Bölüm 10 Ev Sahibi!

2502 Words
Beni anneme bıraktığında, kapıda gözlerimin içine sanki bir daha göremeyecekmiş gibi baktı ve uzanıp, alnımdan öptü beni. "Bir yere çıkacak mısın?" diye sorduğunda hemen bilmediğimi söyledim. "Çıkarsan haberim olsun ve nereye gideceğinide yaz bana," dedi. "Olur," dediğimde bu kez sarıldı bana. "Dikkat et kendine," "Sende," dediğimde gülümsedi ve hiç beklemediğim bir şey yaptı. "Al bunu.. çekinmeden kullan," dediğinde elimi tuttu ve avucuma, adıma çıkarılmış bir ek kart bıraktı. "Anneme de alışveriş yap, çokta selamımı söyle, hadi oyalanma, göreyim içeri girdiğini," dedi. Anneme ilk kez "annem" demesi dikkatimden kaçmadı ve bunu söylerken çok içtendi. Avucumdaki karta bakarken, sözünü dinlemekten başka çaremin olmadığının da bilincindeydim. Ama yinede kartı gösterip, "gerek yoktu ki buna," dediğimde kaşlarını çattı hemen. Onu kızdırmak istediğim en son şeydi. Bir kez ciddi anlamda sahte kocamı kızdırmıştım ve delirdiğine şahit olmuştum. O günden sonra da aslında tam ondan korkmayı bırakmışken, yeniden korkar olmuştum. Sebepte evde hiç kimse yokken, fırsat bu fırsat diyip, çıkıp ormanlık arazilerinde dolaşmaya başlamamdı. Eve erken gelipte, beni evde bulamayınca saçma sapan bir endişeye kapılmış. Sonuçta arazileri özel mülktü ve çepeçevre duvarlarla çevriliydi. Korumalar her yerdeydi, hoş bunu da anlamış değildim. İnşaat ama tabiiki devasa boyutta inşaat işleriyle uğraşan, bunun yanında yurt dışına kendi mandralarında ürettikleri süt ürünlerini ihraç eden ve bunun içinde içi soğutucularla döşeli tır filosu olan, yine yerli üretim otantik halı, kilim gibi ürünlerinde ihracatını yapan bir ailenin bu kadar çok korumayla ne işi olurdu? Tek açıklama, "kurtlar sofrasındayız Birce ve doğal olarak düşman sahibiyiz," cümlesiydi. Hadi bunu bir noktada anlayabiliyordum ama o arazide bana ne olabilirdi ki? Üstelikte telefonumda yanımdaydı ve şarjı full doluydu. Beni aradığı anda hemen açıp cevap vermiştim. "Nerdesin sen?" diye öyle bir bağırdı ki telefonu korkuyla elimden düşürdüm ve nasıl eğilip aldığımı şaşırdım. "Arazideyim, dediğimde daha ormanın içine yeni girmiştim. "Konum at çabuk!" dediğinde, "ya ne gerek var, çıkıyorum hemen," dediğimde yine bağırmıştı. "Çıldırtma beni! Konum at hemmeen!" Sinir olmuştum ama mecburen atmıştım o çok istediği konumu. Ben daha ormandan çıkamadan, burnumun dibinde bitti. İlk kez onun öyle gözleri ateş şaçarak bana baktığını gördüğümde, korkuyla geri adım attım. Derin derin nefes alıp verirken, koluma yapıştı ve beni çekiştirmeye başladı. "Bir daha aynı şeyi yaparsan, seni döverim... hemde öyle bir döverim ki insan içine çıkamazsın! Bana haber vermeden bundan sonra tuvalete bile gitmeyeceksin" dediğinde ben hala çok sessizdim. Nasıl konuşabilirdim ki? Eve girdiğimizde hala hiç kimse yoktu ve kolumdan tuttuğu gibi beni merdivenlerden adeta koşturarak odamıza çıkardı ve ancak orda bıraktı beni. Yine takım elbiseliydi. Koyu lacivert ceketinin içine tatlı bir mavi gömlek giymişti ve gravatlıydı. Sıkıntıyla gravatını gevşetti. Kızgın bakışları odanın ortasında dikilmekte olan benden alamıyordu. Alnında ter zerreleri vardı ve o her iki elide belindeyken, bana bakıp bakıp odanın içinde geziniyordu. O nefret ettiğim silahını ceketinin yarım açılan yerinden görebiliyordum, yine belindeydi ve onu görmek, korkularımı ikiye katlıyordu. Tam karşıma gelip, kızgın bakışları yüzümde gezinirken, "nerden çıktı bu, niye araziye çıktın, birde yetmemiş ormana da girmişsin, niye yaptın bunu?" diye azarlayarak sorduğunda gerçeği söyledim tabiiki. "Canım sıkıldı, biraz dolaşmak istedim.. ne var ki bunda?" Aman Allahım! Keşke son söylediklerimi hiç söylemeseydim... "Sıçtırtma canına şimdi... sana daha önce söyledim, düşman sahibiyiz.. ayrıca orman çok büyük ve vahşi hayvan dolu.. parçalarını mı toplatacaktın bana ha!" O güçlü sesi, odanın duvarlarında yankılanırken ve git gide daha çok yükselirken, ben yine donup kaldım. Belli ki unutmuştu bu halimi ve ben, bayılacak gibi hissettim. Anladı tabii anladı ve hemen tutup kendisine çekti beni. "Tamam, iyisin! Geçti! İyisin... çok korkuttun beni. Bir şey olsa annene ne hesap veririm deli kız.. yapma bir daha böyle bir şey!" dediğinde biraz olsun sakinleşmişti ve sımsıkı sarılıyordu bana. "Annenin emanetisin bana.. ben bunu unutmuyorum, sende unutma..ne benimleyken, ne de benden sonra bir şey olmamalı sana, onca yaşadığım şeyden sonra bunu kaldıramam," demişti bana ve içinde bulunduğumuz şu ana döndüğümde annem adına da ona, "Peki, teşekkür ederiz," dediğimde "lafı bile olmaz, hadi içeri girde bende gideyim, geç kalıyorum," dedi. Anahtarımla kapıyı açtım ve içeri girince dönüp ona baktığımda gülümsedim ama aklım çok karışmıştı. Kapının kapandığını görene kadar bekledi ve sonra, evin hemen önüne park ettiği aracın motor sesini ve ardından lastiklerin yola sürtünme sesini duyduğumda, gittiğini anladım. Anneme seslenirken, aklım o bize ait olduğunu söylediği ev ve daha sonra söylediklerine takılıp kalmıştı. Botlarımı çıkarırken, annem yanıma geldi. Beni gördüğüne hem çok şaşkın, hemde çok sevinmişti. Ona sürpriz yapmıştım. Mutluluğunu görünce 'iyiki de yapmışım,' diye düşünmekten alamadım kendimi. Nasıl da özlemiştim onu. Resmen boynuna atladım. Sımsıkı sarıldım anneme ve ağlamaya başladım. Yüzümü boynuna gömdüm. Çok ama çok özlemişim kokusunu. İçime çektim o mis gibi anne kokusunu. "Hoşgeldin anneem, hoşgeldin kızıım" Sesi titremişti yine bana kızım derken. Zorda olsa ondan ayrılırken, o yumuşak yanaklarını avuçlarımın arasına aldım. Allahım ona dokunabilmek ne güzelmiş. O gri-mavi gözlerinin içine baktım. "İyi misin annem, çok özledim seni," derken, gözyaşlarım soğumuş yanaklarımı ıslatmakla meşguldü. "Sen geldin ya çok ama çok iyiyim, çok mutluyum." dedi bana tüm sevgisi ve özlemiyle. Bunu çok net görebiliyordum. Onunda gözleri yaşarmıştı. Telaşla gözlerini silerken, hiç istemesemde çektim üşümüş ama artık anne sıcaklığı ile ısınmaya başlamış ellerimi. "Az daha unutuyordum kızım. İçerde misafirim var," diye fısıldadı kendisini toparlamaya çalışırken. O öyle fısıldayarak konuşunca bende, fısıltıyla, "kim?" diye sordum. Merak etmiştim gerçekten de. Bize öyle gelip giden çok olmazdı. Senede bir kez oda gelebilirse, memleketten teyzem gelirdi. Onun haricinde de nadiren olsa sokağımızdan birkaç kapı komşu işte. "Yeni ev sahibimiz kızım. Hadi içeri geçelim," dediğinde, eski fortmantomuza uzun kabanımı asıyordum ve terlik koyduğumuz alt bölümün üstünden yine her zamanki yerinde beni bekleyen peluş terliklerimi aldım, yere bıraktım, oyalanmadan ayaklarımı terliklerimin içine geçirdim. Annemin ardından küçük salonumuza girdiğimde, gözlerime inanamadım. Olduğum yerde kalakaldım. Misafirimiz beni görünce ayağa kalktı. Onu tanımıştım, hemde hemen tanımıştım ve ciddi anlamda şoktaydım. Annemin ilerlediğini fark ettiğimde bende birkaç adım daha attım ve tam misafirimizin bir adım gerisinde durdum. "Hoşgeldiniz küçük hanım," derken, sanki oda biraz şaşkındı ve elini uzattı bana. Bir an bana uzattığı eline takılan gözlerim, yeniden yüzüne kaydığında gülümsediğini gördüm. "Dünya söyledikleri kadar çok küçükmüş gerçekten. Yeniden karşılaştık, hoş bir tesadüf oldu bu!" dediğinde, son anda havada kalan elini sıkmak geldi aklıma ve aynı anda iç sesim bana, "nasıl bir tesadüf bu, niye buna inanmıyorum ben?" diye fısıldıyordu kulağıma, tedirgin olmuş kalbime. Avucunun içinde hafif bir baskıyla tuttuğu elimi bırakırken, yine parmak uçlarıyla, parmaklarıma dokundu. Tıpkı Antalya'da yaptığı gibi ve ben yine hissettiğim o kötü hisle, o ürpetiyle tüylerimin diken diken olduğunu fark ettim. Annem şaşırarak bir ona, bir bana baktı. "Siz tanışıyor musunuz?" diye sormaktan alamadı kendisini. İlk anda ne diyeceğimi bilemediğim bu gizemli yeni ev sahibimize, az önce kalktığı yeri elimle işaret ederek, "lütfen, buyrun oturun," dedim. O da bunu bekliyormuş gibi gülümsedi bana yeniden yerine otururken. Anneme dönüp baktığımda biraz tedirgin gülümsedim. "Tanışmak değilde annem, karşılaşmak diyelim. Alp ile balayına gittiğimizde beyfendiyle denizde karşılaşmıştık," dediğimde o da, "birde otelde," diye ekledi ve bunu söylerken yine tilki misali gözlerini kısıp baktı bana. "Demek balayı için ordaydınız... tebrik ederim, eşiniz çok şanslı ve bu çok hoş bir tesadüf oldu benim için," dediğinde tıpkı o günki gibi yine çok rahat tavırlar sergiliyordu. Annem bana dönüp, "hadi kızım hem misafirimize hem kendine kahve yapıver," dediğinde henüz oturduğum istiridye modeli eski ikili koltuğumuzdan kalkıyordum ki misafirimiz, "hiç gerek yok, içmiş kadar oldum. Yormayalım küçük hanımı, bu arada ben Erden Özmen, siz?" diye sorunca, "Birce," dedim biraz isteksiz ve onun bunu anladığından emindim. Yine dudağının kenarında o sinsi çizgi halindeki tebessümü belirdi. Çok sinir bozucu bir tebessüm olmasına rağmen ona yakışıyordu bu tebessüm. "Memnun oldum Birce," dedi ve yine ekledi. "Tek, eşsiz, biricik!" Adımın üç anlamını da gözlerimin içine derin bir bakış atarak sıralarken, nefesimi tuttuğumu fark ettim. Çok huzursuz olmuştum. Yine ondan ürktüğümü hissettim. Aklımın içinde bir sürü düşünce birbirine ateş açmıştı sanki ve ortalık yangın yerine dönüştü. Ben bu beklenmedik gelişmeyi kocama söyleyecek miydim, gizleyecek miydim ve bir aksilik olupta şu an eve, buraya dönmüş olsa, onu içeri alacak mıydım, bu adam kimdi, neden bu evi satın almıştı, amacı neydi, niye tüm bu soruların odak noktasında ben varmışım gibi hissediyordum? Aklıma takılıp kalan bu sorulardan biri ansızın dökülüverdi dudaklarımdan. "Siz, nasıl bu evi, yani nerden haberiniz oldu da bu evi satın aldınız? bizim bile haberimiz yoktu," dedim ve dönüp anneme baktım. "Senin haberin var mıydı annem?" diye sorduğumda alacağım cevap benim için çok önemliydi. "Vallahi kızım, geçen ay ev sahibi kirayı aldıktan sonra beni aradı ve evi satmakla ilgili düşüncesinden bahsetti ama bende bu kadar çabuk olacağını beklemiyordum açıkçası," dedi ve ben bir nebze olsun rahatladım. En azından gereksiz yere kuruntu yapmış olduğumu anladım. Evet, bu iş tamamen tesadüfle olmuştu. "Biz o zaman anneme yeni ev arayalım," dediğimde Erden Özmen, oturduğu yerde öne doğru eğilirken, kollarını bacaklarının üstüne yerleştirdi ve parmaklarını birbirine geçirdi. O derin bakışları önce annemin yüzünde gezindi, belli belirsiz gülümsüyorken, o bakışlarını mavilerime kaydırdı. "Buna hiç gerek yok, bu evi yatırım amaçlı satın aldım, zaten kiracısı olan bir eve yeni kiracı aramanın bir anlamı yok. Kira miktarında bir artışta olmayacak, yalnız gördüğüm kadarıyla ev biraz yıpranmış... eğer sizin içinde bir mahsuru yoksa biraz elden geçirmek istiyorum. Tanıdığım daha doğrusu iç mimar bir dostum var. Onunla konuştum bile.Bu süreçte sizi de mağdur etmemek adına bölge bölge başlayacağız tadilata. Mutfak ve banyosu önceliğim oldu. Anneniz, sizin gibi çok nazik ve uyumlu... evi gezmeme izin verdi.. haftaya büyük ihtimal tadilata başlarız. Dostum kendi ekibiyle geleceği için düzenli bir çalışma olacak evde ve en alt seviyede rahatsızlık vererek bitirecekler işi," dedi. Annem adına çok sevinmiştim. Yıllar sonra ilk kez yeni, tertemiz bir eve kavuşacaktı. Biraz sıkıntısı olacaktı ama buna katlanabilirdi annem. Nelere göğüs germemişti ki? Mutluydum ve biliyordum ki bu gözlerime yansımıştı. Erden bey, hani derler ya zengin kalkışı diye, işte aynen öyle yaptı ve bir anda ayağa kalktı. Adam, hatırladığımdan daha uzunmuş ve sanki biraz daha zayıflamış. Tekrar elini önce anneme ve sonra bana uzattığında tokalaştık yine ama bu kez parmak uçları yaramazlık yapmadı, yapmadı da elimi bırakmak istemiyormuş gibi tuttu kısa bir süre. Yine huzursuz oldum ama üstünde durmadım, daha doğrusu durmak istemedim. "İyi günler sizlere ve az daha unutuyordum, annenizin telefonu var bende ama olurda ona ulaşamazsam diye sizinde telefonunuzu alabilir miyim, tabii sakıncası yoksa?" İşte bunu beklemiyordum. Ben daha bu yeni durumu, Alptekin beyciğime söyleme konusunda kararsızlık yaşarken, bir de telefonumu vermek ne kadar doğruydu? Üstelik bugün sahte kocamın evliliğimiz ve geleceğimiz ile ilgili yaptığı planların üstüne boylu boyunca düşünememiştim bile. Hayır, doğru değildi.. veremezdim telefonumu. Bu hiç iyi bir fikir değildi. "Annemin telefonu yedi yirmidört açıktır. Bende kendisini merak ettiğim için şarjınıda hiç bitirmez. O yüzden aradığınızda rahat rahat ulaşabilirsiniz," demekte buldum çareyi. Mavilerimi keşfe çıkan o yeşil gözleri, üstündeki koyu yeşil kaliteli kazağıyla muhteşem bir uyum içindeydi ve gözlerimden güçte olsa çekebildi gözlerini. Yine o sinsi gülüşü belirdi dudağının kenarında. "Pekala.. ben yine de size kartımı veriyorum, hem annenizde, hem sizde bulunsun. Olurda bir şey sormak isterseniz, istediğiniz saatte ulaşabilirsiniz bana." Mecburen uzattığı kartları aldım ve hemen yanımda duran anneme verdim her ikisinide. Nedense tüm hareketlerimi, tavırlarımı mimiklerimi dikkatle inceliyordu. Telefonumun çalmasıyla izin istedim ve odama gittim. Odamın kapısını bilerek açık bıraktım. "Efendim aşkım?" dedim yüksek sesle. Biliyordum, hissediyordum.. annemle bir şeyler konuşuyordu ama kulağı bendeydi. "Birce, benim işim erken bitti, eve çok yakınım. Hadi hazırlanında dışarda yemek yiyelim, sokağa girmek üzereyim," dediğinde, kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Nedense ateşlerde yanacakmışım gibi hissetmeye başladım ve o adam hala evdeydi, evimizdeydi. "Aslında iyi olur aşkım, bende seni arayacaktım ama müsait değilsindir diye çekindim. Yeni bir gelişme var. Annemin ev sahibi değişti ve yeni ev sahibi burda, annemde kendisini yolcu ediyordu," dedim bir nefeste. "Öyle mi , yoksa annemi çıkarmak mı istiyor evden?" diye sorunca, "yok hayır, tam tersi, annemin burda kalmasından yana ve inanmayacaksın aşkım yeni ev sahibimiz kim biliyor musun?" diye sorduğumda, "kim ki?" diye soracağını biliyordum, sordu da merakla ve telefonumu kısa bir anlığına kendimden uzaklaştırırken derin bir nefes aldım. Çok gergindim. Aradığından beri onu gerçek kocammış gibi hissetmeye başlamıştım ve bu his çok garipti. Tamamen benliğimi bu his kuşatmış, yüreğimide ele geçirmişti. "Hani Antalya'da bir beyfendi deniz kenarında çakmağını istemişti benden," dediğim an, sözümü kesmesini bekledim ama tam tersi kısa bir süre sessizlik oldu. Telefondan sadece nefes alışverişlerini duyuyordum. "Sen ne saçmalıyorsun Birce? Ne alaka o adam?" diye sorduğunda ise sesi boğuk ve sinirli çıktı. Dudaklarımı birbirine bastırıyordum. "Bende onu diyordum aşkım, tesadüfün bu kadarı yani!" "O herif orda mı hala?" diye sorduğunda dişlerini sıktığının farkındaydım. "Bilmiyorum, ben odamdayım," diye salladım hemen yalanı. Bal gibi de biliyordum, adam ve annem hole doğru yürüyorlardı ve tadilat ile ilgili konuşuyorlardı. "Geliyorum, bekle beni kapıda," dedi ve bir şey dememe fırsat tanımadan kapadı telefonu. Sımsıkı kapadığım gözlerimi açarken, korkuyla yanağımın içini kemiriyordum. Odadan çıkmaya mecburdum ve çıktımda. Dış kapının orda annemle adamın konuştuğunu duyabiliyordum. Ürkek adımlarım geri geri gitmek isterken, zilin çaldığını ve hemrn ardından demir kapımızın sarsılarak açıldığını duydum. Bende tam o sırada kapıya açılan küçük hole girdiğimde, kapının hemen ağzında duran ve Erden beye ters ters bakan kocamı gördüm. Onun içeri girişini izlerken, bakışlarımız karşılaştığında zorda olsa gülümsedim. Hızlanan adımlarımla hemen yanına gittim ve hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. Kolumu beline sardım , ceketinin altındaki silahının varlığını hissedebiliyordum. Bundan ürkmüş olsam bile bir şey belli etmemeye çalışarak, eşime sarılmaya devam ettim ve oda belini saran elimi tuttu. Ben onu yanaklarından öperken, "hoşgeldin aşkım," dedim. "Hoşbulduk bitanem," derken oda beni öptü ama bakışları Erden beyde olduğunun farkındaydım ve o gözlerde gördüğüm hem kıskançlık, hemde sonsuz bir kızgınlıktı. "Bircem, anlattı bu yeni durumu bana. En kısa zamanda annem boşaltacak evinizi. Bende sürpriz yapacaktım onlara. Anneme bir ev satın aldım aşkım. Kiracılık günleri bitti," dediğinde bendeydi artık bakışları ve beni alnımdan öptü. Adama bir merhaba bile demeden direk söze başlaması dikkatimden kaçmadı ve Erden beyde bunun farkındaydı. Bize bakan gözleri bir anlığına gözlerime takılınca, gözlerimi hemen kaçırma ihtiyacı hissettim. Alptekin beycim dönüp Erden beye baktı ve "size iyi günler, iyi kiracılar," dedi ve birbirimize sarılmışken, adamın bir şey söylemesine fırsat tanımadan benide kendisiyle yürüttü ve birlikte salona geçtiğimizde hiç beklemeden biraz kısık ama sert bir vurguyla, "odan nerde?" diye sordu bana. Doğruya bu eve birkaç kez gelmiş, sadece birkaç dakika oturabilmişti. Evi tanımıyordu ki ve ben, o bakışlarından çok ürktüm. Salona açılan sağdaki ilk kapıyı başımla işaret ettiğimde, elimden tuttuğu gibi beni odama sürükledi. Odaya girdiğimizde, kapıyı hızla ama aynı anda ses çıkarmadan kapadı ve ben bir anda kendimi kapı ile onun arasında sıkışmış buldum. Hem korku hem heyecan kalbimde hüküm sürmeye başlarken, tüm bedeniyle bana dayandı ve yüzümü o ateş gibi yanan avuçlarının arasına aldı. Gözleri gözlerimi delip geçti sanki. Nefesi hızlanmıştı ve yüzü yüzüme çok yakındı. Sıcak soluğunu yüzümde hissedebiliyordum ve nefes almayı dahi unuttum. "Bir daha başka bir erkeğin, senin olduğun ama benim olmadığım bir eve girdiğini görürsem ki bunun hangi ev olduğu hiç önemi yok, seninle çok pis bozuşuruz. Soyadımı taşıyorsun ve senin, özelliklede senin olduğun yere benden başka bir erkek giremez, benden başka bir herifin öyle yada böyle, bir metre ötesini bırak, aynı odada bile duramazsın! anladın mı beni? Kimle evli olduğunu, kime ait olduğunu unutma..," dedi ve bir anda dudaklarıma kapandı. Tüm hırsıyla öptü beni ve öperkende canımı yaktı. Dudaklarımdan ayrıldıktan sonrada ekledi. "Bu gece burda kalmayıda unut! Eve geleceksin benimle!" dediğinde, "ama beni..." yine canımı yakarak öptü beni. İtiraz etme... sakın bana itiraz etme!" * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD