Beklediğim ceo nihayet geldi, geldi ama benim aklım başımda değildi.
Yemek yemeği teklif ettim, aç değilmiş. Hemen konuya girmek istedi ama tadım kaçmıştı bir kere.
Konuştuğu hiçbir şeyi algılayamıyordum. Kafam tamamen Birce'ye ve duyduğum o sesin sahibi adama takılıp kalmıştı.
Elimdeki çakmakla ha bire masaya vuruyordum yani vuruyormuşum. Adam, çakmağa dikkat kesilince fark ettim yaptığım şeyi ve huzursuzluğum iyice arttı.
"Bakın çok üzgünüm ama kafam biraz yoğun. Bugün burda bir otelde misafirim olun. Bu akşam yemekte konuşalım, tabii sizin içinde bir mahsuru yoksa," demeyi de son anda akıl ettim.
Kabul etti çok şükür. Üstelemedi bu işi illede bugün halleddlim bitirelim diye.
Adamı yerleştirdim işte en lüks otele. Bende bize ait olan ve satacağım yazlığa geçtim. Yoksa buluşur muyum onunla burda?
Denize sıfır villanın balkonunda eve gelirken aldığım soğuk birayı yudumluyordum. Yine saatime baktım. Birce ile konuşalı iki saat kadar olmuştu. Şeytan durmadan dürtüyordu.
'Ara şunu, bir bahane ile yanındaki kimmiş öğren!' diyordu.
Evet, öğrenmeliydim yoksa bana rahat yoktu, gece uykuda basıp gidecekti, biliyorum. Aşırı gergindim.
Hayatına biri mi girmişti? ve ben yeni yeni fark ediyorum ki içimde hep bir şey, onun benden sonra asla başka biriyle beraber olamayacağını fısıldamış durmuş bana ve ben bu yüzden çok rahatmışım... huzurluymuşum... ne kadar süre geçeceğini bilmeden onunla yeniden bir araya geleceğimize inandırmışım kendimi... niyeyse beni beklediğini düşünmüşüm..
'Neden böyle düşündün ki sen, niye böyle hissettin ki hep Alptekin? Seni beklemesi için sebep ne? hemde ona yaptıklarından sonra? ve sen Birce, deli kız! Şimdi nerdesin ve o adam kim, ne tür bir ilişkin var onunla, sana canım demesine nasıl müsade edersin sen ya?'
Offf Allahım ya offf!
Delireceğim gerçekten.
Arayacağım ya arayacağım işte! Beni böyle huzursuz etmeye ne hakkı var onun ya?
Hem nasıl öyle birini hemen hayatına alır ya? Hiç mi değerim yokmuş onun için, bu nasıl iş?
Çekip gidince, geride kalan unutuluyor muymuş hemen öyle Allah'ın belası deli kız?
Ben seni unutabildim mi? Peşine düşmediysem, sırf seni hırpalamamak içindi..sırf, biraz yalnız kal, kendini toparla diyeydi ama sen ne yaptın, hoop buldun birini..
lanet olası çalan telefon, sinir harbimi böldü bir anda..
'Yoksa arayan o mu, olabilir mi ararmı ki beni?'
Telaşla şarjdaki telefonumun yanına, içeri salona gittim.
Arayanı görünce bütün umudum, heyecanım bir mum ışığı gibi söndü.
"Efendim,"
"Ne zaman geliceksin, yemeğe bekliyim mi?"
"Gelmem ben.. birkaç gün yokum. Bak keyfine, öyle zırt bırtta arama.. çok kızgınım hala sana..kapat hemen!"
Ah Birce... arayan sen olsaydın ya deli kız!
Balkona çıktığımda ilk yaptığım iş, yarım bardak dolu olan birayı tek dikişte mideye indirmek oldu.
Gözlerim, mavi denizin, berrak mavi gökyüzüyle birleştiği ufuk çizgidindeydi.
Sonrasında bakışlarım, balkona çıkarken yanıma aldığım ve elimde sımsıkı tuttuğum telefona kaydı. Açtım tuş kilidini, son aramalara girdim.. gözlerim, Birce'nin adının üstünde takılı kaldı bu kez. Düşünüyordum, ani gelen bir cesaretle kararımı verdim ve hiç beklemeden tıklayıverdim o çok sevdiğim ismin üstüne.
Sonuna kadar çaldıracaktım, açmazsa yine ve yine arayacaktım. Kurtuluşu yoktu, öğrenecektim, hayatında ne olup bitiyor, mutlaka öğrenmeliydim. Yoksa huzur yok bana.
Üçüncü çalışında açtı yine.
Bir an soluksuz öyle durdum.
"Birce, nerdesin sen?"
'Sesim fazla mı sert çıktı?'
~~BİRCE~~
Alo dediğimde ve onun sesini duyduğumda yine kalbim tekledi. Çok şaşkındım. Sinema salonunun içinde, karanlıkta tamda filmin ortasında, gözlerim etrafı tararken ve elimle yarım kapadığım telefona ne diyeceğimi bilemedim ilk anda. Sorusuna, "sinemadayım," diye fısıldayarak cevap verdim mecburen.
'Sinirli mi sanki biraz?'
~~ALPTEKİN~~
Ne sineması ya! nasıl gider, kimle gider... o adamla mı gitmiş?'
"Hangi sinemaymış bu? Nerdesin sen, adam gibi söylesene şunu bana ya? Konuşmamız lazım, çık o salondan!"
'Kafayı mı yedin sen ya? Kıza çık o salondan demeler, yetmez Avşa'ya çağır bari! Ben ne yapıyorum şu an ya?'
~~BİRCE~~
'Noluyo buna ya? Deli mi ne ve ben niye hemen salak gibi çıktım ki salondan... deli adam ya, ordan bile beni yönetmeyi nasıl beceriyor ya?'
"Çıktım salondan, ama sen istediğin için değil, senin yüzünden zor durumda kaldığım için! Hem hayırdır ya sen niye arıyosun beni zırt bırt böyle?"
'Yalana bak yalana! Bal gibide o çık dedi diye çıktın salondan.. gerizekalısın kızım sen ya! Hala seni yönetmesine izin veriyorsun? Ve hiç gizleme ağzın kulaklarında, utanmasan sekiz takla atacaksın avmnin ortasında!'
~~ALPTEKİN~~
"Sıkıysa çıkma da göreyim seni! Çıkacaksın tabii!"
"Ulan oğluum ne diyosun sen kıza ya? Kapattıracaksın şimdi kızdırıpta o içine sıçtığım telefonunu ya!"
"Hala söylemedin Birce, nerdesin sen ya?"
~~BİRCE~~
"Kırklareli'ndeyim ya!"
'Kız delirdin mi sen? Niye söylüyorsun nerde olduğunu, istersen ne giydiğini, ne yediğini içtiğini de söyle tam olsun! Ah Birce, aptal aşık!'
"Ne diye nerde olduğumu soruyorsun sen ya? Sanane benim nerde olduğumdan, niye öğrenmek istiyorsun, hem ne demek o öyle sıkıysa çıkma o salondan demeler, noluyoruz Alptekin bey noluyoruz?"
'Yürek mi yedim ben ya?'
Korktuğumu hissediyordum ama bir yandan da öyle kendinden emin konuşması sinirimi bozdu.
'Allahın delisi.. nasılda ayarlarımla oynuyor ya?'
~~ALPTEKİN~~
'Kırklareli mi, orda ne işi var ya, evlendi mi yoksa? Teyzesi ordaydı sakın buna birini bulmuş olmasınlar, çivi çiviyi söker misali... benimle yaşadıklarını unutsun, rahatlasın diye evlendirmiş olmasınlar? Ah ya ahhh!'
"Orda ne işin var, niye gittin durduk yere memleketine, asıl sana noluyor, asıl sen de bir gelişme mi var?" diye sorarken, hemde hesap sorarken buldum kendimi.
'Noluyor bana ya? Nedir bu öfke, kıskançlık.. kıskanıyorum resmen onu.. noluyo böyle? Biradan mı acaba?"
~~BİRCE~~
"Sen bana hesap mı soruyorsun ya? İyi misin sen ya, alkol falan mı alıyorsun? Unuttun mu boşandık biz...bitti o sahte evlilik... bi kendine gel ya!"
'Hadi canım! Böyle konuşan, sert çıkan ben miyim ya! Ya bu kızlar benim colanın içine bir şey mi attılar..cesaret hapı falan mı içirdiler bilmeden bana ya?'
~~ALPTEKİN~~
"Hayırdır ya ne o atarlanmalar falan bana? Cesaret hapı mı içtin sen? O nasıl cevap vermeler bana? Hayırdır sen? Sıçtırtma şimdi o boşanmaya falan. Bana bak! Boşansakta sen hala.... sen hala.."
"eeee söyle söyle! Ben hala neee? Niye sustun... hadi söylesene ben hala nee?"
Onun sesi hafif hafif yükselirken, ben sustum kaldım bir anda.. ne söyleyebilirdim ki?
~~BİRCE~~
'Desene bana "biz boşansakta sen kalbimde hala benim eşimsin," söylesene, desene ''ben seni sevdiğimi anladım, çok özledim, geri gel, yeniden başlayalım ama ağırdan gidelim bu defa," diye desene bana ya... hadi ama ya, söylesene.. susup kalmasan ya öyle.. bak bekliyorum ki ben seni... üzmesen ya daha fazla ikimizi... ama yok, söyleyemezsin ki! İnsan hissetmediği, istemediği şeyi söyleyemez ki.. nasıl söylerki? koşup gelemezsin ki yanıma... sarılamazsın ki yeniden bana.. şu an yaptığın, sadece bir zamanlar ama öyle ama böyle senin olanı kaybetmenin verdiği hırs, öfke, sen bırakmadan, bırakılmanın, terk edilmenin kızgınlığı.. sen başlatmıştın, sen bitirecektin dimi.. planlarını bozdum ben senin.. bende salakça hala bekliyorum seni.. birde gittin evlendin yine... utanmadan, sıkılmadan birde beni arıyorsun!.. sana da yazıklar olsun, seninle konuştuğum için bana da yazıklar olsun!"
Sustuk ikimizde.. ağlattı yine beni kahrolası.. bir buket umudu koydu yüreğime önce, sonra alıp elleriyle o çiçeği parçaladı, yetmedi tekme atıp savurdu yokluğa.
Ağlattı yine beni ya, ağlattı!
Hala susuyoruz karşılıklı ve ben daha fazla dayanamadım. Hıçkırıklara boğulurken, kanatmak istercesine dudaklarımı ısırırken, gözyaşlarım isyan bayrağını çekmişken, artık kapadım telefonu.
Koştum tuvaletlere.. o lanet ağır gri kapısını deli gibi ittim, girdim ilk boş bulduğum kabinlerden birine.. şu elimde tuttuğum telefonuda, ona duyduğum sevgiyide tuvalete atıp, üstüne sifonu çekmek geliyordu içimden. Deli gibi ağlıyordum kapıya dayanmışken.. Kurtulabilir miydim böylece her şeyden, tüm o tatlı anılarımdan.. ona olan özlemimden, aşkımdan kurtulabilir miydim?
~~ALPTEKİN~~
Kapadı işte telefonu ve ben kulağımdan indirip, elimdeki telefona sanki her şeyin suçlusu oymuş gibi baktım tüm öfkemle, nefretimle.. içimden, aşağıya fırlatıp atmak geldi telefonumu.. ama yapamadım.. olurda arar belki, bana o duymak istediklerimi söyler diye parçalayamadım o telefonu.
'Yaptım bir eşşeklik Bircem, gitmene izin verdim, sen yapma bari.. ara, nolur ara beni.. söyle bana, "ben seni çok seviyorum, çok özledim... bitir bu ayrılığı de işte de, bak hala seni bekliyorum, koş gel al beni burdan!' de, ara beni be deli kız.. gelmezsem ne olayım ya?!'
Gözlerine baktığımda bazen görürdüm o sevgi ışıklarını ama sonra baktığımda sıradan olurdu o bakışları.. anlayamıyordum ki!
Ve şimdi fark ediyorum ki, ben onu çok seviyorum, çoktan aşık olmuşum ben ona ya... ama işte.. ah o Nilay'a duyduğum sevgi, o sadakat duygusu, hep önüne geçti bunun, anca sen gidince anladım be aşkım.
Şimdi kapımızı çalan bu eylül ayının on dördünde, az önce senin doğum günün olduğunu hatırladığım şu günde, sana aşık olduğumu anladım ben.
Tanıştığımızda yirmi iki yaşının son günlerini sürüyordu, öyle demişti o ağustos sıcağında, kazadan bir ay sonra yeniden karşılaştığımız ve benim onu zorla arabaya bindirdiğim gün.
Şimdi, bugün yirmi dört yaşına gireceksin ve her şey daha dün yaşanmış gibi.
Ben yanında da, kalbinde de yokum ama. Başkası var belli.. değişmiş sanki. Daha bir özgüvenli olmuş.. hiç bana ters cevap vermezken, azarlar olmuş beni ve ben tüm bunları hak ettim aslında.
Söz verdiğim gibi duramadım arkasında, yanında... ezdim galiba onu.. koruyayım derken ezmişim aslında ve ah o Esra.. yaptı bize yapacağını.
Sonradan öğrendiğimde, Esra'nın o günün hemen gecesinde, memlekete gittiğini, aslında kaçtığını öğrendim. Oraya gitmekle benden kurtulacağını sandı.
Bastım gittim hemen Ağrı'ya. Buldum onu dedemlerin evinde. Sarıldım gırtlağına, "niye yaptın bunu, niye?" diye bağırdım.. inkar etti tabii, yetmezmiş gibi iftira attı Birce'ye. Onunla dost olmaya çalıştığını, sohbet ederken geçmişten konuşulduğunu, Birce'nin de bunlardan yola çıkarak böyle bir şey yaptığını, Nilay'ı çok kıskandığını, onun gibi giyinerek, onun gibi davranarak, benim ilgimi çekmek istediğini, sevgimi kazanmak istediğini söyledi.
"Ya sen salak mısın, kim inanır bu yalana, sen bilmiyor musun o kız hayatta böyle bir şey yapmazdı, ne kadar masumdu görmüyor muydun? Böyle bir şeytanlığı niye yapsın niye.. amacın neydi senin ya? Onu evden göndermek mi?" diye bas bas bağırıp, savurup atmıştım onu odanın bir kenarına.
"Ehhh yeter be! Evet ben yaptım ben, bile isteye yaptım, ayrılında, seni terk etsin de aklın başına gelsin diye yaptım.. o kızı eve getirdiğinde hiç hoşlanmamıştım ondan.. evlendik biz diye karşımıza çıkardığında hiç ama hiç gözüm tutmamıştı o kızı. Melek yüzlü şeytan diye geçirmiştim aklımdan. Ama zaman içinde gördüm öyle olmadığını. Sana bizimle ilgili ne anlatıyordu bilmiyorum ama anasından emdiği sütü burnundan getirdik annemle ben. Babam zaten insan yerine koymuyordu onu ve sonra sana ne olduysa delirdin resmen ya.. kıza yapmadığını bırakmadın. İşten çıkmaması için babamla her gün tartışan sen, o kadar kıyamet koparan sen, gittin kızın iş yerini bastın aldın getirdin eve... hepimizi aptal ettin yaptıklarınla. Acıdım kıza ya acıdım.. Birce'de tam bir salak... senin sözünden çıkmaz...Burda arasan bulamazsın öyle kız. Seviyorsunuz birbirinizi ama farkında bile değildiniz." dediğinde "saçmalama, kendini bana vurdurtma şimdi," diye üstüne yürümüştüm Esra'nında.
"Vur abi ya vur! Beni vurman bu gerçeği değiştirmez ki! Senin gözlerin cidden kör abi, görmüyordun, anlamıyordun. Bilirim ben seni.. o Nilay'a sadakat duygun varya işte o seni tutuyor, görmeni engelliyor. Gör artık ya gör şu kızın sana olan sevgisini, ona olan sevgini gör artık... yoksa bu gidişle cidden kaybedeceksin onu.. benden söylemesi." demişti ve ben sinirden evin içinde ateş etmeye başlamıştım ve aynı anda deli gibi bağırıyordum. Artık nasıl gözüm döndüyse.. Allah'tan kimseye bir şey olmamıştı ama herkesi çok korkutmuştum ve şimdi, hala elimdeki şu telefona bakarken, anladım gerçeği.. ama geç oldu biraz. Geç kaldım ona ben. Çok geç kaldım hemde. * * *
~~BİRCE~~
Kızlar, ben öyle deli gibi yerimden fırlayınca korkmuşlar, bir şey olmuş sanmışlar ve onlarda izleyicilerden azarı işite işite, terk etmişler sinema salonunu.
Yüzüm gözüm şişmiş, burnum kızarmış şekilde tuvaletten çıktığımda sağa sola bakınan kızlarla göz göze geldik tabii. Hızlanan adımlarıyla hemen yanıma geldiler. Yüzüme dikkatle bakan Sevilay, gözlerini kısarken daha fazla tutamadı kendisini.
"Dökül bakalım sen bir dökül, noluyo bakim, kim aradı da ipini koparmış gibi çıktın öyle salondan?"
Yalan konuşmaktan bıkmıştım o evli kaldığım yedi ay boyunca. Artık yalan konuşmaya gücümde kalmamıştı.
"Alptekin'di arayan," dedim ve başımı önüme eğdim. Yeni bir ağlama krizi, acımasızca bana göz kırpıyordu. Oysa ki çok yorulmuştum ağlamaktanda, umut etmektende, beklemektende. Midem ağrımaya başlamıştı durduk yere. Çok mutsuzdum. Tam biraz olsun kendimi toparlamıştım ama iki kez aramasıyla dengemi bozdu.
Sevilay, omuzumdan çekti beni kendine, yanağıma sıcacık, sevgi dolu bir öpücük kondurdu.
"Ne diyor sana bu eski kocacık? Çok mu özlemiş seni?" diye sorunca, dönüp ona baktım.
"Yooo! Hesap sorar gibiydi, anlamadım.." dedim.
"Tipik kaybetme tiripleri yani... boşver, canı sıkılmış, boşluğa düşmüştür. Uğraşacak birinide bulamayınca sana sarmıştır. Böyledir bunların hepsi," dediğinde gözlerindeki hayal kırıklığı ve acıyı görmemem mümkün değildi.
Birkaç ay sonra evlenecekti, ama olmadı. Aldatmış nişanlısı ve Sevilay'da gururlu, akıllı kız, "bugün bunu yapan, evlendikten sonra hayde hayde yapar," dedi ve Kaan'ın gözünün yaşına bakmadan, sessiz sedasız attı nişanı, bitirdi.. Kaan'da birkaç kez Sevilay'a aynısını yapmış, ama bakmış ki Sevilay cephesinde değişen bir şey yok, sonunda yoluna gitmiş.
"Hadi, bir şeyler yiyelim, filmde reklamı yapıldığı kadar güzel değilmiş.. azcıkda mağazalara bakarız, çıkar gideriz eve," dedi en son Sevilay ve bizde öyle yaptık. * * *
~~ALPTEKİN~~
Sabah uyandığımda, çok bitkindim. Uzun bir esnemenin ardından, kendimi duşa zor attım. Soğuk suyunda etkisiyle, biraz olsun kendime gelirken, akşam üst üste içtiğim o biranın ve sigaranın ağzımda, boğazımda bıraktığı o tuhaf paslı tattan tiksindim.
Duştan çıktım, traş oldum, dişlerimi fırçaladım, her daim dolabımda hazır duran spor kıyafetlerden seçtim.
Siyah kot pantalon üstüne, ince siyah sweatshirtümü giyindim ve tüm bunları yaparken, telefonumdan o şarkıyı açtım. Aklımda hep Birce vardı ve o şarkıyı dinlerken, onu daha yoğun hissediyordum.
En nefret ettiğim şey, arabesk, bunalımlı takılmaktı ve ben dibini yaşıyordum şimdi.
Nilay'ı kaybettiğimde hiç böyle şeyler yapmadım. Onun sevdiği, dinlediği hiçbir müziği dinlemedim, onunla gittiğimiz herhangi bir yere hiç gitmedim. Zevkleri çok güzeldi, pahalıydı. Şımartılmayı ve şımartmayı severdi. "Dünyaya bir kere geliyoruz, şarkıda dediği gibi ye, iç, eğlen.. çok kısa ömrüm.. sev çünki sevmek en kolay," derdi ve bu onun mottosuydu. İşine gelen şeyi dibine kadar sorgular yok gelmiyorsa umrunda olmazdı hiçbir şey ve hiç sorgulamadı işimi. "Çalışkan kocam!" derdi, yaşamaya bakardı ve şimdi ben, hazırlandım. Yatak odamdan çıkarken, çekmeceye bıraktığım silahımı aldım elime. Bakıştık ayrılmaz dostumla öyle kısa bir süre.
"Gerek yok bugün sana," dedim ve gerisin geri çekmeceye geri bıraktım.
Aşağıya indiğimde, müştemilattan çıkıp gelen Ahzen ablaya, "günaydın, hiçbir şey hazırlama abla... dışarda kahvaltı yaparım, rahatına bak sen," dedim. Durgunluğum dikkatini çekmiş olacak ki, kapının ağzında yere indirdiğim ayakkabılarımı giyiniyordum ki, "evlat, iyi misin sen?" diye sordu.
'İyi miydim ben gerçekten?'
"İyiyim abla... iyiyim...görüşürüz," dedim ve sanki nefesim boğazımı tıkarken kendimi zor attım dışarı.
'Sabahın sekizinde bizim ceo daha uyuyordur,' diye düşünüyordum ki, telefonun çalmaya başladı.
Arayan gizli bir numaraydı. Aslında bakmam hayatta ama aklıma ilk gelen Birce oldu ve kalbim delirdi resmen. Belki yoklama çekmek istiyordu. Açtım üçüncü çalışında.
"Evet," dediğim an, "bundan sonra arkanı çok iyi kolla.. işlerini bozmaya, sana ve ailene ait olanı elinden almaya, o boşandığın karınıda kendime kadın yapmaya niyetliyim. Bu savaşı sen başlattın, bitirecek olanda benim. Senki benim canımı yaktın, hayatımı siktin attın, sıra bende şimdi.. Kırklareli'ne sevgilerini iletirim orospu çocuğu... Birceciğinin kalbini çalayımda gör, sevilmek neymiş görecek ve benim altımda inlerken onun aklına bile gelmeyeceksin. Erkek neymiş görecek! Ha bu arada, nasıl gidiyor karı kız işleri... iktidarsızlığın devam ediyor mu? Git oğlum bir doktora.. iki ilaca bakar.. hapislerde çürümeye başlamadan önce, birkaç karıyı becer bari. Sen üzülme, senin yerine ben günde birkaç kez sikerim Birceni.. hadi kal sağlıcakla orospunun evladı!" dedi daha önce hiç duymadığım, hiç tanımadığım sesin sahibi ve kapadı telefonu bir anda.
Taş kestim resmen... telefonu kulağımdan indirirken, şaşkınlığımın haddi hesabı yoktu ve hakkımda her şeyi nasıl bu kadar detaylı bilebiliyordu bu şerefsiz? ya Birce ile ilgili o söyledikleri! Onlar neydi öyle! adeta kanımı dondurdu.
"Kimsin lan sen şerefsiz?" * * * * *