BÖLÜM.3

2074 Words
Zeynep'in Hasan'la evlenip yeni evine gelmesinin üzerinden bir hafta geçmişti. Köyde, yeni gelin için "görmeye gitme" adeti yapılacaktı. Köylü kadınlar, yeni evliliği kutlamak, Zeynep'i görmek ve ona hediye getirmek için, büyük bir heyecanla Hasan'ın evine gelmeye hazırlanıyorlardı. Bu, köyde adetten sayılırdı; bir hafta boyunca gelinin eve alışması beklenir, sonrasında köylü kadınlar toplanıp yeni gelini görmek için topluca ziyarete giderdi. O gün, Zeynep sabahın erken saatlerinde kalktı. Kayınvalidesi Saadet Hanım da onunla birlikteydi. Zeynep'e ne giymesi gerektiğini anlatıyor, ziyaret için gerekli hazırlıkları yapması konusunda onu yönlendiriyordu. Zeynep, içinde biraz korku, biraz heyecan vardı; köylü kadınların nasıl sorular soracağını, ona nasıl bakacaklarını düşündükçe içinde büyüyen bir endişeyi bastırmaya çalışıyordu. Hasan ise, her zamanki gibi sabah erkenden evden çıkmıştı. Misafirler için yapılan bu hazırlıklardan uzak durmayı tercih etmişti. Zeynep, o sabah özenle hazırlanmıştı. Üzerine sade ama zarif bir elbise giymiş, saçlarını örüp başına beyaz bir başörtüsü takmıştı. Yüzünde hem tatlı bir gülümseme hem de hafif bir çekingenlik vardı. İçinde, köy kadınlarının meraklı bakışlarını hissettiği için biraz huzursuzdu. Evin içine o gün, kayınvalidesi Saadet Hanım'ın hazırladığı ikramlar ve mis gibi çay kokusu yayılmıştı. Öğlene doğru, köyün kadınları tek tek Hasan'ın evine gelmeye başladı. Saadet Hanım, gelen misafirleri kapıda karşılayıp içeri buyur ediyor, onları oturma odasına yerleştiriyordu. Evin içinde bir uğultu başlamış, herkes sabırsızlıkla gelini görmek için beklemeye koyulmuştu. Zeynep, odanın köşesinde, başı hafifçe öne eğik oturuyordu; üzerindeki dikkatli bakışlar onu hem utandırıyor hem de kendini köyün meraklı gözleri altında sınavda gibi hissettiriyordu. Kadınlar, Zeynep'in yanında toplanıp onu baştan aşağı süzmeye başladılar. Yaşlı bir teyze, elini Zeynep'in başına koyarak yumuşak bir sesle "Maşallah, güzel kızmış," dedi. Hemen yanındaki diğer kadınlar da başlarını sallayarak ona katıldılar. Ancak bakışlarında, Zeynep'e duydukları merakla karışık bir kıskançlık da vardı. Zeynep'in güzelliği dillere destandı, fakat şimdi Hasan gibi içine kapanık ve dilsiz bir adamla evlenmiş olması, birçok kadın için anlaşılması zor bir durumdu. Zeynep'in yanına oturan Hatice teyze, merakla ona eğilerek "Nasıl gidiyor kızım, Hasan'la alışabildin mi?" diye sordu. Zeynep, bu soru karşısında hafifçe gülümsedi, başını aşağı yukarı salladı ama çekinerek çok fazla bir şey söylemedi. Köy kadınları, Zeynep'in bu mahcup halini görünce birbirleriyle bakışarak anlamlı bir şekilde başlarını salladılar. Hemen ardından başka bir kadın araya girerek, Zeynep'in yanaklarına bakarak konuşmaya başladı: "Aman Zeynep, Hasan gibi suskun bir adamla nasıl anlaşacaksın? Bakma öyle sessiz durduğuna; zor olur dilsiz bir adamla yaşamak," dedi ve ardından hafif bir tebessümle Saadet Hanım'a dönerek, "Ama sen de biliyorsun ya, böyle suskun bir adamla evlenmek... Allah kolaylık versin!" dedi. Bu sözler, Zeynep'in içinde bir burukluk yarattı. Köy kadınlarının bakışları altında Hasan'la evliliğini savunmak zorunda kalacağını düşünmemişti. Hasan'ın dilsizliği ve içine kapanıklığına rağmen, Zeynep onu anladıkça, bu zoraki evliliğin içinde bir huzur bulmuştu. Fakat bu huzuru, köydeki kadınlara anlatmak mümkün değildi. Bu sırada Saadet Hanım, gelinine destek olmak amacıyla köy kadınlarına dönüp kısaca Hasan'ın ne kadar güvenilir ve çalışkan biri olduğunu anlattı. "Benim oğlum dilsiz olabilir ama gönlü bol, ailesine bağlıdır," dedi, yüzünde güçlü bir ifade vardı. "Zeynep de onu anlamaya çalışıyor. Onlar, Allah'ın izniyle zamanla birbirlerini daha iyi tanıyacaklar." Bu sözler, köydeki kadınların biraz durulmasını sağladı. Saadet Hanım'ın otoriter ve güven veren bakışları, onların gözlerini kaçırmalarına neden oldu. Ancak, bir süre sonra, kadınlar Zeynep'in yeni evdeki yaşantısına dair başka sorular sormaya başladılar. Zeynep, her bir soruya kısa ve nazik yanıtlar verirken, içinde Hasan'a duyduğu bağlılık ve güvenin derinleştiğini fark etti. Onun bu mahcup hali, köydeki kadınları hem meraklandırıyor hem de bu zoraki evliliğin onun için zor olup olmadığını düşündürtüyordu. Kadınlardan biri, "Eee Zeynep, Hasan nasıl bir adam? Gerçekten düşündüğün kadar zor mu onunla yaşamak?" diye sordu. Zeynep, Hasan'ı anlatmanın aslında ne kadar zor olduğunu düşündü. Hasan, sessiz ama duygu dolu bakışlarıyla, ona kelimelere ihtiyaç duymadan güven veriyordu. Bu duygularını kadınlara açıklayamasa da, hafifçe gülümsedi ve sadece, "İyi bir insan," dedi. Ziyaret ilerledikçe, kadınlar kendi aralarında fısıldaşıp hafifçe gülüşmeye başladılar. Zeynep, onların meraklı bakışlarından kaçınmaya çalışarak, onlara çay ikram etti. Eline tepsi aldığında elleri hafifçe titriyordu ama Saadet Hanım, ona güven veren bir bakış attı. Zeynep, kayınvalidesinin bu desteği karşısında kendini biraz rahatlamış hissetti ve çay servisini yaparken daha sakin davranmaya başladı. .... Ziyaret sona erdiğinde, köy kadınları Zeynep'e bakışlarını bırakmadan, evin dışına doğru ilerlediler. Kapıda ayakkabılarını giyerken hâlâ kendi aralarında konuşup fısıldaşıyorlardı. Köy kadınlarının, Zeynep'in Hasan'la evliliğine dair yorumları, aralarındaki konuşmaların ana konusuydu. Onların gözünde Hasan ve Zeynep'in bu evliliği, merak uyandırıcı bir zorunluluktan ibaretti. Kadınlar dışarı çıkarken, Zeynep yavaşça derin bir nefes aldı. Köyün kadınları ardında çeşitli dedikodular bırakmış olsa da, kendini bir sınavı geçmiş gibi hissediyordu. Saadet Hanım yanına gelip elini omzuna koydu ve gözlerinde derin bir anlayışla ona baktı. "Kızım, köylü kadınların lafına aldırış etme. Onlar her zaman merakla gelir, gıybetle giderler. Sen, oğlumun yanında huzuru bul. Onun sessizliğinde, kendini bulmaya çalış," dedi. Zeynep, kayınvalidesinin bu sözleri karşısında içini bir huzur kapladı. Artık Hasan'ın yanında, onunla beraber bu evde var olmanın, ona destek olmanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hissetti. Köy kadınlarının meraklı ve sorgulayıcı bakışları altında bu sınavı geçmek, Zeynep'in Hasan'a ve bu yeni hayata karşı duyduğu güveni daha da artırdı. Kadınların ardında bıraktığı karmaşaya rağmen, Zeynep o gün, Hasan'ın yanında durmanın ona güç verdiğini hissetti. İçten içe, bu zoraki evliliğin içinde ona huzur ve güven veren bir bağ bulmuştu ve bu bağ, dedikodulara ve köydeki fısıltılara karşı onları ayakta tutacak kadar güçlüydü. .... O akşam Hasan, köydeki dedikoduların yoğunlaştığını, özellikle de kendisiyle Zeynep'in evliliği hakkında konuşulanları duymuştu. İçine kapanıklığına rağmen, köylülerin bakışlarını, Zeynep'in omuzlarına yükledikleri yargıları görmezden gelmesi mümkün değildi. Sessizce eve geldiğinde, Zeynep onu her zamanki gibi sofrada bekliyordu. Hasan yemeğini yerken Zeynep'in yüzündeki gerginliği fark etti; ne var ki, bu durum onu daha da huzursuz etmişti. Yemeklerini sessizlik içinde bitirdikten sonra, Hasan, Zeynep'in yüzüne sert bir ifadeyle bakarak eliyle ona masaya oturmasını işaret etti. Zeynep, bu ani davet karşısında ne söyleyeceğini bilemez haldeyken Hasan cebinden küçük bir defter çıkardı, kalemi eline alarak doğrudan konuya girdi. Her harfi yavaşça yazarken kaşları çatılmış, bakışları ağırlaşmıştı. Sonunda defteri Zeynep'e doğru itti. "Bu evliliği isteyerek mi kabul ettin?" Zeynep, bu sorunun içinde saklı bir hesaplaşmanın ipuçlarını seziyordu. Hasan'ın gözleri ona dikilmiş, adeta tüm cevaplarını sorguluyordu. Bir an durakladı, ama çekinmeden kalemi eline aldı ve doğrudan yazmaya başladı. "İsteğim dışında kaldım bu evde. Ailemin isteği üzerine." Hasan, Zeynep'in verdiği bu açık cevabı okurken gözlerinde soğuk bir ifade vardı. Tekrar kalemi eline alıp yazdı: "Ben de. Beni bu zoraki evlilikle bağlamaya hakları yoktu." Bu cümle, Zeynep'in kalbinde bir kırılganlık yaratmıştı. Hasan, başını kaldırıp ona bakarken yüzünde belli belirsiz bir öfke vardı. Zeynep, onun bu kadar doğrudan ifade etmesini beklemiyordu ama hissettikleri konusunda Hasan'a hak veriyordu. Hasan'ın dilsizliğine rağmen, içinde yankılanan öfkeyi anlıyor, aynı zamanda kendini savunmak zorunda hissediyordu. Onun bu mesafeli duruşu ve keskin bakışları altında hafifçe doğruldu ve yeniden yazmaya başladı: "Bu, ikimizin de seçimi değildi. Ama bu evde birlikteyiz, bununla yaşamaya alışmalıyız." Hasan, bu yanıtı okurken başını yavaşça salladı. Bu itiraf, ikisinin de birbirinden uzak fakat zoraki bir yakınlıkta kaldığını, ama aynı zamanda bununla yüzleşmekten başka seçenekleri olmadığını gösteriyordu. Ardından, hafifçe öne eğildi, kalemi sert bir şekilde tutarak yeniden yazdı: "Peki, bu evliliğin gerçek olmasını istiyor musun?" Bu soru, Zeynep'i şaşırtmıştı. Kalemi elinde tutarken Hasan'ın bakışlarını üzerinde hissetti. Ona bir anlamda kendi duygularını sorguluyormuş gibi bakıyordu. Onun yanıtını beklerken bakışlarında merak yoktu, sadece soğuk bir gerçek arıyordu. Zeynep, içine kapanan bu adamın yanıtını bekleyişini hissedip derin bir nefes aldı. Doğru bir cevap vermek, Hasan'a yalan söylememek istiyordu. Bir an düşündü ve yazmaya başladı: "Ben buradayım, Hasan. Seninle aynı evi paylaşmak için değil ama mecbur kaldığım için buradayım." Hasan, bu cümleyi okuduğunda yüzünde sert ama anlaşılır bir ifade vardı. Zeynep'in dürüstlüğüne bir şey söylemeden, kalemi eline alarak bu kez daha derin bir soruyu yazıya döktü: "Peki, bu mecburiyet sana ne hissettiriyor?" Zeynep, onun gözlerindeki sertliği gördüğünde hislerini açıkça paylaşmaktan çekindi. Fakat bu sorunun içinde, onun da aynı baskıyı, aynı öfkeyi hissettiğini biliyordu. Hasan'a güvenmek, bu durumda sessiz kalsa bile ona kendini anlatmak anlamına geliyordu. Derin bir nefes alarak cevap yazdı: "Bu evliliğin içinde kapana kısılmış gibi hissediyorum. Ama yine de bu evde var olmak zorundayım. Senin yanında bunu nasıl hissettiğimi bile bilmiyorum, Hasan." Hasan, Zeynep'in bu yanıtını okuduğunda ifadesinde hafif bir yumuşama sezildi. Ardında yatan anlamları sorgulamadan kabullenmek yerine, onu anladığını belirtmek istedi. Yeniden kalemi aldı ve net bir ifadeyle yazdı: "O halde, bu evde olduğun sürece aramızda sadece zorunluluk var, Zeynep. İkimizin de başka bir beklentisi yok, değil mi?" Zeynep, Hasan'ın bu cümleleriyle daha da karmaşık bir duygusal çıkmaza düştüğünü hissetti. Hasan, açık bir şekilde aralarındaki ilişkiyi sadece zorunluluk olarak görüyordu; onun öfkesini, içine kapanmışlığını artık daha net anlayabiliyordu. Ama bu sorunun altında gizlenen çekingenliği, ona olan mesafesini hala koruyuşunu gördükçe, ona karşı açıklamaktan başka seçeneği olmadığını hissetti. "Bu evde sana karşı bir beklenti oluşturmak istemem, Hasan. Yine de, yan yana durduğumuz sürece zoraki bir hayatta yalnız olmadığımızı unutma." Hasan, duyduklarıyla yüzündeki mesafe aynı şekilde devam etti. Ancak Zeynep'in ifadesinde gizlenen, yalnız olmadıkları mesajı onu içine çekmişti. Onun yanında, tüm zorunluluğa rağmen kendi suskunluğu içinde bile anlam bulduğu bu evde, artık Zeynep'le aynı kaderi paylaşmak zorunda olduğunu hissetti. Bu sessiz anlaşma, onların aralarındaki mesafeyi biraz daha azaltmış, zoraki de olsa yan yana durmanın getirdiği zorunluluğu kabullenmelerini sağlamıştı. .... Hasan ve Zeynep arasındaki bu sert ama dürüst konuşmanın ardından, evde bir süreliğine sessizlik hâkim olmuştu. İkisi de bir anlaşmaya varmış, her şeyin zorunluluğun bir getirisi olduğunu kabul etmişlerdi. Bu evliliğe başka bir anlam yüklememeye çalışıyorlardı. Fakat yine de, aynı evde her geçen gün birbirine daha çok alışıyorlardı. Bu alışkanlık, mesafeli de olsa bir yakınlık duygusu getiriyordu. Her sabah Hasan, Zeynep uyandıktan kısa bir süre sonra çıkıp tarlaya gidiyordu. Aralarında fazla konuşma yoktu, ama birbirlerini tanıyan iki yabancı gibi, aynı çatının altında sessizce dolaşıyorlardı. Yine de, Zeynep her sabah Hasan'ın kahvaltısını hazırlamadan onu dışarı uğurlamıyordu. Hasan da, bunu farkında bile değilmiş gibi sessizce kabul ediyor, her sabah aralarındaki bu küçük rutini bozmak yerine sürdürmeyi tercih ediyordu. Bir akşam, Hasan tarladan eve döndüğünde Zeynep'i mutfakta buldu. Sessizce içeri girip masanın başına oturdu. Zeynep onun için yemeği hazırladı ve yemek boyunca fazla göz göze gelmeden, kelimeler olmadan birlikte yediler. Fakat o gece bir şey farklıydı. Hasan, Zeynep'in elinden çıkan yemeği her zamanki gibi sessizce yerken, onun yavaş ama dikkatli hareketlerini fark etti; Zeynep'in, bu evde giderek onunla birlikte olmaya daha çok alıştığını anlıyordu. Bu alışkanlık, Hasan'ın içinde garip bir şekilde rahat hissettiren bir duygu uyandırmıştı. Yemekten sonra Hasan sessizce elini masaya koydu. Zeynep, onun kendisiyle tekrar konuşmak isteyebileceğini düşünerek kısa bir an ona baktı. Hasan, içindeki düşünceleri anlatacak kelimeler olmadan, sadece gözleriyle ona bakıyordu. Bu bakışın içinde hala mesafeli bir soğukluk olsa da, Zeynep bu mesafede gizlenen çekingenliği hissedebiliyordu. Hasan, içindeki karmaşık duygulara rağmen, ona alıştığını belli etmemek için sessiz kalıyordu. Bir süre sonra Hasan, defterini cebinden çıkarıp kalemi eline aldı. Yavaşça yazmaya başladı: "Zorunluluk içinde yan yana olmanın getirdiği bir huzur var. Ama ben bu evde hala tam anlamıyla kendimi ait hissetmiyorum." Zeynep, Hasan'ın yazdıklarını okurken, onun zoraki evliliğin içinde kendini hala yalnız hissettiğini, evde bir yabancı gibi durduğunu anlamıştı. Ama bu kez, onun sert tavrına karşılık kendisini geri çekmeden, yanıtını verdi: "Zorunluluk bizi aynı eve getirdi ama beraber yaşamayı seçip seçmemek bize kalmış. Buradayım, Hasan, ama seni de anlıyorum." Hasan, onun bu sözlerindeki soğukkanlı ifadeyi gördüğünde yüzündeki sert ifade biraz yumuşadı. Ancak mesafeyi korumak istercesine, hemen yeni bir şeyler yazdı: "Bu evde bir düzen kurmak zorundayız. Başkaları gibi değiliz; bunu kabul ediyorum. Ama yine de, bana kendimi tanımadığım biri gibi hissettiriyorsun." Zeynep, onun bu itirafını okuduğunda şaşkınlıkla kalemi eline aldı ve yanıtladı. "Sen de bana farklı hissettiriyorsun. Ama sanırım, ikimiz de yalnızlığa alışığız, Hasan. Başkaları gibi değiliz ve buna alışmamız zor olacak." Hasan, onun bu sözleri karşısında başını salladı. Gözlerinde hâlâ mesafeli bir ifade vardı ama bu ifadede yavaşça açılan bir kapı görünüyordu. Zeynep'in dürüstlüğü, ona karşı soğuk duvarlarını biraz daha yıkıyordu. Zeynep'in gözlerindeki kararlılığı fark eden Hasan, ona yakınlaşmanın bu evliliğe bir anlam katıp katmayacağını düşündü. O gece, aynı yatakta yan yana uzandıklarında, odadaki sessizlik daha yoğun bir hal aldı. Hasan, Zeynep'in yanında olmasından duyduğu karışık duygularla yatağın diğer ucuna çekildi, ama bu çekilme aralarındaki yakınlığı azaltmadı. Zeynep, onun yanına uzandığında, içindeki çekimle birlikte merakın büyüdüğünü fark etti. İstemeden olsa da, bu adamın yanındaki varlığından huzur bulduğunu hissediyordu. Bu zorunlu evlilik içinde, Hasan'ın dilsizliğinde bile derin bir çekim vardı. Her ikisi de bu çekime boyun eğmek istemeseler de, bu zorunlulukta bir arada olmanın getirdiği duyguları bastırmakta zorlanıyorlardı. Hasan, Zeynep'in yatağın diğer ucunda huzurla uykuya daldığını izlerken, kendini ilk kez gerçekten evde hissettiğini fark etti. Bu duygu, onun için hem korkutucu hem de tanıdık olmayan bir huzurdu. Zeynep'in yanında, dilsizliği, yalnızlığı ve zorunluluğu kabul ettiği bu evde, sessiz ama güçlü bir bağın kendiliğinden oluştuğunu hissetmeye başlamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD