4-Esirimsin!

1365 Words
Buraya kadardı. Demirkan’ın nefesini tam ensemde hissederken donup kalmıştım. Sanki bütün vücudum işlevini yitirmişti. Demirkan asla pes etmezdi. Bizi bulacağını biliyordum ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. Bizim kaçacağımızı anlamıştı. Barbara benim gibi korkuyla bakarken Korel’i sıkıca kendine çekmişti. Korel ise bir bana bir de Demirkan’a bakıyordu. Restorandayken Demirkan’a çok dikkatle bakmadığı için şimdi onu inceliyordu ve yüzünde çok farklı bir ifade vardı. Bu durumda olmasının sebebi bendim. Samuel de onların arkasındaydı, eli belinde tetikte bekliyordu. Telefonda hala babamın sesi geliyordu. Kulağıma yeniden götürecekken Demirkan elimden aldı. Ben ona doğru dönüp telefonu almaya çalıştım ama izin vermedi. “Demirkan yapma! Telefonumu geri ver! Yanlış yapıyorsun!” dediğimde cevap bile vermeden beni jetin camına doğru ittirdi. Sırtım camla buluştu. Demirkan da bir adımda yanıma gelip beni abluka altına aldı. Elinin birini belimde sabitledi. Gözlerimin tam içine bakarak telefonu kulağına doğru götürdü. “Çakır amca, merhaba. Ben senin de en yakın arkadaşın olan Kutay Aslanoğlu’nun oğlu Demirkan Aslanoğlu’yum! Artık Gölge benim! Ben hafife alınacak biri değilim! Sen ise beni hafife aldın!” Babamın öfkeli bağırışını duyuyordum ama ne dediğini anlamadım. Göğsüm inip kalkarken şu an tek korkum oğlumu benden almasıydı. Demirkan’ın bakışları benim yüzümde geziniyordu. Ona bu kadar yakın olmak bana hiç iyi gelmemişti ama o istifini bile bozmadan konuşmaya devam etti. “Özel jetini ödünç aldım. Geri vereceğim ama benden aldığını geri vermeyeceğim! Yani oğlumu…” Demirkan, oğlumu benden alacaktı. Demirkan’ın gözlerinin içine yalvarırcasına baktım. “Demirkan, lütfen. Yalvarıyorum. Konuşalım.” Demirkan ise umursamadı. Babam “Kızımı ve torunumu bir saat içinde geri getirmezsen seni mahvederim, Demirkan! Kutay’ın oğlu demem ilk gördüğüm yerde kafana sıkarım! Sen de beni çok hafife alıyorsun! Sevdiklerime zarar gelirse ben durmam!” diye tehdit savurdu ama Demirkan güldü. “Çakır amca, beş senede çok şey değişti. Ben de değiştim. Menesa’yı da Korel’i de geri getirmeyeceğim, onları esir alıyorum! Sıkıyorsa gel ve onları benim elimden al! Bana bunu yapmayacaktınız!” deyip telefonu yere fırlattı. Esir alıyorum… Demirkan’ın gözü döndüğünde yapabileceklerinin sınırı yoktu. Onu en iyi ben tanırdım. Yıllardır bu yüzden ondan oğlumuzu saklıyordum. “Esir almak da ne demek? Demirkan yapma! Yanlış yapıyorsun! Savaş başlatıyorsun!” dediğimde bana yine cevap vermedi. Demirkan bakışlarını benden adamlarına çevirdi ama hala bana çok yakındı. Adamlarına işaret verdi. Korumalar, Barbara ve Korel’e doğru bir adım atınca “Sakın onlara dokunmayın! Demirkan sakın! Söyle adamlarına dokunmasınlar!” diye bağırdım. Ben bağırınca Samuel onları arkasına aldı. Barbara da Korel’i arkasına alıp görmemesi için elinden geleni yapıyordu. Samuel belinden silahını çıkartıp Demirkan’ın korumalarına doğrulttu. “Yaklaşmayın! Eğer yaklaşırsanız sıkarım!” Ortalık karışacağa benziyordu. Demirkan’ın adamları da silahını çıkartıp Samuel’e doğrulttu. Ben, Demirkan’ın kollarından ayrılmaya çalışırken rastgele Demirkan’ın her yerine vuruyordum. O ise ellerimi her defasında savuruyordu. Jet hala havalanmamıştı. İnebilirdik fakat Demirkan asla izin vermezdi. Eğer zaman kazanırsam babam gelip bizi kurtarabilirdi ama gelirse burada kan dökülürdü. Her ne olursa olsun Demirkan’ın zarar görmesini istemiyordum. Kalbim sıkışıyordu. Tam ortadaydım. “Hemen bırak bizi! Söyle adamlarına silahlarını indirip kapıları açsınlar! Bizi esir alamazsın!” diye bağırdım. Demirkan soğukça güldü. “Menesa, artık buradan çıkışın yok! Nefesini boşa tüketme. Adamına söyle, silahını indirsin ve korumalara teslim etsin. Biz çoğunluktayız. Neler olabileceğinin farkındasındır.” dediğinde Samuel’e döndüm ve işaret verdim. Her şeyi oğlum için yapıyordum. Şu an korktuğuna emindim. Barbara’nın tam yanındaydı ve sesi çıkmıyordu. Bu beni korkutuyordu. Samuel elindeki silahı indirip karşısındaki adama uzattı. “Adamlarına söyle, onlar da silahlarını indirsinler.” dediğimde Demirkan adamlarına silahlarını indirmeleri için işaret verdi. “Söyleyin kaptana artık havalanıyoruz!” dediğinde yalvarırcasına Demirkan’a baktım. “Demirkan yalvarıyorum! Eğer bizi bırakmazsan babam gelecek ve kan dökülecek! Yapma! Bırak, gidelim! Sonra da konuşalım. Söz veriyorum, kaçmayacağım!” “Menesa kes artık! Sizi esir alıyorum! Hep beraber Türkiye’ye gidiyoruz! Daha fazla konuşma! Bitti!” dediğinde göğsünü yumruklamaya başladım. “Yapamazsın! Sen bizi esir falan alamazsın! Hemen adamlarına söyle, jetin kapılarını açsınlar! Hemen!” Bileklerimden yakalayıp “Uslu dur, Menesa! Beni sinirlendirme! Sinirlendiğimde neler olabileceğini en iyi sen biliyorsun!” deyip beni iyice kendine çekti. “Buna hakkın yok, Demirkan!” dediğimde gözlerinden ateşler çıktı. “Buna hakkım yok, öyle mi? Oğlumu benden saklamaya hakkın var mı? Asıl senin konuşmaya bile hakkın yok! Şimdi istesen de istemesen de gidiyoruz!” deyip bacaklarımı iki bacağının arasına sokup bileklerimi de sıkıca tuttu. Onu kendimden uzaklaştıramıyordum. O kadar yakındı ki… Bütün uzuvlarını hissediyordum. Nefesi bile yüzüme çarpıyordu. Nefes nefese ona bakarken onun da nefesi yüzüme çarpıyordu. Yaşadıklarımıza rağmen hala onun nefesine bile muhtaç hissediyordum. Demirkan’ın bana bu kadar yakın olması… Her hayal ettiğimde ondan nefret etmeye kendimi zorlarken olmadığını bir kere daha anlamıştım. “Uslu durmalısın, Menesa.” diye fısıldadı. “Bırak beni!” Demirkan’ın bakışları yeniden korumalarına döndü. “Kızı ve Korel’i içeriye götürün!” dediğinde kafamı iki yana salladım. “Hayır, yapamazsın! Oğlum da benim yanımda olacak!” “Burada kuralları ben koyarım, Menesa! Sen benim esirimsin ve istediğimi yapmakta özgürüm! Şimdi sus!” Onu ittirmeye çalıştım. Barbara ve Korel’in kolundan tutup götürmeye çalıştıklarında Samuel adamlardan birine kafa attı ama onu anında etkisiz hale getirip yere yatırdılar. Benim de bileğimden tutup koltuğa oturtmaya çalışırken aramızdaki itişme devam ediyordu. Korel’in “Anne!” diye bağırmasıyla Demirkan ve benim bakışlarım ona kaydı. Barbara onu tutmaya devam ederken korumaların hepsi de durmuştu. Korel’i korkutmuşlardı. Demirkan’a öfkeyle baktım. “Onu korkuttunuz! Sana yapma demiştim! Beni dinlemedin!” Korel, Barbara’nın kollarından çıkıp bize doğru bir adım attı. Elinde bir kâğıt parçası vardı. Demirkan benden uzaklaştı. Korel yakınlaşınca elindekinin bir fotoğraf olduğunu fark ettim. O fotoğraf da neyin nesiydi? Demirkan da ben de olduğumuz yerde kalmıştık. Belki de yaptıkları şimdi kafasına dank etmişti. Korel elindeki fotoğrafa ve Demirkan’a bakıyordu. Sonra da benim yanıma geldi. Elindeki fotoğrafı görünce nefesim kesildi. Bunu nereden bulmuştu? “Korel…” diye fısıldadım. “Anne, özür dilerim. Bu fotoğrafı odanda buldum ve aldım.” Ben, Korel’e Demirkan’ın fotoğrafını zaten göstermiştim ama orada yüzü çok fazla gözükmüyordu. Elindeki fotoğrafı aldım. Bu fotoğraf benim Demirkan’la ilgili anılarımı sakladığım bir kutunun içindeydi. Demirkan’la son fotoğrafımdı. İkimizin yanakları birbirine yapışıktı ve gözlerimizin içi parlıyordu. Ben sessizce ağlarken Korel’in bakışları Demirkan’a kaydı. O da ne yapacağını bilemez gibiydi. Dizlerinin üzerine çöktü. Korel’in boyuyla eşitlenmişti. Korel “S-sen benim babam mısın?” diye sordu. Demirkan cevap veremedi. Kesin boğazı düğümlenmişti. Korel’in bakışları bana kaydı. Benden bir cevap bekliyordu. Artık ona yalan söyleyemezdim. İnsan ne olursa olsun kaderden kaçamıyordu. Ben de kaçamamıştım. Kafamı salladım. “Evet, Demirkan senin baban!” dediğimde Korel, küçük kollarını babasına sardı. Demirkan ve ona bakarken ağlamaya başladım. Oturduğum yerden kalkamadım. Bu görüntü beni mahvetmişti. Kalbim çok acıyordu. Korel, babasının ona sarılmasını beklerken Demirkan’ın ellerinin titrediğini gördüm. Kollarını, Korel’e sarınca elimi, ağzımın üstüne koyup daha çok ağladım. Az önce çığlıkların havada uçuştuğu jette şimdi sessizlik yaşanıyordu. Korel, Demirkan’dan uzaklaşıp onun sakallı yanağına dokundu. Demirkan da gülümsedi. Onun gülüşü tıpkı eskiden bana baktığı gibiydi. Gözlerinin içi parlıyordu. O da ellerini Korel’in yanağına koyup okşadı. Demirkan konuşamıyordu. Korel “Baba, sen neredeydin? Annem senin öldüğünü söylemişti.” dediğinde Demirkan’ın bakışları bana kaydı. Yüzündeki öfke o kadar fazlaydı ki… Bunun öfkesini benden çıkartacaktı. Buna emindim. Yanağını okşadı. “Annen de benim öldüğümü zannediyordu ama ben ölmedim. Sizi bulmak için çok uğraştım ve sonunda buldum.” Demirkan beni suçlamamıştı. İstese beni suçlayabilirdi ama yapmamıştı. Korel gülümsedi. “Baba biliyor musun? Ben her gece Allah’a dua ettim. Dedim ki Allah’ım ne olur, babamı bana geri gönder. Duam kabul oldu. Baba, bir daha gitmeyeceksin, değil mi?” Ben bunları bilmiyordum. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Demirkan alnını öptü. “Bundan sonra hep yanında olacağım, oğlum. Bizi kimse ayıramayacak. Hiç kimse…” derken bana baktı. Baba oğul sarılmaya devam ederken Demirkan’ın adamlarından biri geldi. “Abi, Çakır Dağhan havaalanına giriş yaptı.” Babam gelmişti ama artık çok geçti. Babam, Demirkan’ı asla durduramazdı. “Gerekeni yapın. Pilota haber verin. Uçuşa geçiyoruz. Kızı ve korumayı diğer tarafa götürün!” diye emir verdi. Barbara ve Samuel’i alıp jetin diğer tarafına götürdüler. Ben hiçbir şey yapamadım. Demirkan, Korel’i kucağına alarak ayağa kalktı. Korel’i kucağına alarak ayağa kalktı. Onu benim yanıma oturtup kemerini bağladı. “Menesa kemerini bağla. Gidiyoruz.” Ben bağlamayınca bana doğru eğilip zorla kemerimi bağladı. O da Korel’in yanına oturdu. Jet uçuşa geçince Korel bir an olsun benim ve Demirkan’ın elini bırakmadı. O kadar mutluydu ki… Demirkan’ın nefesini kulağımda hissettim. “Oğlumu benden sakladığın için bunun bedeli ağır olacak, Menesa. Bundan sonra sen benim esirimsin!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD