12.Bölüm: Gölgenin Pençesinde

2456 Words
Leyla ve Ardin, Malakar'ın tehdidini savuşturduktan sonra, karanlık ormanın içinde dinlenmek için bir alan buldular. Ardin, yorgunluktan bitap düşmüş ve nefesi hızlanmıştı. Leyla onun elini tutarak sakinleştirmeye çalıştı; kalbi Ardin’in yanında olmanın verdiği huzurla doluydu. Ancak Malakar’ın son tehdidi aklını kurcalıyordu. Seraphine’in mirası tamamen silinmiş gibi görünse de, Malakar’ın gözlerinde gördüğü öfke ve karanlık, yakında başka bir saldırının olacağını hissettiriyordu. O gece ikisi de, karşı karşıya oldukları tehlikenin sona ermediğini bilerek gözlerini kapattılar. Sabahın ilk ışıklarıyla, ormanın derinliklerinde duydukları tuhaf seslerle uyandılar. Çevrelerinde bir hareketlilik vardı; sessizliğin ortasında yankılanan fısıltılar, ağaçların gölgeleriyle harmanlanarak karanlık bir enerjiyi çağırıyordu. Leyla, çevreye dikkatle bakarken, Malakar'ın ordusundan geriye kalan bazı yaratıkların onları izlediğini fark etti. Bu, onun peşini bırakmaya niyetli olmayan bir tuzak gibi görünüyordu. Ardin, kılıcını çekerek çevreyi kolaçan etti ve Leyla’ya dönerek, "Malakar’ın bıraktığı güç burada, gölgelerde saklanıyor. Bu yaratıklar tam anlamıyla ölü değil, fakat bizi buradan canlı çıkarmayacak kadar güçlüler," dedi, gözlerinde kararlılıkla. Leyla, muskasını tutarak ona güven verici bir şekilde baktı. "Biz buradan birlikte çıkacağız, Ardin. Ne olursa olsun," dedi. Ancak o sırada ağaçların arasından, Malakar’ın karanlık büyüsüyle yaratılmış devasa bir yaratık belirdi. Leyla’nın karşısına çıkan bu gölge yaratık, Ardin’in üzerine doğru hızla ilerledi ve onu bir darbesiyle yere savurdu. Leyla çığlık atarak Ardin’e koştu, fakat yaratık Leyla’yı durdurmak için başka bir hamlede bulundu. Yaratığın gücü, Leyla’nın büyüsünün karşı koyabileceğinden daha kuvvetliydi. Leyla, yaratığa karşı büyü yapmaya çalışırken bir yandan da Ardin’in yaralanmaması için onu koruyordu, ancak yaratığın saldırısı çok ani olmuştu. Ardin, yerden doğrulmaya çalıştı; ancak sırtında derin bir yara vardı ve sol omzunu kullanamıyordu. Leyla, Ardin’in yüzündeki acı dolu ifadeyi gördüğünde öfkesini daha da yoğun hissetti. Kalbindeki karanlık büyüden gelen gücü serbest bırakmaktan başka çaresi kalmadığını fark etti. Bu yaratığı yok etmek için her şeyini feda etmeye hazırdı. Ardin’in yaralanması, Leyla’yı bir öfke ve güç fırtınasının içine sürüklemişti. Yaratığa doğru yaklaşarak, eski büyü dilinde güçlü bir büyü mırıldandı: "Incarcerare animam, luce devorare! Abis hinc ad tenebras!" ( “Ruhunu hapsedeceğim, ışık tarafından yutulacaksın! Geri dön karanlık diyarına!” ) Bu sözlerle Leyla’nın ellerinden yayılan büyü ışığı, yaratığın üstüne doğru atıldı ve onu çevreleyerek yakaladı. Ancak bu sırada Leyla, büyüyü tam güçle kontrol edemediği için, kendi enerjisinden de bir parça kaybettiğini hissetti. Yaratık, Leyla’nın büyüsü karşısında geri çekilirken, etrafa yayılan karanlık duman içinde yavaşça çözülmeye başladı. Fakat Leyla’nın bu zaferi, Ardin’in yaralanmış halde yerde yattığını görmekle buruk bir hal aldı. Ardin, derin nefesler alarak yarasını kapatmaya çalışırken, Leyla yanına diz çöktü ve gözlerinde yaşlarla ona baktı. “Beni bırak,” dedi Ardin, zorlukla nefes alarak. “Buna değmez, senin güçlü kalman lazım.” Ancak Leyla, onun bu sözlerini duymazdan geldi ve ellerini yarasına bastırarak büyü gücünü kullanmaya başladı. “Senin için her şeyi yaparım, Ardin,” dedi, gözyaşlarını tutamayarak. “Seni kaybetmeye niyetim yok.” Leyla, kendi enerjisini Ardin’in yarasını iyileştirmek için kullanırken, Naeris’in ona verdiği muskayı da bir büyü sembolü gibi kullanmaya başladı. Muskanın enerjisi, Ardin’in yarasına doğru yönlendikçe Leyla’nın kendini giderek daha güçsüz hissettiğini fark etti. Ancak Ardin’in gözlerindeki hayatı geri kazandığını görmek, ona devam etme gücü veriyordu. Kendini feda etmek pahasına Ardin’in yarasını iyileştirmeye kararlıydı. Büyüyü daha da yoğunlaştırarak, Ardin’in acısını hafifletmeye çalıştı. Ancak bu büyü, onun gücünü tükettiğinden, Leyla’nın elleri titremeye başladı. Ardin, Leyla’nın kendisi için gösterdiği bu fedakarlığın farkındaydı ve onun zarar görmesine dayanamazdı. Yavaşça elini Leyla’nın yanaklarına koyarak gözlerine baktı. “Leyla, bu şekilde beni kaybetmeyeceksin. Gücünü tüketme, ikimiz de bunu başarabiliriz,” dedi, sesi hala titrek ve zayıftı. Leyla, Ardin’in bu sözleri karşısında yavaşça durdu ve derin bir nefes aldı. Onun gücünün bir kısmını almasına rağmen, Ardin’in tamamen iyileşmesi için gereken büyünün tamamlanması gerekiyordu. Gözlerini kapatarak muskanın gücünü bir kez daha topladı ve fısıldadı: “Animae nexu, vires redde. Vitae iterum surgat, vulnera claudantur!” (“Ruhların bağıyla, güç geri gelsin. Hayat yeniden doğsun, yaralar iyileşsin!” ) Bu sözlerle birlikte muska, etrafına daha güçlü bir ışık saçarak Ardin’in yarasını tamamen iyileştirdi. Leyla’nın son gücüyle gerçekleştirdiği bu büyü, muskanın içindeki enerjiyi de tüketmişti. Ardin nihayet derin bir nefes alarak Leyla’ya baktı. Onun hayatını kurtarmak için kendi gücünü feda eden bu cesur kadına, sevgisi ve bağlılığı bir kez daha büyümüş haldeydi. Ardin, Leyla’nın yüzüne dokunarak gözlerine baktı. “Sen olmasan, bu dünyada yaşayacak bir şey bulamazdım,” dedi, sesi derin bir şefkat ve hayranlıkla doluydu. Leyla da ona gülümseyerek, “Senin için her şeye değer,” dedi. Ancak Leyla, bu fedakarlığın bedelini hemen hissetmeye başladı. Yorgunluktan bitkin düşmüş ve muskadan aldığı enerjiyi tamamen kaybetmişti. Fakat Ardin’in hayatta olduğunu bilmek, tüm acısını hafifletmişti. *** Leyla ve Ardin, Malakar’ın karanlık yaratığını alt edip Ardin’in yarasını iyileştirdikten sonra, bu zorlu mücadeleyle bir kez daha birbirlerine sıkı sıkıya kenetlendiklerini hissettiler. Ancak ormanın derinliklerinde yankılanan karanlık, hala tamamen silinmemiş gibi görünüyordu. Ardin’i iyileştirmek için muskanın son enerjisini kullanan Leyla, büyüsünün büyük bir kısmını kaybetmişti. Kendisini bir an için zayıf hissetse de, Ardin’in yanında olması ona güç veriyordu. Bir sonraki adımlarını düşünmek için biraz daha kamp alanında dinlenmeye karar verdiler. Ardin, Leyla’nın yorgunluğunu fark ederek ona destek olmak için yanından ayrılmıyordu. Onun gözlerinde Leyla’ya duyduğu sevgi ve şefkat parıldıyordu. Ancak Leyla’nın içindeki huzursuzluk geçmemişti. Malakar’ın sözleri zihninde yankılanıyordu: *“Seraphine’in karanlığı sonsuza dek sizi takip edecek.”* Gece çöktüğünde Leyla, Ardin’in yanında uyumakta zorlandı. Düşünceleri, Seraphine’in gölgesi ve Malakar’ın tehditleriyle doluydu. Ardin, Leyla’nın yanında kıpırdandığını fark etti ve sessizce ona yaklaştı. “Uykusuzsun,” dedi yumuşak bir sesle. “Düşüncelerin hala karanlıkta mı?” Leyla derin bir nefes alarak gözlerini ona çevirdi. “Evet, Ardin. Bütün bunların gerçekten sona erip ermediğinden emin değilim. Seraphine’in mirası sadece Malakar’ın gölgesinden ibaret olamaz. Sanki daha büyük bir karanlık bizi izliyor gibi,” dedi, sesinde bir karamsarlık tonu vardı. Ardin, onun elini tutarak cesaret verici bir bakışla Leyla’ya baktı. “Seninle birlikteyken hiçbir gölge bizi tamamen yutamaz. Biz, karanlık ne kadar büyük olursa olsun birlikte başa çıkabiliriz,” dedi. Leyla, Ardin’in bu güven dolu sözleriyle biraz olsun rahatladı. Ertesi sabah, Leyla ve Ardin, kamp alanından ayrılmadan önce, onları bekleyen bir mesajcı ile karşılaştılar. Bu kişi, eski dostları Tarek’in gönderdiği bir haberciydi ve Leyla’ya önemli bir mesaj getirmişti. Haberci, hızlı ve heyecanlı bir ses tonuyla, “Tarek’in size acilen ihtiyacı var. Kuzeydeki kadim tapınaklardan birinde Seraphine’in bıraktığı başka bir büyü keşfedildi,” dedi. Leyla ve Ardin şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Seraphine’in gücü yok edilmemiş miydi? Tüm karanlık miras sona erdi sanmışlardı. Ancak Tarek’in haberi onları şaşkına çevirmişti. Seraphine’in gücünün bir kısmı, kadim bir tapınağın derinliklerinde mühürlenmiş halde kalmış olabilirdi ve eğer bu güç yanlış ellere geçerse yeniden canlanabilirdi. Leyla ve Ardin, bu tehdit karşısında vakit kaybetmeden yola çıktılar. Yol boyunca, Leyla’nın içindeki eski gücü yeniden hissetmek için çabaladığını fark eden Ardin, ona destek olmaktan vazgeçmedi. Tapınağa vardıklarında onları Tarek karşıladı ve hemen konuyu açıklamaya başladı. “Bu tapınak, Seraphine’in gücünün saklandığı en eski yerlerden biri. Burada, onun karanlık mirasını koruyan eski bir büyü var. Eğer bu büyüyü bozmazsak, Seraphine’in gücünü isteyen başka birileri de çıkabilir.” Tarek, Leyla’ya tapınağın derinliklerindeki gizemli sembolleri gösterdi. Bu semboller, Seraphine’in karanlık güçlerini içeren eski bir ritüelin izleriydi. Leyla, sembolleri dikkatle incelerken içinde eski bir güç hissediyordu. Sanki Seraphine’in ruhunun yankıları, bu duvarlarda gizlenmişti. Bir an için, sembollere dokunurken gözleri karardı ve Seraphine’in kendisini bir hayalet gibi görüyormuş gibi hissetti. Leyla, sembollerle dolu duvarlara bakarken bir şey fark etti. Duvarlarda yer alan büyü sembollerinin bazıları, babasından ona miras kalan büyü işaretleriyle aynıydı. Aniden, babasının bu büyülerle bir bağı olduğunu hatırladı ve içinde derin bir huzursuzluk hissetti. Tarek, Leyla’nın duraksadığını görünce ona yaklaştı. “Leyla, bu işaretler senin için bir kapı olabilir. Eğer onları açabilirsen, Seraphine’in mirasının son parçasını yok edebilirsin.” Leyla derin bir nefes alarak gözlerini kapattı ve ellerini duvardaki sembollerin üzerine koydu. Büyü enerjisini toplarken içindeki tüm gücü ve kararlılığı hissetmeye çalıştı. Eski büyü sözlerini mırıldanarak, sembollerin enerjisini çözmeye başladı. Ancak bu sırada tapınak bir anda titremeye başladı. Ardin hemen Leyla’ya yaklaşarak onu korumaya çalıştı, fakat sembollerin etrafında bir karanlık dalga yükseliyordu. Leyla’nın mırıldandığı büyü, tapınağın içindeki kadim enerjiyi serbest bırakmıştı. “Leyla, dikkatli ol!” diye bağırdı Ardin. Ancak Leyla büyüden geri çekilemedi. Tapınağın enerjisi, Seraphine’in gücünün yankılarıyla doluydu ve Leyla’ya doğru çekiliyordu. Leyla, Ardin’e dönüp, “Bunu yapmalıyım, Ardin. Eğer bu gücü tamamen yok etmezsem, Seraphine’in gölgesi hep peşimizi bırakmayacak!” dedi. Leyla, kadim sembollerin enerjisini tamamen serbest bırakırken, kendi gücünden de feda etmek zorunda kalacağını biliyordu. Leyla, gücünü toplarken eski bir büyü sözünü yüksek sesle haykırdı: “Umbrae retro abeant, hoc templum sacrum sit. Lux perpetua perveniat, animae pace fruatur!” ( “Gölge geri çekilsin, bu tapınak kutsal kalsın. Sonsuz ışık gelsin, ruhlar huzura kavuşsun!” ) Büyünün son sözleriyle birlikte Leyla’nın bedeninden yoğun bir enerji yayıldı. Tapınak sarsılırken, semboller parladı ve ardından sessizlik çöktü. Ancak bu sessizlik aniden bozuldu; tapınağın içinde beliren gölgeler hızla birleşerek tek bir bedene büründü. Bu, Seraphine’in karanlık gücünden kalan son parçaydı. Leyla’ya hiddetle bakan bu varlık, “Beni yok edemezsin!” diyerek ona saldırıya geçti. Ardin, Leyla’yı korumak için araya girdi. Ancak bu varlığın gücü, sadece büyüyle değil, aynı zamanda içsel bir cesaretle karşı koyulacak kadar büyük ve tehlikeliydi. Leyla, Ardin’i yaralanmaktan korumak için kendi bedenini siper etti ve varlığın saldırısına karşı büyü kalkanı oluşturdu. Ancak Leyla’nın gücü tükenmek üzereydi ve Ardin, Leyla’nın koruyucu kalkanının yavaş yavaş kırıldığını fark etti. Derin bir nefes alarak Leyla’nın yanında dimdik durdu. İkisi de son bir güçle, ellerini birleştirip büyülerini birleştirerek varlığa doğru odakladılar. Leyla, Ardin’le birlikte oluşturduğu büyüyü Seraphine’in gölgesine karşı yönlendirirken, içindeki tüm korkuları ve kaygıları bıraktı. Sadece Ardin’in ona duyduğu güven ve sevgiyi hissetti. Bu birleşik güçle, Seraphine’in gölgesi parçalandı ve tapınağın içi bir anda ışıkla doldu. Gölgeler yok olmuş, Seraphine’in karanlık mirası tamamen silinmişti. İkisi de derin nefesler alarak birbirlerine baktılar. Leyla, Ardin’in elini sımsıkı tuttu ve gözlerinde yaşlarla gülümsedi. “Bu kez gerçekten bitti,” dedi, sesi hafif bir rahatlama ve sevinçle doluydu. Ardin, onun gözlerine bakarak, “Evet, Leyla. Artık hiçbir şey bizim karşımızda duramaz. Seninle bu karanlığı tamamen sona erdirdik,” dedi. Leyla ve Ardin, tapınaktan çıktıklarında güneş doğuyordu. Işık, onları sarmış ve nihayet özgürlüğe kavuşmuşlardı. *** Leyla ve Ardin, tapınağı ve karanlığın son izlerini geride bırakarak ormanın derinliklerinden geçmeye başladılar. Gökyüzünde parlayan güneş ışıkları, onların üzerindeki kasveti silip atıyor, zaferin tatlı rehavetini yavaş yavaş ruhlarına yayıyordu. Ancak Leyla’nın zihni, yaşadıkları zorlukları ve yaptığı fedakarlıkları düşündükçe bir huzursuzluk bulutuyla kaplanıyordu. Sonunda Seraphine’in mirasını tamamen yok etmiş olmalarına rağmen, yaşanan kayıplar ve Ardin’in yaralanması onun kalbinde izler bırakmıştı. Ormanın içinde ağır adımlarla ilerlerken, Ardin’in bir an tökezlediğini fark etti. Hemen yanına gidip kolundan destek verdi. “Bir süre daha dinlenmemiz gerek, Ardin,” dedi, sesinde yumuşak ama kararlı bir ton vardı. Ardin, Leyla’nın gözlerindeki endişeyi fark ederek hafifçe gülümsedi. “Senin yanındayken, tüm yorgunluk yok oluyor,” dedi, elini Leyla’nın yanağına dokundurup ona duyduğu sevgiyi bakışlarına yansıtarak. Ancak Leyla, Ardin’in sözlerinin arkasındaki hafif yorgunluğu hissediyordu. Ona daha da sıkı sarılarak, “Biz birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz, ama senin sağlığını riske atmana izin vermem,” dedi. Ormanın içinde gölgelerin birbirlerine karıştığı bir açıklık bulup orada dinlenmeye karar verdiler. Sessizlikte sadece kuşların ve rüzgarın sesi duyuluyordu. Bu huzurlu ortam, onların bütün korkularını ve endişelerini hafifletiyor gibiydi. Ardin gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bir süre boyunca sadece sessizce oturdular, sanki tüm dünyayla aralarına bir sınır çekmiş gibi huzurlu bir anın tadını çıkarıyorlardı. Bir süre sonra, Ardin gözlerini açarak Leyla’ya baktı. “Bu mücadelede seninle olmak hayatımın en anlamlı yolu oldu,” dedi, sesinde derin bir sevgiyle. “Ancak senin içindeki karanlıkla ve yaptığın fedakarlıklarla yüzleşmek kolay değil. Senin gücün, kalbinin derinliklerinden geliyor ve bu, karanlığı alt edebilecek en büyük ışık.” Leyla, Ardin’in gözlerine derin bir bakışla karşılık verdi. “Sen olmasaydın bunu başaramazdım,” dedi, sesi hafif bir titreme ile. “Birlikte olmamız, bana cesaret verdi. Beni karanlıktan çekip aldın, gücüm seninle bulduğum bu sevgi ve inançta.” Ardin, Leyla’nın elini sımsıkı tutarken, ikisinin arasındaki bağı daha da güçlendiren bu anın tadını çıkardı. Ancak bu huzur uzun sürmedi. Ormanın içinden gelen ayak sesleri, onların dinlenmekte olduğu alana doğru yaklaşıyordu. İkisi de hemen tetikte beklemeye geçti. Ses, ağır ve gürültülüydü. Ardin kılıcını çekip Leyla’nın önüne geçti ve gözlerini karanlık gölgelere dikti. Ağaçların arasından bir grup zırhlı asker belirirken, Leyla onların kim olduğunu hemen tanıdı: Bu, Malakar’ın geride bıraktığı son adamlarıydı. Komutanları, soğuk bir bakışla Leyla ve Ardin’e doğru ilerledi. “Seraphine’in ve Malakar’ın gücünü yok ettiğinizi duydum,” dedi, sesi alaycıydı. “Ama karanlığın bir yüzü her zaman var olacak. Siz, bunu değiştiremezsiniz.” Leyla, cesaretle ona bir adım atarak konuştu. “Seraphine ve Malakar’ın mirası sona erdi. Siz de eğer kendi halkınız ve hayatınız için bir gelecek istiyorsanız, karanlık mirastan vazgeçmelisiniz.” Komutan, Leyla’nın bu sözlerine sadece gülerek karşılık verdi. “Sana boyun eğeceğimi mi sanıyorsun? Biz, karanlık mirasın askerleriyiz, onu sürdürmekten başka bir şey bilmeyiz!” Ardin, Leyla’nın yanında dikilerek ona destek verdi. “O halde son bir savaş için hazırsanız gelin. Bu topraklarda karanlık için savaşacak yer kalmadı.” Leyla ve Ardin’in sözleriyle komutan, elindeki kılıcı kaldırarak askerlerine saldırı emri verdi. Bir anda ortalık savaş meydanına dönmüştü. Leyla, içindeki son büyü gücünü toplayarak, Ardin’in yanında savaşmaya başladı. Ardin, kılıcıyla düşmanları bertaraf ederken Leyla, Seraphine’in mirasından kalan güçle daha güçlü bir büyü oluşturmaya çalışıyordu. Leyla, büyü yaparken eski bir büyü sözünü haykırdı: “Caligo discedat, lux aeterna fiat! Hostis in tenebras redeat!” ( “Karanlık geri çekilsin, sonsuz ışık doğsun! Düşman karanlığa geri dönsün!”) Leyla’nın büyüsü, ağaçların arasında yankılanarak komutan ve askerlerinin üzerine kara bir dalga gibi çöktü. Bu büyü, onları geri çekilmeye zorladı. Leyla ve Ardin, bu son saldırıyı tamamen püskürttüklerinde nefes nefese kaldılar. Komutan ve kalan askerleri, yenilmiş bir halde ormanın derinliklerine doğru kaçarken, aralarındaki karanlık büyü de zayıflamaya başladı. Savaş sona erdiğinde, Ardin yorulmuş bir şekilde yere oturdu. Leyla onun yanına diz çökerek, endişeyle ona baktı. “Sana zarar gelmesini istememiştim. Keşke bu savaşı tek başıma bitirebilseydim,” dedi, sesi kırılgan bir hüzünle doluydu. Ancak Ardin onun elini tutarak başını iki yana salladı. “Leyla, seninle birlikte savaşmak bana güç veriyor. Beni bu yolculukta yanında tuttuğun için minnettarım.” Leyla, Ardin’in sözleriyle kalbinde bir ferahlık hissetti. Savaşın bitiminde, kendilerini yorgun ama huzurlu hissettiler. Leyla, Ardin’in yaralı omzunu yeniden sardı, ama bu kez içlerinde yeni bir kararlılık vardı. Onlar birlikte oldukları sürece, tüm karanlık tehditler bir bir yok edilebilirdi. Seraphine’in gölgesi ve Malakar’ın ordusu artık geçmişte kalmıştı. Ormanın içinden yavaşça çıkıp güneşin altında uzanan yeni bir yola çıktıklarında, Leyla ve Ardin, geleceğin artık daha parlak olduğunu hissettiler. Aralarındaki güçlü bağ, onları tüm engellerin üstesinden getirecek bir ışık gibi yol gösteriyordu. Leyla, Ardin’in elini tutarak ona gülümsedi. “Yeni bir başlangıç için hazırım,” dedi. Ardin, ona güven dolu bir bakışla karşılık verdi. “Ben de seninle, Leyla. Artık her şey bizim kontrolümüzde.” Bu zorlu macera, onları yalnızca daha güçlü hale getirmemiş, aynı zamanda birbirlerine olan sevgiyi ve güveni derinleştirmişti. Beraber yürüdükleri bu yolda, artık onları durdurabilecek hiçbir güç kalmamıştı. Gelecek, onlar için artık ışıkla doluydu ve birlikte, her türlü zorlukla yüzleşebilecek güçteydiler.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD