Bölüm 12 Oyun!

2941 Words
"Yapma! Gitme... özür dilerim. Oyuna geldik, getirildik Birce!" Ben tam bırak beni diye feryadı basmaya hazırlanıyorum ki, kurtulmak için tuttuğum ellerinin üstünde kaldı ellerim. Tuzlu gözyaşlarım, yanaklarımda acıtan, kavuran izler bırakarak akmaya devam ediyordu ve burnumu çekiyordum sık sık. 'Ne demekti ki oyuna getirilmek, hemde ikimiz birden? İnanmalı mıyım ben buna? Allahım yardım et.. aklımı kaçırmama az kaldı, yardım et bana!" Yüreğimin derinliklerinden gelen bu yakarıya, bu davete rabbim icabet eder miydi bilmiyorum ama çok çok kırgındım, kızgındım... ve çok ama çok yalnız hissediyordum kendimi. Beni tamamen kuşatan o güçlü ellerini hala tuttuğumu fark ettğimde sanki alev almış gibi çektim ellerimi. "Gitme lütfen! Olanlar için çok üzgünüm deli kız! Biliyorum, çok bunalttım seni, çok sıktım, yalnız bıraktım.. ama hepsinin bir nedeni vardı. Senide kaybedemem, anla beni nolur! Biraz daha sabır istiyorum senden. Sonra her şey normale dönecek, inan bana!" "Bırak beni.. sabır bitti, tükendi.. fazlasını gösterdim ben sana. Hem ne oyunuymuş bu? Bu da başka bir oyalama taktiğin mi?" Konuşan, hemde korku tünelini geçip konuşan ben miydim? "Esra'nın oyunu bu! Bunun bedelini çok ağır ödeyecek, bu oyunun içinde kim varsa çok ağır ödeyecekler... beni buna mecbur ettiler.. onları öyle bir yerden vuracağım ki nerden geldiklerini şaşıracaklar," dedi ve bedenimi saran kollarını gevşetti, önüme geçti. Bakamıyordum yüzüne... görmek istemiyordum gözlerini. Çenemi kavradı parmakları. Dokunuşu çok yumuşaktı. Bakmak istemediğim halde yere bakan başımı kaldırdı yavaşça ve yüzüne bakmaya zorladı beni. Yanaklarımdaki mesaisini bir türlü bitirmeyen gözyaşlarımdaydı bakışları ve hüzüne eşti o gözleri. Parmak uçlarıyla gözyaşlarımı siliyordu ama bir yenisi, gidenin yerini hemen dolduruyordu. Çekti beni kendisine, sımsıcak sarıldı. Başım çenesinin altındaydı. Derin nefesler alıp verdiğini duyuyordum. O hiçbir şey demiyor, ben ağlamaya devam ediyordum. Saçlarımı okşuyor olması bir süre sonra sakinleşmemi sağladı. Artık ağlamıyordum. "Hadi, üstüne bir şeyler giyin ve valizine şimdilik en lazım olan şeylerini koy, birlikte gidiyoruz. Artık bu evde kalmayacağız. Geç bile kaldık gitmekte. Tüm bunlar için çok özür dilerim," dedi. Sustuğunda kendini biraz geri çekti ve ben başımı kaldırıp yüzüne baktım ve biliyordum, onu izleyen bu maviler artık sıcak bakmıyordu, buz dağından farklı değildi. Üşüsün istiyordum, ıssız kalsın istiyordum..son yaptığıyla nefretimi kazanmıştı. "Seninle geleceğimi kim söyledi? Ben yokum artık. Yengende öldü, artık bana ihtiyacın kalmadı. Seninle olamam ben. Bir can borcuyla başladı asıl bizim oynadığımız bu oyun ve ben bu oyunlardan bıktım, usandım.. bana yaptıklarından yoruldum, suçluymuşum gibi beni kısıtlamalarından nefret ettim.. yok, olamam ben seninle.. beni annemin evine bırak ve boşanma sürecini başlat. Anlaşmalı olunca tek celsede bitiyormuş.. hiç sorun çıkarmam ve hiçbir şey istemiyorum senden..sen yoluna, ben yoluma bu saatten sonra.." dedim, dedim ama bu kalp acısıda neydi böyle işte onu anlamam çok zordu. Hani nefret ediyordum ya bu adamdan ben, bana yaptıklarından! Niye böyle canım yanıyor peki, niye kalbim sıkışıyor gibi hissediyorum ki? Beni serbest bırakırken, bir adım geriledi. İnanamayan gözlerle bana bakıyordu. "Seni bırakmam imkansız! Nasıl bırakırım Birce?" dediği an tutamadım kendimi. "İmkansız olan bu garip ilişki," dedim tüm öfkemle ve sustum bir an. Gözlerimin içine şimdi korkuyla bakıyordu ve son cümlemi de ekledim. "BIRAK İMKANSIZ KALSIN!" İşte bunu beklemiyordu. Korkuya ev sahipliği yapan o gözlerinde şimdi hayal kırıklığıda yerini almıştı. "Az önce söylediklerimi duymadın mı ya? Oyuna getirildik diyorum, Esra her şeyi planlamış diyorum anlasana ya, o elbisenin ve tüm üstündeki her şeyin aynısı Nilay'da vardı. Tüm o yemekler benim değil, Nilay'ın sevdiği yemeklerdi. Anlasana Birce.. yakma böyle gemileri, yakma lütfen! Ne demek bırak imkansız kalsın ya? Sen bunu yapacağıma inanabiliyor musun ya?" Ona bakıp, onu dinlerken aklımdan o beni ilk arabaya zorla bindirdiği gün geldi ve o araçta söyledikleri. "Benden bir beklentin olmasın, benimde senden yok zaten bu sadece görüntü.. ve ikimiz içinde kazan kazan durumu.. sakın, ama sakın kimse bir şey hissetmesin! O zaman işte kaybeden sen olursun, ben değil' dediğinde, anlamıştım ama ne yalan söyleyeyim birazda korkmuştum. Sıradan, sakin hayatıma giren bu adamla, aynı acının farklı versiyonunu yaşayan iki yürekti bizimkisi, avuntu değildi, dostluk,değildi... aşk! Hiç değildi.. bir nevi dil susturmaydı sadece.. ama susmadı o diller.. durmadı o dillerin sahipleri, ikimizide acıttılar ve hala yakıyorlar canımızı.. Ailesi de çok yaktı canımı. Sürekli annesi, "bu ayda hamile kalamadın, kısırsın sen işte.. oğlum sapa sağlam, ama bulmuş işte senin gibi hastalıklıyı," diyip durdu ilk aylar ve ben gerçeği bildiğim halde yine de canımın yandığını hissediyordum. Şimdi de Esra'nın bu yaptığı... bu nasıl bir vicdansızlıktır ya? Hadi bana yapmasını anlarımda, abisine nasıl yapar böyle bir şeyi? Bu nasıl bir nefret, kindir böyle? Niye böyle garip, sevgisiz bu insanlar? Sevgisizliğin, nefretin, kinin memleketi olmaz, olursa kötülükle beslenen kalbin olur kini, nefreti.. benim kalbim ise hep sevgi doluydu. Ama insana, ama börtü böceğe ve ben kimlerin içinde yaşıyordum aylardır? Ona bakarken, nefret duygusunun kalbimi terk ettiğini hissediyordum, etsin de zaten. Sevmedim ki ben bu duyguyu.. insanı yoran, zehirleyen bir duyguymuş... onu da anladım bu gece.. bakıyordum yüzüne, onu affetmem için söylese ya başka bir şeyler, dese ya bana seni seviyorum diye.. hiç demedi şimdiye kadar.. derse affedicem onu.. ama demiyor işte! Yok, hala Nilay'ı seviyor... öyle belli ki! Sevemezsin ki sen kimseyi dostum, bırak beni de gideyim yoluma, anneme, eski hayatıma.. bırak bitsin bu çile, bu zulüm! "Bak, biliyorum seni çok kırdım, çok incittim.. çok ama çok özür diliyorum.. bırakamam seni, gerçekten bırakamam. Görmüyor musun Birce, biz birbirimize iyi geldik, acılarımızı dindirdik birbirimizde.. evet, karımı hala çok seviyorum, çok özlüyorum ama senin varlığın avuntu oldu bana, benim varlığımda sana iyi geliyordu, biliyorum. Çok baskı var üstümde, nolur biraz daha anlayış göster.. zamanla belki severiz de birbirimizi.. niye bundan vazgeçelim ki?" Gülümsedim ama içim acıyordu. Hala zamandan bahsediyordu bana.. zamanla birbirimizi sevmekten söz ediyor bana ya. İçimden deli gibi kahkaha atmak geliyor.. ama ağlıyorum yine aynı zamanda. Yok, gitmem şart oldu. "Bitti diyorum.. bitti.. yok öyle birbirimizde avunmak falan, yok öyle acının dindiği falan.. acım benimle burda, yüreğimde!" derken, durmadan kalbime vuruyordum. "Seninki de burda!" derken, onun sol göğsüne dokundum. Elimin altında çarpan kalbin hızlı vuruşlarını hissedebiliyordum ve biliyordum ki o kalp hep Nilay'a ait olacak... şu an sadece yalnız kalacak olmanın verdiği korkuyla böyle delicesine çarpıyor, gerisi boş laf! "Buraya kadar... hem devam etmeye karar versek bile senin ailen hiç durmayacak, anlaşıldı.. bence onların istediği biriyle evlen sen.. zamanla onu seversin belki," dedim ve birkaç adım geriledim. "Ben şimdi hazırlanıyorum, sen mi götürürsün beni, yoksa adamlarınla mı gönderirsin, c şıkkı taksiylede gidebilirim.. müsadenle, giyinmem lazım!" dedim. Söyleyemedi hiçbir şey ve ben hala salak gibi bekliyorum ya! Son bir umutla bakıyorum gözlerinin içine ama görmüyor ki! Göremezde.. sevmiyor işte beni, sevmiyor. Esra yalan söyledi bana, beni de inandırdı ve ben inanmayı ne çok istemişim meğer. Ona bakarken anlıyorum, gerçeğin ayırdına varıyorum. Sevmişim meğer ben onu.. ne zaman aşık oldum ona hiç bilmiyorum ki, hiç anlamadım ki! Daha önce aşık olmayan ben, aşkın ne olduğundan habersizdim ki. Döndüm arkamı.. silerken göz yaşımı, açtım odanın kapısını.. çıkmasını bekliyorum. Çıksada giyinsem ve bu lanet hapisanden bir an önce çekip gitsem. Bıraksın beni eski hayatımın tam ortasına.. sevmemiş hiç beni. O öpmelerde salt cinsellikmiş, yokmuş içinde sevgi, aşk.. şimdi daha iyi anlıyorum. Kimbilir, belki de Nilay'ı hayal ediyordu beni öperken. Öyledir tabii öyledir elbette. Açtığım kapıya başımı dayarken, bir an dönüp baktım ona. Buz gibi şimdi bakışları. Olsun, umrumda değil artık. Götürsün beni anneme yeter ki, götürsün ve hayatımdan çıkıp, gitsin.. bir daha da dönmesin! * * * ~~ÜÇ AY SONRA~~ "Bircee... hadi uyan artık.. bak sıcacık ekmek aldım, hadi kızım ya! Ne uykusu bu böyle? saat kaç oldu, anlaşıldı kızım! Sen sinemaya gelmeyeceksin!" Yastığıma sarılmışken, son duyduğum sözle tek gözümü açtım hemen ve burnumun dibine sokulan o ekmeğin sıcaklığı yüzüme vururken, yanında o mis gibi kokusuyla müthiş davetkârdı ve eh davete icabet etmek gerekirdi. Hızlı hamle yapıp, ekmeği ısırmak istedim ama atik davrandı namussuz pislik! "Oldu canım oldu, ohh biz gidelim ekmeği alalım, çayı koyalım, kahvaltıyı hazırlayalım, hanıma birde yatakta sıcak ekmek yedirecektim... kalk kız, soğan doğra!" diye bir dönem sosyal medya fenomeni olan o repliği söylediğinde başımın altından yastığı aldığım gibi fırlattım Aysu'ya. Havada uçan yastığı görünce yana kaçtı edepsiz. Ağzına attığı ekmeğin en sevdiğim kısmını, külahını bana göstere göstere, o birleştirdiği kırmızısı bol dudaklarını uzata uzata, çevire çevire, afiyetle mideye indirirken, odaya ait kapısının pervazına dayanmış, bir bacağıyla resmen pervazla aşk yaşıyordu. Bacağını, yavaşça aşağı indirip, kaldırıyordu, yetmedi şovuna başka muziplik ekledi. Bana seksi, baştan çıkarıcı bakışlar atarken, o dolgun dudaklarıyla pervazla öpüşmeye başladı arıza Aysu. "Hayırdır, azdın mı kızım?" diye yanına gelen Sevilay, Aysu'nun uzun, gür siyah saçlı kafasına patlattı bir tane ama Aysu, hiç istifini bozmadı.. o kadar kapılmıştı artık pervazı hangi yakışıklı manken, aktör olarak hayal ediyorsa. Sevilay ise ona takılmakla meşguldü. "Hayır yani azdıysan bilelim, kapımızı, bacamızı kapatalım, dimi yani Biricik?" diye dönüp baktığı benden destek bekledi Sevilay. Bende gülüyordum hallerine. Aysu, olayı bir üst boyuta taşıdı ve garibim pervazla, bildiğin direk dansı yapmaya başladı. Bayada esnek edepsiz. Sevilay, kapıya dayanırken, ellerini göğsünde birleştirdi ve şaşkınlıkla onu izliyordu. "Ba ba ba! hallere bak hallere... yok anam bu kızı tez elden evlendirmeliyiz.. abaza len bu bildiğin!" demekten alamadı kendisini. Keyifle onları izlemek ne güzeldi ve de böyle kahkaha atabilmek. Çok özlemişim böyle neşeli olmayı ama işte, o neşenin en tatlı yerinde bile aniden düşüveriyor ya aklıma ve kalbimin içi sızlıyor ya işte, o duygu çok kötü, sonra uğraşki çıksın gitsin aklından. Zor zenaatmış bu aşk denilen şey, anladım sonunda. Üç ay oldu boşanalı ve ben, Kırklareli'ne teyzeme geldim. Duramadım daha fazla. Annemle birlikte geldik hemde. Yeni bir karar alma aşamasındayız. Teyzem çok ısrar ediyor, "gelin, taşının buraya," diyor, diyorda nasıl bırakırız ki babamı, kardeşimi orda.. keşke onlarıda alıp getirme şansımız olsaydı. Bırakamam ben onları, annemde vazgeçmez onlardan. Ama işte o koca şehir İstanbul dar geliyor artık bana. Bazen nefes alamıyor gibi oluyorum o kalabalık caddelerde, sokaklarda dolaşırken. Bazen ise sanki o, bir yerden karşıma çıkacakmış gibi hissediyorum ve fark ediyorum ki baktığım her yerde onu arıyor artık hüzünle bakan gözlerim. İtiraf etmesemde kendime, onu özlediğimi biliyorum. Benden öyle kolay vazgeçmez diye ummuştum oysa, ama vazgeçti benden.. yokluğa eş oldu, karıştı gitti geride bıraktığı kimi iyi kimi kötü anılara ve benim payımada birde onun yüzünden acı çekmek düştü. Mezarlığa her gidişimde yüreğim ağzımda... bliyorum, orda karşılaşma ihtimalimiz çok yüksek ama sadece bir kez denk geldik. Oda karşılaşma değildi. Ben, yine kaptırmıştım kendimi, kardeşimle dertleşiyordum ve bir anda sesini duydum. "Birce!" dediğinde, önce kaldım öyle, sonra yavaşça dönüp baktım. Gülümsüyordu ve çok iyi görünüyordu. Şaşırmıştım buna. "İyi misin?" diye sormuştu hep sorduğu gibi. "İyiyim, teşekkür ederim. Sen nasılsın?" diye sorduğumda, görünüşünü desteklercesine, "çok iyiyim," demişti. Sevinmiştim onun adına ve ben ona bakarken, bakışlarımı kaçırmamaya çalışırken, yanıma geldi, durdu, ellerini açıp dua etti ve avuçlarını yüzüne sürdü. Sağ yanımda durmuştu ve gözüm bir anda sol yüzük parmağındaki yeni alyansına takıldı. Pırıl pırıl parlıyordu. Evlenmişti.. belki de ailesinin istediği biriyle evlenmişti. Aynı anda telefonu çaldı ve ceketinin cebinden çıkarıp yanıtladı hemen. "Tamam,hazırlan gelip alırım birazdan seni canım," dedi. 'Bana hiç canım demiş miydi?' İçim acımıştı hemde çok. Gözümden akan yaşlar, artık kardeşim için değildi. "Gideceksen eğer, bırakabilirim gideceğin yere," dediğinde çaktırmadan sol gözümden akan yaşı sildim ve dönüp ona bakarken, gülümsedim. "Yok, yeni geldim ben. Burdayım daha... teşekkür ederim," dedim. Baktı bir an gözlerimin içine ve uzanıp hep yaptığı gibi alnımdan öptü beni. "Peki, iyi bak kendine," dedi ve ayrıldı yanımdan. İçimden bir ses, 'bak arkasından,' dedi ama bakmadım, bakamadım. Uzaklaşan aracın motorun sesi yoklukla buluştuğunda bakabildim ancak. Gitmişti.. ve beni ona olan aşkımla, özlemimle başbaşa bırakmıştı. Deli gibi ağlamaya başlamıştım. Kardeşim, Umudum, sokuldu göğsüme, o genç kollarıyla sardı bedenimi.. "Üzülme, geçecek," dedi o tatlı sesiyle. Daha çok sarıldım ona. Hıçkırıyordum, sarsılıyordu bedenim, kardeşimle birlikte. "Geçicek mi gerçekten," dediğimde sarı bukleli saçlı başını kaldırıp bana baktı. Yaş vardı onunda solgun gri-mavilerinde. "Geçicek abla... sabret!" dedi bana. Titreyen dudaklarımla oflarken, yeniden sarıldım ona ve biliyordum, gitmesi gerekiyordu. Ben niye hep sevdiklerimi özlemek zorundaydım ki?! "Birce, kızım uzat şu ekmeği annene," dediğinde teyzem, düşüncelerimden sıyrıldım. Teyzemin uzattığı ekmeği alıp, anneme verdim. Bana bakan o gözlerindeki endişeyi gördüğümde, gülümsedim ve neşeli bir öpücük gönderdim anneme. İçin acırken, rol yapmak ne zordu. Anneme bütün gerçeği ayrıldıktan sonra biraz sansürlü anlattım. Evdekilerin bana yaptıklarına hiç değinmedim. Gerek yoktu, ne diye annemi daha fazla üzecektim ki? Bana defalarca sordu. Alptekin'e karşı duygularımı hep sorguladı ve ben her defasında ona karşı bir şey hissetmediğimi söyledim. Pek ikna olmuş gibi değil ve işte bu yüzden bana bakarken gözlerinde hep endişe var. Geçecek gibi de değil ve yine aklımda o var? 'Şu an ne yapıyor acaba?' * * * ~~AYNI DAKİKALAR~~ ~~ALPTEKİN~~ Avşa Adası'nda, yeni bir iş bağlantısı için, sahildeki küçük restorantlardan birinde iş yaptığımız şirketin ceosunu bekliyorum ve restoranın dört bir köşesine yerleştirilmiş hoperlorlardan duyulan bir şarkı, kısık sesle çalıyor. Tanıdık bu şarkı bir yerlerden ama çıkaramıyorum bir türlü. Ciddi bir iş bağlantısı yapacağım şu sıralarda buna takılıp kalmam da garip geliyor. Tükendim çok yaraları açan, Dağılmıyor içimdeki duman, Sen istersen yanalım o zaman, Gel artık, yok yüreğe dokunan... Bu nakaratı duyduğumda hatırladım. Mezarlıktaydımve Birce, önümden geçip giderken benim orda olduğumun farkında bile değildi, bu şarkıyı söylüyordu. Tanımıştım onu ve çokta sinir olmuştum o an ona. Azarlamıştım hatta ufak çaplı onu.Dönüp bana baktığında tanımıştı beni ve tedirgin olmuştu. O koyu mavilerine yansımıştı hemen. Zaten ne hissetse çoğu zaman gözlerinden ele verirdi kendisini ama bazende, istediğinde anlayamazdın o gözlerden hiçbir şeyi ve ben ne çok özledim o gözleri, o gözlerin sahibini ne çok özledim. O gittikten sonra hiçbir şey eskisi gibi değil. Onu annesine bıraktığım o ilk gece, eve döndüğümde ev hala çok sessizdi. Aradım Esra'yı, kapalıydı telefonu. Annem babamda gelmediler. Beklemekten canım sıkıldı.. hiç istemesemde odamıza çıktım. Oda onsuz ne kadar da soğuktu, ıssızdı... ona aldığım ne varsa hepsini bırakmış, sadece bu eve ilk geldiğinde yanında getirdiği kendisine ait olan eşyalarını almış. Camın tülleri açıktı yine ve camdan öyle amaçsızca karanlığın hüküm sürdüğü ormana bakıyordum. Gece, içime çöken karanlık gibi simsiyahtı. Odada hiç sigara içmezdim ama umrumda değildi. Onun yaptığı gibi camı araladım, yaktım bir sigara ve içmeye başladım. Aklımın içinde o uğursuz yaşadığımız anlar dolaşıyordu, gözlerimin önüne yeniden ve yeniden seriyordu tüm yaşadıklarımızı. Annesinin evine götürmeden önce bir hastaneye uğrayıp, kulak memelerine baktırdım, oda zorla. Pansuman yapıldı ve gönderdiler bizi. Hiç konuşmadı benimle, hiç yüzüme bakmadı. Annesinin evinin önüne geldiğimizde, sadece bir an oda çok kısa bir an baktı bana ve "hoşçakal!" dedi sadece ve bir şey dememe fırsat tanımadan indi arabadan, çıktı gitti. O gece odamızda ard arda kaç sigara içtim bilmiyorum. Üstümdeki ceketi çıkarıp, tekli cam önündeki koltuğa bıraktım. Uzandım öyle yatağa. Döndüm, elimi yanağımın altına aldım ve artık boşluğun hüküm sürdüğü yatağın o sol tarafına baktım. Kalbim acıyordu.. kalbim ağlıyordu. Ardında bıraktığı yalnızlık hissi dayanılır gibi değildi. Çok alışmışım ona, varlığına, sessizliğine, uysallığına, ürkekliğine... saçlarından burnuma kadar gelen o hoş kokusuna.. alışmışım varlığına ya, hiç fark etmeden çok alışmıştım. Şimdi kolumdaki saatime bakınca yine onu hatırladım. Çekinerek ne kadardır diye fiyatını sorduğunda ve cevabını öğrendiğinde, "şakaaa! ev alınır buna verilen parayla," diye şaşkınlığını dile getirmiş, sonrada söylediğinden utanarak dudağını ısırmıştı. Güldüm kendi kendime. O çocuksu halleri bile ne güzeldi. İçimde sesini duyma isteği uyandı. Hemde nasıl istiyordum. Nolurdu ki arasaydım, bir merhaba deseydim ne olurdu? Kıyamet kopmaz ya, düşman değiliz ya biz? Biz mi? Biz olmayı başaramayanlardanız maalesef biz! Her an, her saniye yüreğimin taa derinlerinden gelen o istek arttı da arttı. Kare masanın üstünde duran telefonu elime aldım ve kişiler listemden adını buldum. İsmi bana, ben ismine bakıyordum. Aradım, engelleyemedim kendimi. 'En fazla dört kez çaldırır kapatırım, ne olurmuş yani?' Bir...iki... ~~BİRCE~~ Keyifli kahvaltımızın sonuna gelmiştik ve öyle masa başı muhabbetine devam ediyorduk ki içerden telefon sesi yükselmeye başladı. Sevilay bana baktı ve, "Biricik, senin bu telefon... şarjda ya!"diye hatırlatmasa aklıma gelmeyecek bile. İkinciye çalarken, sandalyemi geriye itip kalktım masadan ve hızlanan adımlarımla odama yöneldim. ~~ALPTEKİN~~ Ve üç... yok açmıyor, belki de arayan ben olduğum için açmıyor... ve dö.... "Alo!" Açtı ya açtı. Sesini duyduğum an sanki karşımdaymış gibi hemen toparlanma ihtiyacı duydum. "Merhaba, müsait miydin?"diye sorduğumda sessizlik oldu. ~~BİRCE~~ Elimden birkaç defa düşürdüğüm eski telefonum, ekranda kimin aradığını göstermiyordu ve ben arayanın kim olduğunu bilmeden "alo," dediğimde, "merhaba, müsait misin?" dediğini duydum onun. Uzun zamandır ilk kez duyuyordum sesini ve o an kalbim gümledi göğsümün ortasında ve ordan mideme indi. Deli gibi heyecanlandım. "aaa, şey... ta.. tabii.. evet tabii mü...müsaitim," dedim ve bildiğim kekeledim ya. 'Offf! Kalbim yerinden çıkacak sanki.' ~~ALPTEKİN~~ 'Noluyo ya? Sanki müsait değilde, ne diyeceğini bilemedi. Neden kekeliyor ki? Kim var ki yanında?' "İyi misin sen?" 'Allah kahretsin seni Alptekin! Anladığını ne diye belli ettin ki?' ~~BİRCE~~ 'Tüh Allah kahretsin seni Birce! Anladı tabii ya anladı heyecanını... kekeleme be kız! Salaak!' "İyi, iyiyim ya nolsun bee! 'Bee mi? Kız sen iyice saçmaladın ya! Be nerden çıktı ya?! Offf! Batırdım resmen kendimi.. "Sen nasılsın, iyi gidiyor mu her şey?" 'Çok şükür ya! Kekelemeden bir şey sorabildin, konuşabildin Birce salağı!' ~~ALPTEKİN~~ Bee mi? Bu kız hiç öyle konuşmaz ki? Kesin yanında biri var. Kim ki? "İyiyim bende, ne olsun işte iş güç.. aynı işte! Bildiğin gibi.." "Olum ne saçmalıyosun sanki ergensin ya! Neyi biliyo kız.. bildiğin gibi diyosun sen ya! Offf! Ter bastı anasını satıyım! Bu ne ya?! ~~BİRCE~~ "e iyi, her şey yolundaysa.. senin adına sevindim," dedim ve aynı anda eniştem odamın kapısında bitti. "Canım, hadi çıkalım artık, seni bekliyorum," dedi ve ben kaldım öyle bir an. "Tamam, geliyorum," derken sesim içime kaçtı sanki ve eniştem gülümseyip gitti. Avmye bizi eniştem bırakacaktı. 'Duydu mu acaba sesini?... aman duyarsa duysun! Hesap verecek değilim ya! Hem evli o artık, doğru değil ki onunla konuşmam...' ~~ALPTEKİN~~ 'Kim o ya konuştuğu herif? Öyle canım falan demeler! Dallama! Benim karıma nasıl canım diyor ya? Hoşt Alptekin! Nerden senin karın oluyor.... senin hiçbir şeyin artık o!' "Sanırım bir yere gideceksin! Oyalamayayım ben seni.. kendine iyi bak. Görüşürüz," dedim, oda hiç açıklama yapmadan "hoşçakal," dedi ve kapadı hemen telefonu. Sormadı bile ya sormadı, niye aradın diye sormadı bir kez ya! Kapadı ya sanki acelesi varmış gibi! Kim o adam ya kim? Kahretsin! Aramasaydım keşke! Laneet olsun! * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD