BÖLÜM.2

2106 Words
Cumartesi akşamı, köyde herkes merakla Zeynep'in evinde yapılacak isteme törenini bekliyordu. Hasan'ın babası Bekir Ağa, kendine saygı duyulan, otoriter bir adamdı. Arif Ağa ile anlaştıkları gibi, oğlu Hasan'la birlikte Zeynep'i istemeye gelecekti. Yanlarına Hasan'ın annesi de katılmıştı. Bekir Ağa'nın eşi olan Saadet Hanım, köyde herkesin saygı duyduğu, ağırbaşlı bir kadındı. Hasan'ın suskunluğu ve içine kapanıklığı kadar, annesinin durgun ama güçlü tavrı da köyde biliniyordu. O da, kocası gibi ailesine bağlı ve onurlu bir kadındı. Ancak oğlunun dilsiz kalmasının yarattığı acı, onun da yıllardır içten içe kabuk bağlamış yarasıydı. Zeynep'in ailesi, isteme günü evde hummalı bir hazırlığa girişmişti. Annesi Emine Hanım, komşu kadınları çağırmış, evin salonunu özenle düzenlemişti. Yemekler, misafirlere sunulacak tatlılar ve sıcak çaylar hazır edilmişti. Herkes, bu törenin öneminin farkındaydı. Zeynep, annesinin hazırlıklar sırasında ona her dokunuşunda kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. İçinde bir korku vardı; abisinin yaptığı hatanın bedelini ödüyor olmanın verdiği burukluk ve istemediği bir adamla evlenmenin ağırlığı... Misafirler, öğleden sonra, köy adetlerine göre özenle giyinmiş bir şekilde Arif Ağa'nın evine geldiler. Bekir Ağa, eşi Saadet Hanım ve sessizce yanlarında yürüyen Hasan, kapıdan içeri girdiler. Saadet Hanım'ın yüzünde, sert ama ağırbaşlı bir ifade vardı. İçeri girdiğinde Zeynep'in yüzüne şöyle bir bakıp başını hafifçe eğdi. O an, Zeynep bu güçlü kadının etkileyici duruşunu fark etti. Kayınvalidesi olacak olan Saadet Hanım'ın üzerinde, sade ama oldukça özenle dikilmiş bir elbise vardı; etrafına saygı uyandıran bu duruşuyla, sadece Hasan'ın değil tüm evin onurunu korumak için oradaydı. Oturduklarında, kısa bir hoş geldin faslından sonra Bekir Ağa, sözü alıp Arif Ağa'ya dönerek konuşmaya başladı. "Arif Bey, oğlun Mehmet'in yaptığı hatayı ve bize verdiği zararı biliyoruz," dedi, gözlerinde öfke ve onurunu koruma çabası vardı. "Bu mesele, ancak iki ailenin birbirine kız verip almasıyla kapanır. Biz, ailenizin kızı Zeynep'i, oğlum Hasan'a istiyoruz. Böylece, bu utanç son bulacak ve ailelerimiz arasındaki güven yeniden sağlanacak." Bu sözler evin içinde yankılanırken, Zeynep derin bir nefes aldı. İçinde, bu zoraki evliliğin ona getireceği ağır yükün farkındalığıyla karışık bir korku büyüyordu. Saadet Hanım, sessizce oğluna bakarak başını eğdi. Oğlunun, konuşmadan, tüm yükleri suskunluğuna sığdırdığını bilen bir anne olarak, ona daha fazla acı vermek istemediği her halinden belliydi. Arif Ağa, misafirlerinin bu teklifini kabul ederek, kızı Zeynep'i Hasan'a verdiklerini söyledi. Dualar okundu, teşekkürler edildi ve isteme töreni, bu geleneksel ama zoraki kararla sona erdi. Törenden sonra Saadet Hanım, Zeynep'e yaklaşıp ona dikkatlice baktı, yüzünde anlayışlı bir ifade vardı. "Kızım," dedi, sesi sakin ve yumuşaktı. "Zor bir yola giriyorsun, ama bil ki Hasan da aynı yükü taşıyor. Onun sessizliğinden korkma. O da senin kadar bu hayatı kabullenmek zorunda." Bu sözler, Zeynep için hem bir cesaret, hem de bir uyarı gibiydi. Kayınvalidesinin bu ağırbaşlı sözleri, onun içindeki karmaşık duyguları daha da derinleştirdi. Zeynep, isteme töreni sona erdiğinde, kayınvalidesinin bakışlarında kendisine anlatmak istediği bir güveni ve aynı zamanda ona verdiği zorlu hayat dersini hissetti. .... İsteme töreninin hemen ardından düğün hazırlıkları hızla başladı. Emine Hanım, Zeynep'i yanına alarak alışveriş yapmak üzere kasabaya gitmek için hazırlık yaptı. O gün, iki aile düğün için gerekli alışverişi yapmak üzere, köyün en yakın kasabasına gitmek için yola koyulmuştu. Geleneksel düğün alışverişi, her detaya önem verilerek yapılırdı; özellikle de gelinin çeyizi, takıları ve gelinlik kumaşı için kasabada çeşitli dükkanlara gidilir, her şey köy adetlerine uygun seçilirdi. Emine Hanım, Zeynep'e düğün için gereken eşyaları alırken, ona bu süreçte elinden geldiğince destek olmaya çalışıyordu. Kasabaya vardıklarında ilk durakları, Zeynep'in gelinlik kumaşını alacakları dükkan oldu. Emine Hanım, Zeynep'in yüzündeki üzgün ifadeyi görmezden gelmeye çalışarak, onun bu günü en güzel şekilde hatırlaması için çaba gösteriyordu. Kumaş seçerken, ince ve zarif bir dantel aradılar. Zeynep'in alımlı güzelliğine uygun olacak, fakat ağır başlı bir gelinlik olması gerekiyordu. Sonunda beyaz, işlemeli dantel bir kumaş buldular. Zeynep, kumaşı eline alıp ince dantel desenlerini incelerken, bu kumaşın gelecekte onu bir yabancının hayatına bağlayacak elbiseye dönüşeceğini düşündü. İçindeki burukluk giderek artarken, bu gelinlik kumaşı ona hüzünlü bir yolculuğun başlangıcını işaret ediyordu. Kumaş alışverişinin ardından, sıra gelinin düğünde takması için gereken altın takılara geldi. Emine Hanım, Zeynep'in bileğine ince bir altın bilezik takarken, bu takının ona verdiği güvenceyi hissetmesini umuyordu. Gelinlik için uygun bir küpe ve kolye seçildi, ayrıca Zeynep için küçük bir yüzük de aldılar. Bu takılar, onun ailesi tarafından güvence altına alınmasını, gelecekteki evinde kendi ayakları üzerinde durmasını simgeliyordu. Alışveriş boyunca, yanlarına Hasan'ın annesi Saadet Hanım da katılmıştı. Saadet Hanım, gelin için gerekli çeyizlik eşyaların alımında özenli bir şekilde seçim yapıyor, özellikle Zeynep'in çeyizinde yer alacak el havluları, beyaz dantel örtüler ve nakışlı yastık kılıflarını dikkatle seçiyordu. Zeynep, kayınvalidesinin sessiz ama özenli duruşunu izlerken, onun bu alışverişte bile oğlunun onurunu korumak için çaba gösterdiğini anlamıştı. Son olarak, mutfak eşyaları, beyaz örtüler, dantel işlemeli yastıklar ve birkaç parça ev eşyası aldılar. Köy adetlerine göre çeyiz, gelin için yeni evindeki ilk eşyaları oluştururdu. Her parça, Zeynep'in ailesinin ona sunduğu bir veda hediyesi gibi anlam taşıyordu. Zeynep, alışveriş boyunca annesi ve kayınvalidesinin gösterdiği özeni gözlemledi. Kayınvalidesi ona, oğlu için alınacak her şeyi seçerken belli belirsiz bir gurur ve minnet dolu bakışlarla yaklaşıyordu. .... Düğün günü gelip çattığında, Zeynep sabah erkenden uyandı. Gözlerini açtığında, içinde derin bir keder vardı. Çocukluğundan beri yaşadığı bu evde, annesiyle geçirdiği son sabah olduğunu düşündükçe gözleri doldu. Emine Hanım, kızını bu son gününde güzelce hazırlamak için erkenden yanına geldi. Zeynep'in saçlarını ördü, yüzüne beyaz bir tül örtüyle zarif bir dokunuş yaptı. Zeynep, aynanın karşısına geçtiğinde, kendisine baktı ve bu beyaz elbisenin onun için mutluluğun değil, zoraki bir kaderin simgesi olduğunu düşündü. Emine Hanım, Zeynep'in üzerine gelinliği geçirirken, gözleri dolu doluydu. Kızının bu yeni hayata adım atacak olmasını düşündükçe, içinde tarifsiz bir hüzün hissediyordu. "Güzel kızım, sana emanet ettiğim bu hayatı, onurla taşı. Hasan'a sevgiyle yaklaş," dedi ve kızını son bir kez sıkıca kucakladı. Zeynep, annesinin kokusunu içine çekti ve gözlerindeki yaşları tutmaya çalıştı. Düğün alayı hazırlandığında, köyün meydanında herkes toplanmıştı. Zeynep ağır adımlarla evinden çıkarken, yanındaki kalabalık onu Hasan'ın evine götürmek için bekliyordu. Hasan, düğün boyunca sessiz, ifadesiz bir şekilde kalabalığın arasında yürüdü. Gözleri ne Zeynep'e ne de başka birine bakıyordu. Yüzündeki soğuk ifade, onun içindeki yalnızlığın bir yansıması gibiydi. Saadet Hanım, oğlu Hasan'ın yanına gidip ona sessizce bakarken, gözlerinde bir şefkat belirdi. Oğlunun içine kapanıklığını en iyi o anlıyordu ve onun bu hayatı bir başkasıyla paylaşma zorunluluğunun ağırlığını biliyordu. Fakat yine de, Zeynep'i oğluna emanet ederken kendi sessiz dünyalarında bir bağ kurmalarını umuyordu. Zeynep, Hasan'ın yanına geldiğinde, bu düğünün onun için ne kadar zor bir başlangıç olduğunu biliyordu. Hasan'ın annesi, gelinine sevgi dolu gözlerle bakarak onu kabul etti. Zeynep, kayınvalidesinin bakışlarındaki o güveni hissettiğinde, içinde bir nebze olsun cesaret buldu. Artık ailesinden ayrılıp Hasan'ın evine gitmek üzere, zoraki bir yolculuğa çıkıyordu. .... Zeynep, gelinlik içinde Hasan'ın evine doğru adım adım ilerlerken, kalbinde tarifsiz bir ağırlık hissetti. Onun için bu ev, şimdiye kadar bildiği hayatın dışındaki, bambaşka bir dünyaya açılan bir kapıydı. Hasan, kalabalığın arasında, hala sessiz ve ifadesiz bir şekilde yanındaydı. Ne göz göze geldiler ne de birbirlerine bir tebessüm gösterdiler; sadece yan yana yürüyerek kendi sessiz kaderlerine doğru ilerlediler. Zeynep'in aklında, onu bekleyen bu yeni hayata dair sorular vardı. Ama Hasan'ın bu sessizliği ve kendi içine kapanıklığı, ona bu soruların yanıtlarını asla vermeyecek gibiydi. Hasan'ın evine vardıklarında, köyün geleneklerine uygun olarak bir düğün sofrası hazırlanmıştı. Saadet Hanım, düğün sofrasının başında, herkesin hazırlığını gözden geçiriyordu. Gelinle damadın gelişiyle birlikte, düğün yemeği başladı. Köydeki akraba ve komşular da davet edilmişti. Bu sofrada yemek yemek, yeni gelin ve damadın aileye kabul edilmesinin bir sembolüydü. Zeynep, herkesin ilgiyle kendisini izlediğini hissetti. Gelin olduğu için gözleri hep yerdeydi; kalabalıktan çekiniyor, bakışlardan utanıyordu. Zaman zaman başını hafifçe kaldırıp Hasan'a baktı, fakat Hasan hala ifadesizdi. Onun bu suskun hali, Zeynep'in içinde büyük bir merak ve aynı zamanda endişe yaratıyordu. Düğün yemeğinden sonra, köy adetlerine göre gelin ve damat dualarla yeni hayatlarına uğurlandı. Zeynep, bu anın önemini tüm kalbiyle hissediyordu. İçinde, ailesinden ayrılmanın ve yeni bir eve gitmenin getirdiği karmaşık duygular vardı. Evin kadınları Zeynep'i tek tek kutladı, ona mutluluk diledi. Saadet Hanım, kalabalığın ardından gelinine yaklaşıp sessizce elini omzuna koydu. "Hoş geldin, evladım," dedi, sesi yumuşaktı ama derin bir anlam taşıyordu. "Bu evde sana hep destek olacağım. Hasan'ı anlamak zor olacak belki ama, onun dilsizliğinde sakladığı bir hayat var. Zamanla alışacaksınız." Zeynep, kayınvalidesinin bu sözleri karşısında içten bir minnet hissetti. Saadet Hanım'ın güven verici bakışları, ona biraz da olsa rahatlık vermişti. Fakat bu rahatlık, kendini bekleyen hayata duyduğu korkuyu tamamen silemiyordu. .... Düğün seremonisi sona erdiğinde, Zeynep ve Hasan'ın ilk gecelerini geçirecekleri odaya geçiş vakti geldi. Zeynep, düğün sırasında kendisini destekleyen annesi ve kız kardeşlerinden ayrılırken gözleri doldu; onları tekrar görebilecek olsa da, şimdi bu ayrılık her zamankinden daha zordu. Hasan ise sessizliğini bozmadan, bakışlarını ondan hiç kaçırmadan yanına yürüdü. Herkesin gözleri önünde, gelinle damat odalarına doğru ağır adımlarla ilerlediler. Odaya geçtiklerinde, içeride sessizlik hakim oldu. Zeynep, odanın köşesindeki küçük bir sandalyeye oturdu, Hasan ise kapının yanında bekliyordu. Zeynep'in kalbi hızla atıyordu; bu an, onun için belirsiz, korkutucu ve aynı zamanda çok ağırdı. Gözlerini hafifçe kaldırıp Hasan'a baktı. O an onun sessizliğinde, içinde yaşadığı derin bir boşluk hissetti. Hasan'ın suskunluğu, bu odada sanki daha da ağırlaşıyor, konuşulması gereken her şeyi içine hapsediyordu. Hasan, kısa bir süre sonra pencereye doğru ilerledi, başını dışarıya çevirdi. Zeynep, onun bu hareketiyle bir an için hafif bir rahatlama hissetti. Hasan'ın bu tavrı, onun içinde sakladığı kırılganlığı ele veriyordu sanki. Dilsizdi, evet, ama bu sessizliğin ardında kendine dair anlatamadığı hikayeler vardı. Zeynep, içinde bir ürpertiyle bu hikayelere ulaşmanın zor olacağını düşündü. Fakat Hasan'ın suskunluğuna alışmak ve onu anlamak zorundaydı. Ailesine olan borcunu, Hasan'ın yanında dimdik durarak ödemeye çalışacaktı. Bir süre sonra, Hasan kendine ait bir köşeye geçip oturdu. Gözleri yerdeydi; onun bu kapalı hali, Zeynep'in içinde büyüyen endişeyi daha da artırıyordu. Zeynep, bu gece adetlere göre aralarında geçmesi gereken münasebetin olup olmayacağını bilmiyordu. Korkuyordu çünkü henüz Hasan'ı tanımadığından onunla bir olmak istemiyordu. Zeynep, içinden geçenleri dile getiremese de, Hasan'a karşı duyduğu merakı bir an için engelleyemedi. Ancak, Hasan'ın sessiz ve mesafeli tavrıyla kendini duvarların ardında tutmasını gördüğünde, ona yaklaşmanın ne kadar zor olacağını anlamıştı. Gece boyunca odada süren bu sessizlik, onların ilişkisine dair bir başlangıç işaretiydi. Zeynep, o gece Hasan'ın gözlerinde hiçbir sıcaklık ya da yakınlık belirtisi göremedi. Sadece ağır, sanki yıllardır içinde sakladığı acının izlerini taşıyan bir sessizlik vardı. Zeynep, onun bu sessizliğine zamanla alışmaya çalışacak, bu sessiz adamla bir bağ kurmanın yollarını bulacaktı. .... Sabah olduğunda, Zeynep yeni evindeki ilk gününe uyandı. Uyandığında, odada sadece kendisi vardı. Hasan'ın sessizce kalkıp evden çıktığını fark etti. Onun bu alışılmadık sessizliği, Zeynep'i hem şaşırtıyor hem de içine kapanık bir adamla birlikte yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşündürüyordu. Evdeki diğer kadınların sabah telaşları ve kahvaltı hazırlıkları devam ederken, Zeynep'in kayınvalidesi Saadet Hanım, içeriye girip ona günaydın dedi. "İlk sabahın hayırlı olsun, kızım," dedi Saadet Hanım, Zeynep'in mahcup ama kendinden emin duruşuna bakarak. "Bu evde her sabah, herkes kendi işine koyulur. Hasan da öyledir. Sabahları pek konuşmaz, erkenden çıkıp kendi işine bakar. Ama senin bu evde rahat etmen için elimden geleni yapacağım." Bu sözler, Zeynep'in içinde bir güven hissi yarattı. Kayınvalidesi, güçlü ve sakin bir kadındı; onun bu şefkatli duruşu, Zeynep'e biraz da olsa huzur veriyordu. Saadet Hanım, gelinine sabah işlerinde yardım ederken ona evin düzenini anlatıyor, Hasan'ın bazı alışkanlıklarından bahsediyordu. Hasan'ın, sabahları dışarıda kendi işlerine vakit ayırdığı, ancak akşamları eve döndüğünde ailesine karşı her zaman sorumluluklarını yerine getiren bir adam olduğu gibi detayları aktarıyordu. "Hasan, pek konuşmaz ama iyidir, evladım. İçinde sakladığı acıları vardır belki, ama onu anlayabilirsen sana daha kolay alışacaktır," dedi. Zeynep, kayınvalidesinin bu tavsiyesini sessizce dinledi; onun sözcükleri, Zeynep'in içindeki endişeyi bir nebze olsun yatıştırıyordu. Ardından ise "Aranızda karı koca münasebetinin geçmediğini biliyorum. Sorun yok kızım. Olaylar yeni henüz alışmadınız birbirinize zamanla her şey olur, içini ferah tut." Zeynep kayınvalidesinin kelamları ile utanmıştı ama hakta vermişti. Zamana her şey rayına oturacaktı. Ayrıca berdele evlenmesine rağmen kayınvalidesinin ona yaklaşımından dolayı da ona karşı derin bir minnet duyuyordu. .... Zeynep, ilk günlerinde Hasan'ın evine ve düzenine alışmaya çalıştı. Köydeki herkes, onun nasıl bir hayat süreceğini, Hasan'ın sessiz dünyasında nasıl bir yer edineceğini merak ediyordu. Zeynep, her gün ev işlerine ve tarladaki görevlere katılarak, kayınvalidesine destek oluyordu. Saadet Hanım, gelininin her hareketini izliyor, ona bu zor hayata alışması için destek olmaktan geri durmuyordu. Zeynep ise, Hasan'ın evinde kendine bir yer bulmak için elinden geleni yapıyordu. Sessiz, saygılı ve sabırlıydı; kayınvalidesinin her dediğini yaparak, onun güvenini kazanmaya çalışıyordu. Akşamları Hasan, eve döndüğünde, Zeynep ona bir tas sıcak çorba sunar, sessizce yanına oturur ve onun suskunluğunu gözlemlerdi. Hasan, yemeğini yavaşça yerken, gözlerini hep önüne dikmiş olurdu. Bu yeni hayata alışmak, ikisi için de zor bir sınav olmuştu. Fakat Zeynep, bu evde kendine bir yer edinmek ve Hasan'la aralarındaki sessiz bağı anlamlandırmak için sabır gösteriyordu. Bu yeni düzen, onun için kolay bir başlangıç değildi; ancak kayınvalidesi Saadet Hanım'ın rehberliği ve desteğiyle, kendini bu zoraki hayatın bir parçası haline getirmeye çalışıyordu. Zeynep, Hasan'ın dünyasında sessizce bir iz bırakmanın, onu anlamanın yollarını arıyordu. Hasan ise kendi suskunluğuyla bu yeni hayatı kabullenmeye çalışıyordu.

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD