! Sen de beni terk etme.” dediğinde gözlerim doldu. Kalbim sıkıştı. Senin baban ölmedi demeyi o kadar çok isterdim ki bazen oğluma ve Demirkan’a büyük bir haksızlık yaptığımı düşünüyordum. Hatta ben bencilin tekiydim. Oğlumu üzüyordum. Kendim için babasız büyümesine göz yumuyordum. Ben de gözyaşlarımı akıttım ama oğluma fark ettirmeden hemen onları sildim. Ellerimi yanağına koyarak “Ben seni asla bırakmam, bebeğim. Ben hep senin yanında olacağım.” dedim. “O zaman bu gece gitme, yanımda kal.” “Ama bebeğim gitmek zorundayım.” Gözleri dolunca gülümsedim. “Sen de benimle gelebilirsin. Çok güzel bir restorana gideceğiz. Hem o restoranın önünde de çok güzel bir park varmış. Sen orada beni beklersin. Ben işimi halledip yanına gelirim. Sonra da beraber dondurma yemeğe gideriz. Hem Barbara da bizimle gelir.” Gözleri parladı. En azından onu sakinleştirebilmiştim. “Olur!” deyip gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Yanağını öptüm. “O zaman sen kıyafetini seç. Ben hemen geliyorum!” deyip giyinme odama giderken derin derin nefesler aldım. Barbara giyinme odamda bana kıyafet seçerken “Menesa Hanım, iyi misiniz?” diye sordu. “İyiyim canım. Senden bir ricam olacak. Toplantı için gittiğimizde sen Korel’le ilgilenir misin? Ben hallederim. Senden başka kimseye güvenemem.” Kafasını salladı. “Tabii ki. Siz nasıl isterseniz ben seve seve Korel’le ilgilenirim.” Barbara bana oldukça şık bir elbise seçmişti. Dizlerimin üzerinde, önü tamamen kapalı ama sırtında dekoltesi olan siyah bir elbiseydi. Hızlıca hazırlandım. Korel’i de yardımcılar hazırlamıştı. Evden çıktığımızda Korel bir an elimi bırakmıyordu. Ben de elini sıkı sıkı tuttum. Rüyası onu etkilemiş olmalıydı. Kafasını da koluma yaslayıp dışarıyı izliyordu. Barbara da devamlı onunla şakalaşıyordu ama Korel çok durgundu. Restorana geldiğimizde Barbara ve Korel dışarıda kaldı. Yanlarında da korumalar vardı. Ben de toplantı için içeriye girdim. Rezerve yapılan masaya doğru ilerlerken karşıma çıkan kişiyle donup kaldım. Göz göze geldiğimizde bütün vücudum titremeye başladı. Demirkan tam beş sene sonra kanlı canlı bir şekilde karşımdaydı. Ben öylece ona bakarken kalbim sıkışmaya başladı. Hareket edemiyordum. O da edemiyor gibiydi. Aramızda çok az mesafe vardı. Tam o an olmaması gereken bir şey oldu. Korel “Anne!” diye bağırarak içeriye girdi. Gözyaşlarım akmaya başladı. Böyle olmamalıydı. Korel yanıma gelip bana sarıldı. Ben hala Demirkan’ın gözlerinin içine bakıyordum. O ise bir bana bir de Korel’e bakıyordu. Beni zor günlerin beklediğini şu an anlamıştım. Büyük sırrım ortaya çıkmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD