~~ ALPTEKİN~~
Karşımda dikilip, gözlerinde kendinden emin, sonsuz bir karar vermişlikle bana bakan Birce ile öylece duruyorduk. Gözlerimi, hissettiği duygularıyla daha da rengi koyulaşmış mavilerinden çekip, almak istiyordum ama ne çareki yapamazdım.
Anlıyordum... her şeyden vazgeçip, hiçbir şeyi önemsemeden benimle olmaya karar vermişti ama ben vazgeçmiştim. Hiç olmaması gereken bir şeye kalkışmıştım. Eğer, bir anda beni itmeseydi, sonlandırmasaydı geri dönüşü olmayan o yolda sonuna kadar gidecektim ve ben, onun bedeninde şifa bulmuştum. Hemde çok çok uzun zaman sonra. İlk kez erkekliğim uyanmıştı.. uyarılmıştım, sertleşmiştim ve bunun için o anda çok mutlu olmuştum ama işte, bunun aslında ikimize de faydası yoktu.
Bir anlık, her şeyin üstesinden gelebilirim hissiyatıyla, onuda kendimide koruyabilirim düşüncesiyle ve onu deli gibi isteyen, bedenim, benliğim ve kahrolası kalbimle çoban ateşini yakmıştım.
Şimdi ona böyle bakarken, düşünüyorum da iyiki itmiş, kaçmış, bırakıp gitmiş beni o tahta divanın üstünde ve artık bırakıp gitmesi, duygularına engel olması gereken benim.
Ona bakarken, aslında sadece saniyeler geçti ama sanki yıllardır ona böyle bakıyormuş gibi hissediyordum. Birce'yi, deli gibi sevdiğim bu kızı, verdiği karardan vazgeçirmeliyim ve bunu onun iyiliği için, onun canını yakarak, kalbini kırarak yapmalıyım. Başka yolu yok.. ve bu çok zor.. her şeyiyle bana hazır, beni isteyen, beni sevdiğini bildiğim, aslında onun beni sevdiğinden çok daha fazla sevdiğim bu kıza kötülük yapamazdım.
Abinin de dediği gibi sonu yok ki bu işin..
"Üstünü giyin Birce... üşüyeceksin.. çok özür dilerim. Bir anlık bir şeydi. Uzun zamandır hiçbir kadınla olmadım. Nilay'ı nasıl deli gibi sevdiğimi ve özlediğimi en yakın sen biliyorsun. Ona ihanet edemem ben. Aslında az önce seni oymuş gibi düşündüm ve senin öyle dudağını ısırıp bana bakıyor olman, yine onu hatırlatmıştı bana.. her ne kadar bir şeyler söylerken sana, senin adınla hitap etmiş olsamda aklımda hep o vardı. Affet beni. Bir tekrarı olmayacak. Bunun için sana söz veriyorum," dedim.
Gözlerinde gördüğüm o can yakan, o hayal kırıklığına uğramış ifadeye bakmaya daha dazla dayanamadım. Arkamı dönüp, hızla uzaklaştım yanından. Eğer kalırsam, her şey alt üst olacaktı.. bunu yapamazdım.. yapmamam gerekiyordu.
~~BİRCE~~
Söylediklerinin kocaman bir yalan olduğunu bile bile ona kırıldım, incindim, kendimi kullanılmış gibi hissettim. Yalan söylüyordu ya.. şimdiye kadar hiçbir erkeğin elinin değmediği, sevişmek konusunda hiçbir deneyimi olmayan ben bile bunu anlayabiliyordum. O anda aramızdaki hayalet karısını düşünmediğini, hatta hiç aklına getirmediğini çok iyi biliyordum, yüreğimin derinliklerinde bunu tüm gücüyle hissediyordum ama yine de kırıldım... kalbim kanıyordu sanki. Beni sevdiği için istiyor diye düşünmeye, hatta böyle hissetmeye başlamıştım ama sonra anladım ki bu sadece cinsel çekimmiş yine.
Bir zamanlar, "birbirimize iyi geliyoruz Birce, seni bırakamam, vazgeçmem senden... hem bakarsın belki birbimizi severiz," dediği o günlerin üstünden geçen zamana baktığımda, beni hala sevemediğini görüyordum.
O çekip giderken, aşağılanmış gibi hissediyordum. Hemde her şeyi bile bile böyle hissediyordum.
Kapadım banyonun kapısını.. hamam tarzı banyoda yalnız kaldım. Gittim, bembeyaz mermerden yapılmış kurnanın yanındaki gibi yine mermer oturağa oturdum.
Üzerinde kırmızı düğmesi olan musluğu açtım ve suyun akmaya, doldurmaya başladğı kurnanın hemen yanındaki üzeri işli hamam tasını aldım ve dolan suyun içine daldırdım. Su soğukmuş, sıcakmış hiç umrumda değildi. Durmadan başımdan aşağıya su döküyordum ve açıkçası bunu bilinçsizce yapıyordum.
Dudaklarımdan bir şarkı dökülmeye başladı. Gözlerimin önünde bir görüntü.. geçmişten gelen..
"Tükendim çok yaraları açan,
Dağılmıyor içimdeki duman,
"Mezarlıkta şarkı söylenmez, bilmez misin?"
Deli gibi ağlıyordum. Kardeşimi, babamı özleyiverdim bir an.. onların yanında olmayı istedim, hemde çok istedim bir an... hatta ölmeyi, girip aralarında yatmayı, uyumayı istedim bir an... bitsindi artık bu yaşanan her şey.. gerçekten bitsindi.. taşlar yerine otursundu.. bu kaos, bu bilinmezlik hali bitsindi. Sabrımda kalmamıştı, gücümde.. hayatımdan kesin olarak çıkıp gideceği o gün gelsindi artık.. onun yanındayken onu özlemektense, onsuzken onu özlemek, istemek daha iyiydi.
"Ne olacaksa olsun artık Allahım... ben çok yoruldum! Bitsin artık!" * * *
~~ ŞİMDİKİ ZAMAN~~
İçim sıkılıyor.. mutfağın camının geniş çıkıntısında oturmuş, yine arka bahçeye bakıyorum. Hava kararmak üzere ve o hala gelmedi.
Telefonla konuşup, çıkıp gideli kaç saat oldu. Aramadı da beni. Hoş evde de varlığıyla yokluğu bir. Hiç yanımda durmuyor, genelde odada televizyon izliyor, daha doğrusu kanal kanal geziyor.
Gerekmedikçe konuşmuyor da benimle ve konuşacak olsada yüzüme pek bakmıyor.
Bazen bir şeyleri bahane edip kızıyor bana... saçma sapan şeyler için. Geçen gün, ne geçen günü, dün ya dün... offf Allahım, burda zaman algım değişmeye başladı.. sanki haftalardır bu evde kapalı kaldım.. dün bana öyle bir bağırdı ki ve ben ilk kez donup kalmayarak ona deli gibi bağırarak cevap verdim. Oda şaşırdı ve şaşkınlığı geçtiğinde üstüme yürüdü. Bir an bana tokat atacak sandım ama geri vites yapmadım. Korkuyor olsamda yapmadım.
Sebep ise, 'neden buzdolabını açık bırakmışım?... bıraktıysam bıraktım! Ne olmuş yani? Bozulmadıya içindeki her şey?'
Aynen bunları söyleyerek bağırdım bende. İçimden bir canavar çıktı sanki. Ben bile şaşırdım kendime..
'Yok, sen iyi değilsin Birce... beklemek ve bilinmezlik seni yok ediyor, değiştiriyor yavaş yavaş.. bu ben değilim ya, değilim... sevmiyorum bu hallerini, sevmiyorum Birce... lütfen özüne, fabrika ayarlarına geri dön be kızım,'
İç sesimle konuşurken, bir tıkırtı duydum. Kulaklarımla farlarımı dört açtım.
Biri mi gelmişti? Anında nabzım değişti... hızlanan soluğumu dizginlemeye çabalıyordum. Mutfaktan parmak uçlarımda koşarak çıktım. Evin ön tarafına bakan büyük odanın, geniş camının kenarında durdum.
Hava iyiden iyiye kararmaya başlamıştı ve dışarsı çok ıssız görünüyordu. Ben dikkat kesilmiş, görüş mesafemdeki her yeri en ince ayrıntısına kadar incelerken, elim belimdeki silaha gitti. Yavaşça çıkarıp, iki elimin arasına aldım. Silahın horozunu kaldırdım. Emniyet kilidini kapadım. Namlunun ucunda zaten mermi hazırdı. Sağ elimin işaret parmağı tetiğin hemen üstündeydi ve hala camın kenarından kafamı hafif uzatmış, tülün ardından dışarıya bakıyordum.
Bir anda biraz uzaktan gelen köpek havlamaları kulağıma çarptı. Bu hayvanlar durduk yere havlamazlardı. Ya bir kedinin kokusunu almışlar, yada kedi görmüşlerdi. O güçlü sesleri git gide daha yükseliyordu ve sadece seslerini duyduğum o üç köpek görüş açıma girdiler. Üçüde şu an içinde bulunduğum eve doğru bakarak havlamaya devam ediyorlar, oldukları yerde ileri geri gidip geliyorlar, bazende kendi eksenlerinde dönüyorlardı. Açıkçası hayvanlar tedirgindi ve sürekli eve bakarak havlıyor olmaları benide tedirgin etti. İşin ilginç yanı korkmuyordum. Sadece tedirgindim..daha doğrusu delice bir heyecan basmıştı kalbimi, tüm bedenimi. Kalbimin atışları toklaşırken, göğsümde ard arda patlayan kiçük bombalar gibiydi artık o vuruşları ve kulaklarımda bu sesle dolmuştu.. alnımda ter zerrelerinin biriktiğini hissediyordum. Derin nefesler alıp verirken, sakineşmek için burnumdan derin derin nefes aldım ve ağzımdan soludum uzun uzun. Avuçlarımın içi terlemişti ve tetiğe her an basacak haldeydim.
Gözlerim, her yanı tarasada, hiçbir şey göremiyordum. Odadan çıkıp, küçük koridoru geçip yatak odasına koştum.
Yatak odası köşe noktadaydı ve her iki bahçeyide görüyordu. Arka bahçeye bakan ilk camın kenarında durdum. Sırtımı duvara dayamıştım ve heyecanım iyiden iyiye beni ele geçirmeye başlamıştı. Kalbimin o sert vuruşlarını sayamaz olmuştum. Damarlarımda akan kanım çok ısınmıştı ve sanki her an damarlarımı patlatabilirdi. Kulaklarımda var olan uğultu, dışardan gelebilecek olan sesleri duymamı engelliyordu. Alnımın tam ortasından sızan ter, burnumun yanından göz çukuruma aktı ve yanağıma doğru yolculuğuna çıktı.
Bakıyordum bahçeye, evin sağına soluna, yan duvarlarına... yok! Hiç kimse yok... göremiyordum. Bahçedeki yaşlı meyve ağaçlarının, zeytin ağaçlarının kalın gövdelerinin ardına bakıyordum. Yok pek blr şey seçemiyordum. Keşke bahçe ışığını yaksaymışım diye hayıflanıyordum ve o an aklıma geldi.
Lanet olsun! Telefonumu mutfakta divanın üstünde unutmuştum. İşte o an korkmaya başladım. Heyecandan terlerken Islanan saç diplerimin ürperdiğini hissettim.
"Tamam kızım! Sakin ol! Sadece bir sesti.. bir hayvan geçmiş olabilir!" diye kendi kendime konuşurken, aslında ödüm kopmaya başlamıştı ve 'kahretsin ki bu hava niye böyle acımadan hızla kararmaya başladı?'
Bereket odanın ışığı yanmıyordu ve artık içersi, loştu. Diğer cama koşarken, çömeldim. Eğer dışarda biri varsa beni görsün istemiyordum. Yine sırtımı, defalarca kireçle boyanmaktan katmanlaşmış, kalınlaşmış yer yer badanası dökülmüş duvara dayadım. Silahımı sağ elimde, namlusu yere bakacak şekilde tutuyordum ve kahrolası terlemem yoldan çıkmıştı. Biraz daha heyecanlanırsam, kalpten gidebilirdim. Sırtımda ter içinde kalmıştı ve bedenimi duvardan ayırıp, nefes egzersizi yaparken yine kafamı hafif uzatıp arka bahçenin diğer köşesine baktım.. göremiyordum ki hiçbir şey.. her şey siluet gibi görünüyordu ve o havlamalar, sanki biraz azalmıştı. Alnımdan şaşaklarıma, gözlerime akan terlere, sırtımdan ince bir şerit halinde iz bırakarak sızan terde eşlik ediyordu. Sol elimin tersiyle alnımdaki terleri gelişi güzel silerken, göğüs aramda biriken ter, sütyenimin ortasıyla buluşuyordu. Camın önüne geçtim ve tülün ardından hem sağa, hem sola bakmaya başladım ve kimseyi göremeyince biraz olsun rahatladım.
Çok susadığımı fark ettim. Aşırı heyecan, bitmeyen bir terleme bedenimi susuz bırakmış, dilim damağım kurumuş, suya kanmak istiyordum.
'Yanıldın Birce, bu kadar gerilirsen olacağı buydu," diyordu iç sesim ve derin bir nefes alarak arkamı döndüm. Odanın içi bomboştu. Kimse yoktu. Bir ara ben burdan bakarken, ya içeri girdiyse, şimdi arkandan seni izliyor ve sana saldıracak olursa ne yaparsın?' diye düşünmedim değil ama çok şükür ki kimse yoktu. Derin bir nefes alırken, iyice rahatladım. Odadan çıkarken Alptekin'e de söyleniyordum. Nerde kalmıştı ki? Hiç bu kadar gecikmezdi. Başına bir şey gelmiş olsa biliyordum ki mutlaka bana haberi gelirdi. Ama arayan, soranda yoktu. Evin içi de karanlığa ve sessizliğe mahkum olmuştu. Koridordan geçerken, ışığını yaktım.
Sadece şeffaf ampulden etrafa yayılan sarı ışık anında aydınlattı küçük koridoru ve daha da sakinleşmek için bir şarkı söylemeye başladım.
"Begonvil boy vermiştir şimdi,"
"Yasemen basmıştır şimdi Bodrum'u,"
"Benim yerime de sev, bekletme hayatı
"Bu kadarına razıysan yaşa gitsin, kaç kişiyiz savunan sevdayı,"
Şarkıyı söylemeye devam ederken, mutfağın yine çivit mavisi yağlı boyalı ahşap kapısından girdim içeri ve buzdolabına doğru hızlı adımlarımla ilerledim. Kapağını açmamla, boynuma bir kolun dolanması ve beni geri çekmesi bir oldu. Elimde artık biraz gevşek tuttuğum silahım, bir anda yerle buluştu ve çok şükür ki ateş almadı. Vurulma ihtimalim çok yüksekti. Beni boynumdan yakalayan her kimse, ayağıyla mutfak kapsına doğru silahı itti. Bu yaptığı hareketi bir anlık boşluğa düştüğünde kafamı çevirebildiğimde gördüm. Sıkmıyordu boynumu ve beni camın önündeki divana doğru resmen geri geri sürükledi. Ellerimle koluna yapıştım, başımı biraz olsa indirebilsem, kolunu ısıracaktım ama artık resmen çenemden yukarı ittiriyordu başımı ve ben daha ona karşı koyamadan kendimi o divanın üstünde buldum... ve onu gördüğümde donup kaldım.
"Beni özledin mi Biricik, eşsiz, tek güzellik?" dedi bana ve gülümsedi yine sinsi sinsi.
"Sen!" dediğimde aynı anda ağır ağır doğrulmaya başladım. Aklımdaki tek şey bir an önce kaçabilmekti. Gözlerim, bana aç bir kurtmuş gibi bakan o yeşil gözlerden, dudağının kenarında alışık olduğu yeri alan sinsi tebessümüne kaydı.
Çok hızlı nefes alıp veriyordum ve bu hızlanan soluklar, kalbimin daha çok çarpmasına neden oluyordu.
Dudağının kenarındaki hem sinsi hemde çok çekici olan gülümsemesine takılan gözlerim, pantalonunun kemerini çözmeye başlayan ellerine kaydı ve dehşete düştüm o an.
Bakışlarımdan ruh halimi anladığını ve o tebessümünün tüm yüzüne yayıldığını, ona baktığımda gördüm.
"Ehh! Uzun zaman oldu ve ben çok sabrettim senin yüzünden. Bana kalsa seni alıp yokluğa karışırdım ama yapamayacağımı biliyorum. Keşke başka şartlarda karşılaşmış olsaydık.. senin peşine düştüğümden beri deli gibi istiyorum seni... önce ben, sonra patron bakacak tadına," dedi ve ayak ucumda dikilirken, harekete geçti.
Ne patronu, neyden bahsediyordu bu adam? Aklım karışmıştı ve asıl odaklanmam gereken konunun canımı kurtarmak olduğunu hatırlattım kendime.
O üzerime gelirken, ben divanın üstünde kendimi geriye çekmeye başladım. Zaman kazanmak için, "kimsin sen, ne patronu, niye benim peşimdesin?" gibi bir sürü soru sorup dikkatini başka yöne çekmeye çalışıyordum.
Gülümsüyordu hiç durmadan. Önce Antalya'da deniz kenarında karşıma çıkıp, benden o çakmağı isteyen, sonrasında otelde bilerek bana çarpan ve daha sonrada bir anda annemle karşımıza yeni ev sahibimiz olarak çıkan gizemli yabancıdan başkası değildi şimdi bana saldırmayı planlayan bu adam. Üzerindeki koyu renk ceketi çıkarmak için hamle yaptığı an, divandan fırladım ve birkaç adım atmıştım ki yakalandım ince salaş kırmızı penyemin arkasından ve hızla geri çekildim.
Bedenim bedenine hızla çarptığında dirseklerimle yan boşluklarına vurmaya çalıştım, sağ dirseğimle becerdim de ama inatla beni bırakmıyordu ki. Dengesini kaybederken, birlikte geriye, yere düştük ve o an, korkudan delireceğimi sandım. Nefes nefese kalmıştım.
O hiç zaman kaybetmeden bana saldırırken, fırsatını bulduğum an erkekliğine sağlam bir tekme geçirdim. Can acısıyla beni bırakıp, iki büklüm olurken elleriyle önünü tutuyordu. Bundan başka kaçma fırsatım olmayabilirdi. Henüz terden soğumaya yüz tutmuş bedenim, yeniden ısınırken ter dökmeye başlamıştım bile. Adrenalinimin yükseldiğini hissediyordum yerden kaklmaya çabalarken.
Sanki orda değilmişim, bir film izliyormuşum gibi garip bir ruh halindeydim. Sadece kaçmaya kodlanmıştım. Yerden ayağa kalkmayı başarırken, bütün bedenime sanki kabloları bağlamışlarda, durmadan elektrik veriliyormuş gibi titriyordum. Dizlerimde güç kalmamışken, ayak bileklerimde müthiş bir ağrı peydah olmuştu.
Ayaklarımı yerden kaldıramıyordum sanki. Binlerce yılın yorgunluğu vardı sanki ayaklarımda.
Koşmayı nasıl istiyordum ama bayılacak gibi hissediyordum aynı anda ve kahretsin, işte yakaladı, yakaladı tuttu ayak bileğimden beni ve resmen koluyla ayağıma çelme taktı.
Yüzü koyun hızla yere yapıştım. Canım çok yanarken, avuçlarımın üstünde doğrulmak istediğimde, bir anda beni sırt üstü çevirdi.
"Benden kaçabileceğini, kurtulabileceğini sanacak kadar salak mısın sen?" diye sorduğunda, avazım çıktığı kadar "imdaaaat!" diye bağırdım ve beni bağırdığıma pişman etti.
O kemikli, ince elinin geniş avucuyla hızlıca ve sertçe attığı tokat, tam dudağımın kenarında patladı. Dudağımın patladığını ve kanadığını hissediyordum. Öyle ki ağzımın içi o demir tadıyla kan doldu bir anda. Bununlada kalmadı, boğazıma kaçan kanımla boğulacaktım. Deli bir öksürük tutarken beni, nefessiz kalmıştım ve hala beni bileklerimden yakalayarak tutan ve üstüme oturan adamın altında çırpınıyordum.
"Bırak beni Allah'ın belası! Bıraaak!" diye avazım çıktığı kadar bağırıyordum yine ve o bana tekrar tokat attı. Yanaklarımda, avuç içinin izleri çıkmıştı kesin ve yanaklarım çok sızlıyordu. Dudağımın diğer kenarıda patlarken, yine kanadığımı biliyordum ama umrumda değildi..
Nefes alamaz hale gelmiştim ve o, tek eliyle iki bileğimi birden yakalayıp, başımın üstünden geçirdi ve benim çırpınmalarıma, bedenimi sağa sola kıvırmaya çalışmama rağmen bunu çok rahat yaptı. Kollarıda tıpkı parmakları gibi çok güçlüydü ve benim gücüm tükenmek üzereydi.
Esir almıştı beni, bedenimi, tamamıyla esir olmuştum ona..kendisini biraz aşağıya kaydırırken, boşta olan eliyle eşofmanımı yukardan yakaladı ve bacaklarım, sürekli hareket halinde olduğu halde eşofmanımın hırsla ve hırsla aşağıya çekildiğini fark ettim. O an aklımı kaçıracak gibi oldum.
Delice bir korku tüm benliğime, bedenime sızmaya başlarken, ağlıyordum artık..
"Yapma, yalvarırım yapmaaaa!" diye bağırmamın, yalvarmamın, göz yaşı akıtmamın hiçbir anlamı yoktu onun için.
Bir an gözlerine baktığımda orda saf şehvetin ve bana sahip olma arzusunun varlığını gördüm ve durmadı, durduramadım... üzerime eğilirken, nefesimi tuttum ve gözlerimi kapadım...
"Allahım yardım et bana, yardım et nolur!" * * * * *