Omuzlarımın sarsıldığını hissedince gözlerimi araladım. Kafamı kaldırıp etrafa baktım. Gece geldiğim odadaydım. Yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Rüya mıydı? En son omzumda hissettiğim o el kime aitti? Beni sarsan kişinin kim olduğuna baktım. Karanlıkta tam net göremesem de Rüzgar olduğunu anlamak zor değildi. "Tamam sakin ol Hayal. Kabustu sadece."
Eli yüzüme yaklaşınca hemen elini ittim. Korkumu belli etmek istemesem de eminim gözlerimden her şey okunuyordur. "Ateşine bakacağım." onaylamamı beklemeden elini alnıma götürdü. Kaşlarını çattı. Hiçbir şey demeden kapıya yöneldi. Bu neydi şimdi?
Hala rüyanın etkisinden kurtulamamıştım. Korkuyordum. Kaybedeceğim şeylerden değil kaybettiklerimden. Karşıma çıkmasından ya da acı çekmekten değil kaybolup acı çektirmekten korkuyorum. Evet korkuyorum. Deliler gibi korkuyorum. Küçücük bir çocuğun annesini kaybettiği zaman korktuğu kadar korkuyorum. Belki daha fazla. Ben bunları düşünürken kapı açıldı. İçeri elinde bir şeylerle Rüzgar girdi. Yüzüme bile bakmadan elindekileri masaya bırakıp kapıya yöneldi. "Ateşin çok yüksek bunları iç ve soğuk bir düş al." sesini kısıp devam etti. "Başımı belaya sokma!" duymamı istemediğinden kısık sesle söylemişti ama duymuştum. Herkesin başına belaydım. Babamda derdi 'beladan başka bir şey değilsin!'. İstemsizce elim alnıma gitti. Terler içinde kalmıştım. Masanın üzerine bıraktıklarına baktım iki hap ve su. Birde havlu vardı. Aldırış etmeden gözlerimi kapadım. Uykum yoktu ama uyumak istiyordum. Sadece uyuduğumda hatalarım aklıma gelmiyor ama kabuslardan korkuyorum. Korkuma aldırış etmeden gözlerimi kapadım. Zihnim kapanırken birinin odaya girdiğini duydum ama yorgunluk beni öyle bir ele geçirmişti ki aldırış edemedim.
Alt kattan gelen seslerle uyandım. Ayağa kalkmak istediğimde başımın dönmesiyle tekrar yatağa düştüm. Uykumu almama rağmen hala yorgun ve bitkin hissediyordum. Hadi ama Hayal şimdi hastalanmanın hiç sırası değil. Alt kattan gene bir ses gelince merak edip kalktım. Üzerimde hala dün akşamki giydiklerim vardı. Ayağıma yıpranmış Nike ayakkabılarımı geçirdim. Tembel adımlarla odadan çıkıp merdivenlerden indim. Salona ulaştığımda kanepede arkası dönük bir şekilde oturan rüzgarı gördüm. Ellerini saçlarına geçirmiş kafasını da geriye yaslamıştı. Sorun ne acaba? Ne kadar merak etsem de soru sormayacaktık birbirimize. O yüzden mutfağa ilerledim. Kahvaltı masasını hazırlamaya başladım. Dolabı açtığımda ağzına kadar doluydu. Sabah alışverişe çıkmıştır büyük ihtimal. Seslerde o yüzdendir. Duvardaki saate baktığımda saatin 10 olduğunu gördüm. Bu kadar geç mi kalkmıştım? Elimi çabuk tutmam gerekiyordu. Dolaptan kahvaltı için gerekenleri çıkarırken içeri Rüzgar girdi. Uykusuz olduğu her an kapanıp gidecekmiş gibi bakan gözlerinden belliydi. Mutfaktaki sandalyelerden birini çekip oturdu. O sırada da masaya koyduğum zeytinlerden birini ağzına attı. "Günaydın." sesinden yorgunluk okunuyordu resmen.
"Günaydın." elime aldığım domatesleri de doğrayıp sofraya koydum. Dolaba ilerleyip içinden portakal suyunu çıkarıp masaya bıraktım. O sırada Rüzgar ayağa kalkıp çekmecelerden tavayı çıkardı. Dolaba ilerleyip üç tane yumurta aldı. "Bırakta ben yapayım."
Kaşlarını çatıp gözlerime baktı. Gözleri baygın bakıyordu niye uyumamıştı ki? Benim yüzümden mi acaba? Gelip tekrar gitmişti. Ama birinin odaya girdiğini hatırlıyorum. Rüzgar mıydı? "Ben yaparım. Sen kahvaltını yap."
"Ama bu benim görevim." bende ona kaşlarını çatıp baktım. Bana aldırış etmeden yumurtaları kırdı. Masaya ilerleyip bir sandalyeye de ben oturdum. Onu izlemeye başladım. Ben bile doğru düzgün yumurta yapamıyorum. Tavadakini bir tabağa boşaltıp masaya koydu. Kendini sandalyesine bıraktı. Acaba uykusu açılsın diye kahve mi yapsam? Şimdi buna da bir şey der.
Kahvaltı boyunca ikimizde konuşmamıştık. Portakal suyunu bitirince ayağa kalkıp mutfaktan çıktı. Benimde canım yemek istemediğinden kalkıp masayı toparladım. Bulaşıkları makinaya koyup mutfaktan çıktım. Üst kata çıkıp banyoya girdim. Aynadaki yansımama baktığımda ağzım açık kaldı. Çökmüş gözler, dağınık saçlar ve kurumuş dudaklar. Aynanın yanındaki dolaptan saç fırçasını aldım. Saçımdaki tokayı çıkarıp kahverengi saçlarımın omzuma dökülmesine izin verdim. Saçlarımı tarayıp tepede topladım. Şimdi gözlerimi ne yapacağım. Ela gözlerim hiç olmadığı kadar soluk ve bitkin bakıyordu. Bu evde hiç makyaj malzemesi yok mu? Aşşağıdan kapı sesi gelince kendimi incelemeyi bırakıp seri adımlarla aşşağıya indim. Ama Rüzgar benden önce kapıyı açmıştı. Kapı görüş alanımı kapatsa da Rüzgar'ın boynuna dolanmış kolları görebiliyordum. "Özledim seni." kız sesine benziyordu. Sevgilisi mi acaba? Kimin umrunda ki ben sadece bu evin hizmetçisiyim! Kapı kapanınca merdivenlerin sonuna indim. Kız beni görünce Rüzgar'a baktı. "Kim bu?"
Rüzgar kafasını kaldırıp bana baktı. Kız açıklama beklermiş gibi ona bakıyordu. Ne diyecek acaba? Omuzlarını silkip kanepeye oturdu. Kız gülümseyerek yanıma geldi. Sarılınca şaşırsam da karşılık verdim. "Abimin sevgilisi misin yoksa?" ondan ayrılıdım. Mavi gözlerini gözlerime dikmiş cevap bekliyordu.
"Ev arkadaşım." sesin geldiği yere baktığımda Rüzgar kanepeye yayvan bir şekilde oturmuş kıza bakıyordu. Ona inanmamış gibi bakıp bana döndü. Sadece ona onaylarcasına kafamı salladım. Üzerimdeki kıyafetlerde onundu galiba.
"İsmim Arya. Senin ismin ne?" bende ona gülümsedim. Çok iyi birine benziyordu.
"Hayal."
"Memnun oldum Hayal." elini uzatınca bende elini sıktım. Yüzünden gülümsemesi hiç silinmiyordu. Boyu benden uzun olmasına rağmen çocuksu bir hali vardı. Aslına boylarımız eşit topluluklar uzun gösteriyordu. Yüzü benden güzeldi. Belirgin elmacık kemikleri ve dolgun dudakları vardı. Abisinin gözünden daha koyu mavi gözlere sahipti. Kolumdan tutup kanepelere yöneltti. Rüzgar'ın yanına oturup benide yanına çekti. "Abi niye beni hiç tanıştırmadın?"
Rüzgar ikimize bakmadan telefonla oynuyordu. "Çünkü dün yanıma taşındı Arya."
Aklına bir şey gelmiş gibi daha da gülümsedi. "Abi hani sinamaya gidecektik?"
"Arya gerçekten çok yorgunum."
Onun dediğini umursamadan bana baktı. "Ozaman Hayal benimle gelsin."
Kafasını telefondan kaldırıp bana baktı. Bende kaşlarımı çatıp ona baktım. Gitmek istemiyordum. Yorgun olmasam giderdim ama çok yorgunum. Kafamı 'hayır' anlamında yanlara salladım.
"Evde izleyin filmi Arya. Benimde çıkmam gerek toplantı var şirkette." Arya hoşnutsuzca kafasını salladı. Askıdaki ceketini giyinip dışarı çıktı. Arya abisi çıkar çıkmaz bana imayla baktı.
"Demek ev arkadaşısınız. Abim evinde asla birinin yaşamasını sevmez. Sana nasıl izin verdi acaba?" gülümseyerek bana baktı.
"Bilmem."
"Kıyafetlerin yakışmış." yüzünden neyi ima ettiğini anladığımdan cevabımı geciktirmedim.
"Şey... Aslında buraya taşınmam apartopar olunca eşyalarımı alamadım. Sorun olduysa çıkarabilirim." bana komik bir şey söylemişim gibi gülünce bende ona eşlik ettim.
"Önemli değil. Buradaki eşyalarımı giymiyorum zaten. Senin olabilir." söylediği şey beni biraz olsun mutlu etse de birilerinin bana acıyıp bir şey vermelerine dayanamıyorum.
"Teşekkür ederim ama kabul edemem." bana umutsuz vakaymışım gibi baktı. Ama gülümsemesi yüzünden silinmiyordu. Kolumdan tutup ayağa kalktı. Ona anlamayan bakışlarla bakınca çekiştirmeyi bıraktı.
"Gel benimle." dediğini yapıp peşinden gittim. Dün gece kaldığım odaya ilerledi. Kapıyı açıp içeri girdi. Arkasını dönüp bana gülümsedi. "Hayal burası artık senin odan olsun." heyecanla elbise dolabına ilerleyip kapaklarını sonuna kadar açtı. "Bunlarda senin. İtiraz istemiyorum. Artık arkadaşımsın. Abim seni evine aldığına göre gerçekten iyi birisi olmalısın." dolabın yanındaki aynalı masaya ilerledi. Çekmecedeki makyaj malzemelerini, parfümeri ve kremleri masaya çıkardı. "Bunlarda senin artık. Bakıma ihtiyacın var. Kötü bir şey yaşamış gibi çökmüşsün." haklıydı ne diyebilirim ki? Yanıma yaklaşıp bana sarıldı. Kollarını boynuma doladı. Uzun zamandır buna ihtiyacım vardı. Bende kollarımı beline doladım. Kulağıma eğilip fısıldadı. "Ne yaşadığını bilmiyorum ama gözlerindeki endişe..." cümlesini tamamlamadan sözünü kestim.
"Kimseye güvenim kalmadı." bunu neden dediğimi bilmiyordum ama daha fazla tutamamıştım kendimi. Gözlerimin dolduğunu hissettiğim de geri göndermeye çalışsamda başarılı olamamıştım. Tek damla göz yaşım yanaklarımdan akıp Arya'nın omzuna düştü.
"Bana güvenebilirsin. Ne yaşadın bilmiyorum ama inan seni daha bugün tanısamda, sanki hep varmışsın gibi hissettim. Gözlerinde ki yalnızlığı ben her gün aynaya bakarken görüyordum." benden ayrıldığında gözlerine baktım. Onunda gözleri dolmuştu. Oda geçmişte bir şey yaşamış olmalı.
"Ben yapmamam gereken bir hata yaptım. Dönüşü olmayan bir hata ve hayatımı bitiren, beni bitiren bir hata." anlamış gibi kafasını sallayıp gözlerini sildi. Üzerindeki kırmızı gömlek ve altındaki mini etekle şirin olsa da mutsuzluk şirinliğini yok ediyordu.
"O hata seni boşluğa sürüklese de, her boşluğun ucunda bir ışık vardır. Emin ol sadece onu bulmak zaman alır." tekrar gözlerini sildi. Burnunu çekip yüzüne o şirin gülümsemesini yerleştirdi. Kolumdan tutup peşinden sürükledi. Aşşağıya indiğimizde bahçe kapısına ilerledik. Kapıyı açtığı anda bütün soğuk bedenimi ele geçirirken kollarımı kendime sardım.
"Arya çok soğuk." bana aldırış etmeden bahçeye çıktı. Dünden beri ilk defa evden çıkıyordum. Bahçe çok büyüktü. Ekimde olduğumuzdan etraftaki her şey kurumuş ve toprağa karışmıştı. Bahçenin tam ortasında büyük bir havuz ve havuzun etrafında da kurumuş ağaçlar. Kim bilir yaz aylarında ne kadar güzledir. Eski evim bir apartmanın yedinci katı olunca insan bahçe özlemi çekiyor. Soğuğa alışsamda üşüyordum.
Bacaklarımın güçsüzleştiğini hissetiğimde eve ilerlemek istedim ama görüş açımda bulanıklaşmaya başladı. Tutunacak bir şey ararken kendimi karanlık boşluğun içerisinde buldum. Gözlerim kararmaya başladığında sanki bastığım şeyi toprak değil boşlukmuş gibi hissedince bedenim yere çuval gibi serildi. Omzumda hissettiğim sızıyla beraber zihnimde kararmaya başladı.