KAR TANESİ

KAR TANESİ

book_age18+
125
FOLLOW
1K
READ
murder
killer
body exchange
boss
mystery
detective
hackers
friendship
secrets
affair
like
intro-logo
Blurb

"Gökten üç elma düştü. Biri iyiye, biri kötüye, diğeri ise çirkine..." dedi Eren fısıldayarak.

Sevdiğinin güneşe benzetti saçlarını usulca okşadı, "Uyu güzel kızım, uyu. Bu bizim masalımızdı. Bizim masalımız mutlu bir sona ait değil. Gerçekler acıdır sevgilim, bunu kabullen."

chap-preview
Free preview
11.11.2011
11.11.2011 "Kanlı Gün" Genç bir kız vardı, Hedefleri olan, Hayatı mükemmel sayılabilecek. Genç bir kız vardı, Pamuk şekerden hayalleri olan. Genç bir kız vardı, Dönme dolabın en tepesine geldiğinde, gözlerini yumup şehrin gürültüsünü dinleyen. Genç bir kız vardı, Masallara inanıp mutlu sonunu bekleyen. Ama öyle bir gün geldi ki, O genç kızın hayalleri suya düştü. Öyle bir gün geldi ki, O genç kız pamuk şekerini yiyemeden yere düştü. Öyle bir gün geldi ki, O genç kız bütün masal kitaplarını yırttıktan sonra yaktı ve mutlu sonların asla olamayacağını anladı. O gün hangi gün müydü..? 11 Kasım 2011. Bugün ise 11 Kasım 2017'yi gösteriyordu, bucuruklanmış ve suratına dahi bakılmayan takvim yaprakları. Bundan tam altı sene önce ailesi katledildi, o genç kızın. O uğursuz günde genç kızın aklının ucundan dahi geçemeyecek şeyler olmuştu. ❄️ Gece Eroğlu'ndan❄️ Akşam çalışırken bir yandan da saati kontrol ediyordum. Yanıma Savaş Başkomiserim gelince ona dikkatlice baktım, belki bir görev verir diye. Bana elindeki iki kahveden birini uzattı ve "Kaç saattir çalışıyoruz Gece, iyi gelir." dedi. Ben de kahveyi aldım, küçük bir tebessüm ettikten sonra "Teşekkür ederim Başkomiserim." dedim. Savaş Başkomiser eliyle omzumu sıvazlayıp "Bugün, ekip olarak çok çalıştık. Kahveni bitirince gidebilirsin." dedi. Ben de "Olur Başkomiserim, zaten baya yorulmuştum." diye cevapladım. Savaş Başkomiser "Görüşürüz Gece." dedikten sonra yanımdan yavaş ve kendinden emin adımlarla ayrıldı. Sıcacık olan kahve kupasını avuçlarımın arasına alınca; üşüyen parmak uçlarım ısındı, ılık bir şey aktı sanki kupadan ellerime. Bu güzel sıcaklık yüzünden gözlerimi yumup huzurlu tebessüm ettim. Kahvemi sindire sindire, aheste bir şekilde yudumlayıp bitirdim. Usulca oturduğum rahatsız sandalyeden ayağa kalktım ve askılıktaki deri ceketimi aldıktan sonra giydim. Emniyet binasından çıktım ve otoparkta duran arabama doğru sert adımlarla ilerlemeye başladım. Gün boyunca yüreğimdeki amansız ağrı geçmemişti. Sanki çok kötü şeyler olacaktı ve ben bunu engelleyemeyecektim. Asaleti bir kilometre öteden anlaşılan arabama hızlıca binip asfaltı ağlattım. Karnım zil çalıyordu. Canım annemin yaptığı yemeklerden yiyebilmek için hızlı bir şekilde eve geldim, arabamı tek hamlede evimizin bahçesine park ettim ve bizim eve doğru ilerlemeye başladım. Sokak kapısının önüne geldiğimde kapı aralık duruyordu ve içeriden televizyon sesleri geliyordu. Sanırım bizimkiler yine bir diziye sarmışlardı. Beni duymaları için seslendim fakat aldığım cevap bir hiçlikten öte olmadı. Beni duymadıkları için cevap vermediklerini düşündüm, ardından aralık kapıdan içeri girdim. Hızlı adımlarla yere bakarak yürüyordum. Salona geldiğimde; hızlı ve kendinden emin olan adımlarım duraksadı. Duraksamamı sağlayan şey ise; adım attığım zaman ayakkabılarıma sıçrayan uğursuz sıvıydı. Kan. Kendi kanımdan olanların kanı. Bakışlarımla yerde göl oluşturan kanı takip ettim, gözlerim babamın cansız bedeniyle buluştu. Sonra yanına baktım, orada ise, eve gelmeden önce yemeklerini yemek istediğim annemin cansız bedenini gördüm. Annemin yanına baktığımda; sarı saçları kana bulanmış kız kardeşim Bulut'u gördüm. Bembeyaz bir elbise vardı üzerinde, sanki öleceğini anlamış ve bir kefen misali onu giymişti. Hiçbir şekilde tepki veremiyordum. Ne ağlıyor, ne bağırıyor, ne de ambulansı arıyordum. Şoktan hareket bile edemiyordum, sanki zaman benim için donmuştu, ben her şeyi donuk ve silik bir biçimde görüyordum. İlk adımımı attığımda; dizlerim titredi ve bir an yere yığılacağımı sandım. Kendimi toparlamaya çalıştıktan sonra, sarsak adımlara babamın yanına gittim. Bilimsel bir gerçeklikle söyleyebilirim ki; bizi hayatta tutan, kandan ve oksijenden, hatta aşktan bile önemli bir şey varsa o şey, umuttur. Bir avuç umut kırıntısı yeşermişti yüreğimde, bu umut birden atılmamı sağladı ve babamın yanına hızlıca gittim. Sağ elimin işaret ve orta parmağını birleştirerek babamın şah damarına bastırdım. Parmaklarıma baskı yapan yapan bir şey yoktu. Biraz daha bekledim, fakat çoktan canım babam hayata gözlerini yummuştu. Bir umut, annemin yanına gittim. Babama yaptığım gibi onun da nabzını kontrol ettiğimde koca bir hiçlikle karşılaştım. Daha sonra, hızlıca Bulut'un yanına adımladım. Annem ve babama yaptığım şeyi tekrarladım. Nabzını kontrol ettiğimde kalbi atmıyordu. Kendimi yavaşça yere bıraktım. Dizlerimin üstüne çöktüğümde ailemin kanı bulaşan kıyafetlerimi zerre önemsemedim. Emekleyerek babamın yanına gittim ve yüzünü avuçladım. "Babacım, duyuyor musun beni? Ben geldim, bir hoş geldin yok mu? Hadi baba, her zamanki gibi, aç gözlerini ve bana kendimi bu kadar yormamam, fazla çalışmamam hakkında nasihat ver. Günümün nasıl geçtiğini sor. Ben de sana yakaladığım katili, çözdüğüm cinayeti anlatayım." Baktım. Baktım. Ama babam cevap vermedi. "Ama sen böyle yapınca sıkılıyorum babacım, niye bana cevap vermiyorsun. Sohbet edelim hadi, hem seni özledim ben. Bir sarılalım, ıslak öpücükler kondurayım yanaklarına. Hadi baba, kalk artık ne olursun." Ağlamaya başladım, ama öyle bir şekilde ağlıyordum ki kulaklarım uğulduyordu. Yüksek sesli hıçkırıklarımı bile duyamıyordum sanki. Babamın heybetli sırtına ellerimi yerleştirdim ve biraz yerden kaldırdım. Ona sımsıkı sarılmaya başladım. Gitmesini önlemek ister gibi, kemiklerini kırmak ister gibi sımsıkı. Ellerime bulaşan kan damlalarını önemsemiyordum. Kollarımı sırtından çektiğimde; o güzel yüzüne baktım babamın. Kırklı yaşlarında olmasına rağmen öyle yakışıklıydı ki delikanlılara taş çıkartırdı. Okşamayı sevdiğim sakallarını okşadım ve yanaklarını öptüm, defalarca. Tanrı biliyor ya, bundan sonra öpmeye fırsatım olmayacaktı. Babamı istemeyerek de olsa bıraktıktan sonra, emekleyerek annemin yanına gittim. Ona sımsıkı sarıldım, yüzümü boyun girintisini bıraktığımda; o uğursuz kan kokusuna rağmen böğürtlen kokan tenini kokladım. O kötü koku bile annemin teninin kokusunu gölgeleyememişti. Annemin o gül yüzüne defalarca öpücükler bıraktıktan sonra konuşmaya başladım, cevap vermeyeceğini bile bile. "Annecim, işten geldim. Çok açım, hani nerede senin o elinin değdiği lezzetli yemeklerin? Yapmadın mı bugün yoksa? Hadi, cevap versene. Kalkıp bana sarılsana anne. Kardeşime ödevini yapması konusunda yardım etmemi istesene. Niye susuyorsun anne? Hadi, lütfen konuş. Konuş, lütfen buna ihtiyacım var." Göz yaşlarım artık sel olmuştu, silmeye yeltenmiyordum bile çünkü silsem dahi saniyeler sonra sırılsıklam kesiliyordu yanaklarım. Kardeşimin yanına giderken ayaklarımın tutmadığını hissettim. Canım kardeşim Bulut'um... Daha on yedi yaşında olan minik bedeni ölümü çok erken tatmıştı. Zamanında aynı karnı paylaştığımız kişi, şu an yoktu. Cıvıl cıvıl sesiyle, bana takılmıyordu, beni sinir etmiyordu. Gözleri kapalı, teni soğuk ve bembeyazdı. Onu da defalarca kez öptüm, sarıldım. İçimdekilerin bir kısmını dökmeye çalıştım, "Kardeşim benim, ben geldim. Hadi, kalk proje ödevine yardım edeyim. Annem son güne bırakınca kızıyor sonra. Hadi, 'İzmir'i sen kurtaracaksın bu kadar çalışarak.' de. Ben de beni sinir ettiğin için sana yastık fırlatayım. Her zamanki gibi sen de karşılık ver ve yastık savaşına başlayalım. Annem de bizi görünce 'Siz hiç büyümez misiniz?' diyerek hayıflansın. Hadi, Bulut kalk artık. Bak, bu sabah yaptığım gibi su dökerim başından aşağı. Lütfen, aç gözlerini." Tekrar babamın yanına gittim ve sımsıkı sarıldım ona. Hıçkırıklarım ve bağırarak ağlamam komşuları meraklandırmış olacaktı ki eve gelmişlerdi. Bir süre sonra eve polislerin doluşmasıyla komşuların, polisi aradığını anlamıştım. Bir ceset torbasıyla meslektaşım babama yaklaştı, daha sıkı sarıldım babamın cansız bedenine. Meslektaşımın dudakları kıpırdıyor, bir şeyler diyordu ama onu duyamıyordum. Sıkıca sardım minik ellerimle babamın heybetli bedenini ve "Hayır, onu götüremezsiniz. O uyanacak, anladınız mı? Uyanacak. Babam beni bırakmaz, o beni kimsesiz, bir başıma bırakmaz. Ben onun biricik kızıyım. Hayır, onu alamazsınız benden." dedim, ağlayarak. Bir süre sonra babamı bırakmam gerektiğini anlayınca ürkek bir şekilde çektim ellerimi üstünden. Polisler ilk aşkımın cansız bedeninin ceset torbasına koyarak götürdü, aldılar benden babamı. Annem ve Bulut'u da götürmeden önce onlara da sıkıca sarıldım, öptüm. Ve onlar da gitti. Yirmi yıllık hayatımı birlikte geçirdiğim ailem, bundan sonra hayatımda olamayacaktı. Babam artık bana Deniz Üstü Köpürür'ü söyleyemeyecekti. Bana Minik Kar Tane'm diyemeyecekti. Annem artık başımı dizlerine yatırıp sarı saçlarımı okşayamayacaktı. Kardeşim artık bana sevdiği çocuğu anlatamayacaktı. Dedikodu yapamayacaktık. Polisler annem, babam ve kardeşimi götürdükten sonra gözlerimi kanlı yere sabitledim ve gözümü dahi kırpmadan orayı izlemeye başladım. Beynim bir şeyin gerçekliğini fark edince bu gerçekle sarsıldım. Bundan sonra yapayalnız ve kimsesiz olacaktım. Kanlı kelimeler sanki kara bir ölüm meleği tarafında kulağıma fısıldandı. "Yapayalnız ve kimsesiz." ❄️ O gün, genç kızın evine kara bir ölüm meleği girdi. Lâkin ölenler sadece annesi, babası ve kardeşi değildi. Onlar ebediyete giderken yanlarında genç kızın ruhunu da götürmüşlerdi. "Hayat devam ediyor." diyen insanlarla doluydu genç kızın etrafı. Evet, genç kız devam etti hayatına ama bir an olsun yaşamadı. O gün, genç kız, çok sevdiği kırmızı renginden nefret etti, bütün kırmızı kıyafetlerini yaktı. O gün, genç kızın yüreğine; kendi kanından olanların yere sıçrayan kanına bomboş bakarken, bir şeyin farkındalığıyla ateş düştü. Yıllar geçse de sönmek, dinmek bilmeyen, hatta harlanan kor bir ateş. O gün, genç kız ettiği sessiz yemini bir daha asla unutmayacağını anlamıştı. O gün, genç kız bundan sonraki hayatında kimsesiz olacağını anlamıştı. O gün, genç kız ruhundaki yaranın bir daha asla iyileşmeyeceğini anlamıştı. Bölüm Sonu. ❄️ Bu bölüm özel bir bölümdü, hikayenin akışına etki etmeyecektir. Gece Eroğlu'nun ailesinin ölüm yıl dönümünde, 11 Kasım 2011'de yaşadıklarını, hissettiklerini anlatmak istedim. Umarım başarabilmişimdir. Bölüm başında ve sonunda ilahi bakış açısıyla yazdığım yerler vardı. Kullandığım bir bakış açısı değil, güzel olduğunu umuyorum. Benim için bu bölümü yazmak baya zor oldu ağlayarak yazdım çünkü. Sizi seviyorum.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Dilsiz Yürek

read
13.2K
bc

HÜKÜM

read
196.6K
bc

AŞKLA BERDEL

read
68.8K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
316.0K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
13.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook