Bölüm 7 Başlayan Ne?

2244 Words
Otele giderken, yol boyunca hep mıncıkladığım parmaklarıma baktım, durdum. Arada bir de camdan dışarıyı izledim ama bir defa bile ona bakmadım ve o durmadan özür diledi, konuşmaya çalıştı benimle ama ben ne yüzünü görmek, ne de özür dileyen, pişmanlığın son sınırlarında gezinen o sesini duymak istiyordum. Böyle yaptıkça daha çok sinir oluyordum ona. Bir sussa, beni kendi halime bıraksa belki sakinleşecektim iç dünyamda. Bir insanla ilk kez böyle bir şey yaşıyordum ve bunun bana yaşattığı duygulara da açıkçası şaşırıyordum.. kendime şaşırıyordum ve ilk kez böyle bir yönümün olduğunu fark ediyordum. Sanki kendimi keşfe çıkmıştım ve hissettiklerimden, bana hissettirdiklerinden de nefret ettim. Arkadaşlarım benim için hep, "bu kızın doğuştan sinirleri alınmış, Allah yaratırken bu kızı, buna güzellik yapmış," derlerdi. Öyleydim gerçekten de ve şimdiki halime bakınca, hiç sevmedim kendimi. Bunun içinde ayrıca kırgındım, kızgınım ona. Kırgınlığım, git gide yerini kızgınlığa, kızgınlığımda, bastırmaya çalıştığım deli bir öfkeye dönüşmeye başlamıştı vuruşları hızlanan kalbimde. Otelin giriş kapısına geldiğimizde, beni ele geçiren o sonsuz öfkemle, her nasıl olduysa bir anda emniyet kemerimi açmayı becerdim ve ilk kez onu beklemeden, otomotik olarak açtığı kapıyı sonuna kadar ittim ve kendimi dışarı attıktan sonra tüm hırsımla aracın kapısını çarparak kapadım. Sadece o an onunla göz göze geldik ve benim bu hiç beklemediği tavrım karşısında şaşırma sırası hemde çok şaşırma sırası, dönüp ön koltuktan bana bakan ondaydı. Hiçbir şey demeden döndüm, koşarak otelin iki tarafa açılan kapısından girdim içeri ve onun peşimden koştuğunu bile bile, bana seslendiğini duya duya ama asla dönüp ona bakmayarak, onu duymazdan gelerek asansörlere doğru hızlanan adımlarımla ilerlemeye başladım. Ağlamıyordum artık. Çok ama çok kızgındım. Bilmeden ve benimde nefret ettiğimi yeni fark ettiğim şeyi yapmıştı... suçsuzken, hiçbir neden yokken bana tüm öfkesiyle bağırmıştı ve benimde hayatımda ilk kez gözüm dönmüştü. Asansörlere az bir mesafe kala yanımdan geçen, geçerken de koluma çarpan kişiye, o anki sinirimle ters ters baktım ama yürümeyi bırakmadım. Tanımıştım bu bana çarpan şahısı. Deniz kenarında benden çakmağı isteyen gizemli yabancıdan başkası değildi bana çarpan bu adam ve sanki bunu bile isteye yapmıştı. Yürürken dönüp ona baktığımda, onunda dönüp bana baktığını, aynı anda peşimden adeta koşarak gelen sahte kocamın o adamla karşılaştıklarını ve birbirlerinin yanından geçerken bakıştıklarını fark ettim ve o bakışlar oldukça rahatsız ediciydi ama bu benim umrumda değildi. Önüme döndüğümde ve daha da hızlanan adımlarımla yürürken umrumda olan tek şey, artık varmayı başardığım ve önünde beklediğim asansörün hemen gelmesi, bununla birlikte bir an önce kendimi onun içine atmaktı. Nihayet asansör geldiğinde ve o parlak çelik kapıları iki yana açıldığında, hiç beklemeden daldım içine. Kapıların kapanma düğmesine ısrarla bastım ve birkaç saniye gecikmeyle Alptekin abi beni kaçırdı. Asansörün kapıları kapanırken, gözlerinde gördüğüm pişmanlık gözlerimde, kulağımda adımı adeta haykırması, asılı kaldı. "BİRCEEE!" Delirtti beni be! Bildiğin milli oldum ben ya! Hayatımda ilk kez delirmiş gibi hissediyorum ya! Ben ki hatırladığım kadarıyla hayatımda bir kez bile babamdan, annemden azar işitmiş insan değildim. Okul hayatımın hiçbir aşamasında, ne hocalarım tarafından azarlanmıştım, ne de arkadaşlarımla tartışmıştım. Hatta sakinliğimle, uysallığımla nam salmıştım tanıdıklarımın arasında. Hep orta yolu bulmaktan, insanları kaynaştırmaktan yana tavır sergilerdim ve şu karşılaştığım şey ayarlarımı bir anda bozmuştu. Odamızın önüne geldiğimde, benim için yeni aldığı çarpraz askılı, kaliteli çantamın içine attığım anahtarı bulup çıkardım, kapıyı açtım ve arkama bakmadan odaya daldım, kapıyıda öylesine ittim. Kapının kapanıp kapanmadığına bakmadım bile. Öyle sinirliydim ki, içimden bir şeyleri parçalamak, kırmak, dağıtmak geliyordu. Nefes nefese kalmıştım. Öfkeyle kapaklarını açtığım koyu renk mobilya gömme dolabın önünde aldım sıkışmış soluğumu. Dolabın alt rafına bırakmış olduğum valizimi bir hışımla çektim, çıkardım ve bir haftadır yine kıyamadığım için sağ yanını ona terk ettiğim, birbirimizden uzak uyuduğumuz yatağın üstüne fırlatıp attım. Dolabın içine yerleştirdiğim kıyafetlerimi, askılarından gelişi güzel sıyırıp, kucağımda biriktirdim ve yanına gittiğim yatağın üstüne attım. Tüm kıyafetlerimi lambır lumbur, hiç katlamadan adeta küçük valizimin içine tıkıştırırken, duyduğum sesle başımı kaldırıp kapıya baktım bir an ve onun açık kalan kapıdan sert esen bir poyraz gibi içeri girdiğini gördüm ve ardına bakmadan hızla itti kapıyı Aytekin bey! Kapının hızla kapanırken çıkardığı ses odayı doldururken, gördüğüm kadarıyla Alptekin beyde hala çok sinirliydi ama yine de sakin olmaya çabalar gibi bir hali vardı. "Birce ne oluyor Allah aşkına... nedir bu sergilediğin tavır?" diye biraz sakin, biraz sinirli ama bağırmadan sorduğu bu soru karşısında, çoktan başımı önüme eğmiş, hala valize bir şeylerimi tıkmaya çabalıyordum ve bir an tekrar başımı kaldırıp tüm kızgınlığımla ona baktım. Hiç cevap vermedim ve onu görmezden, hatta duymazdan gelerek, sanki o yokmuş gibi davranarak, odanın tam ortasında dikilip beni izlediğini bile bile yanından geçip yine dolaba yönlendim. "Birce lütfen yapma böyle! Çok özür dilerim," dediğinde sıkıntıyla, son kalan birkaç giyisiyi askısıyla birlikte almıştım ve hızla dönüp ona baktım. Böyle yapması daha çok sinirimi bozuyordu. Öfkemi de kendimle sürükleyip, tam karşısında dikilip durdum ve ilk kez gözlerinin içine baktım tüm öfkemle. "Ne yapmışım ben ha, ne yaptım da bana öyle bağırmayı kendinde hak görüyosun sen ya?! Kabahatim ne? Sakin olmak mı, sana zorluk çıkarmamak mı, uysallığım mı? Ne istiyosun sen benden ya, ay yok ben seninle yapamam diyosan tamam ya, git boşa beni.. git boşa! bende seninle evli olmaya meraklı değilim... git kendine seninle tartışacak, seni delirtecek, sana, söylediğin, yaptığın her boka itiraz edecek birini bul evlen ya! bana da çok dert sanki Allah Allah ya! Bayılmıyorum sana tamam mı bayılmıyoruum.. tövbe tövbe ya! Sanki sana mecburum ben ya.. boşa beni boşa, bak başının çaresine..Anladın mı beni, tamam mı?" derken, tüm öfkesiyle şimdi avazı çıktığı kadar bağıran bendim ve o askılarla hızla ard arda göğsüme vuranda bendim. "Tamam, lütfen sakinleş! Kendine zarar veriyorsun!" dediğinde gözleri boynuma çarpan askılardaydı ve beni sakinleştirmek istercesine, "Sen, sen bir şey yapmadın, tamamen benim öküzlüğüm," dedi telaşla bana bir anda ya! Bunları söylerken sanki ona silah doğrultmuşum gibi iki elinide göğüs hizasında havaya kaldırmıştı. Onu böyle görmek garipti ve söyledikleri daha da tuhafıma gitti. "Evet! Tam bir öküzsün!" dediğime ve dediğimi duyduğumda, kulaklarıma inanamadım. Birkaç adım gerilediğimi ancak durunca fark ettim. İkimizde birbirimize şok olmuş gözlerle bakıyorduk. Bir anda göğsümün üstünde, kucağımda tuttuğum kıyafetlerimi unutup, kollarımı iki yanıma bırakınca, kıyafetler açık mavi halı kaplı zeminle buluştu. Söylediklerime kendimde çok şaşırmıştım ve aniden iki elimin parmaklarıyla ağzımı kapadım. O da çok şaşkındı. Açıkçası benden böyle bir onay beklemiyordu. Bana doğru adım adım yaklaştı. Yere eğildi ve az önce kucağımdan düşen kıyafetlerimi bir bir topladı, hemen yatağın üstüne bıraktı ve ben tüm bunları sessizce, şaşkınlığımda artık boyut atlamış olarak izledim. Yeniden karşıma geçtiğinde yüzünde anlam veremediğim karmakarışık bir ifade vardı ve ben, donmuş kalmıştım öylece dikildiğim yerde. Gözlerindeki ateş gibi bakış, fazla ileri gittiğimi kulağıma fısıldıyordu. 'Şimdi tokatı basacak yüzüme,' diye düşünürken, kendimi hiç anlayamadan onun kollarında buldum. Sarılmıştı bana. Kollarının arasında kıpırdayamaz ve sanki nefes alamaz olmuştum. "Sakinleş artık ve benden korkma!" dedi önce o tatlı kadifemsi sesiyle, ben yeni fark ediyordum ki bu sese alışmışım, seviyormuşum sesini ve o deli gibi gülmeye başladı. O gülüyordu ben, ne yaşadığımı anlamaya çalışıyordum ve o hala konuşuyordu. "Yalnız bir ara o askılarla bana da geçireceksin diye korkmadım değil, tam bir deli kızmışsın sen ya! seni kızdırmaya gelmiyormuş, bunu da bugün öğrenmiş oldum," dedi. 'Öyle miymişim? Evet ya! Gerçekten öyleymişim... bende sinirlenip, delirebiliyormuşum...vay be!" Aklımdan geçenlere de şaşırıp kaldım. Beni kendisinden uzaklaştırıp, yüzüme baktı ve ben artık utanarak bakan gözlerimi kaçırırken, o beni alnımdan öptü. "İyi misin artık, sakinleştin mi?" diye sordu tüm samimiyetiyle ve aynı anda gözlerine eşlik eden parmakları hep yapıyormuş gibi ilk kez boynuma dokundu. Anında kendimi ondan kurtarıp, bir iki adım geri gittim ve onun az önce izini bıraktığı yere, boynuma gitti parmaklarım. "Noluyo ya? Alev almış gibi yandı boynum.. inşallah kızarmamıştır.. utanınca kızarırsın sen be Birce!" İç sesimi duymamak için tüm gücümü harcarken, "Evet," diyebildim kısık çıkan sesimle. "Boynun çizilmiş, kızardı.. nolacak şimdi?" diye sorduğunda sanki çocuğuymuşum gibi endişelendiğini görebiliyordum. "Sorun değil, fular sararım," dedim. "Tamam ama krem varsa sür, canın acır şimdi senin," dediğinde hala biraz endişeliydi. "Yok, acımıyor," diye yalan söyledim. Bal gibide acıyordu ve yalan söylediğimi elbette biliyordu. Bana bir anlığına ah sen!" der gibi bakışından anlamıştım. Utanmıştım niyeyse ve bunu fark ettiğinde derin bir nefes aldı, çekti gözlerimden gözlerini. Kaçamak gözlerle ona baktığımda, onun şimdi valizime baktığını gördüm. Bıyık altından gülümsüyordu. "Şu valizini sakince yerleştir, bende benimkini halledeyim, sonra çıkış yapalım... ha bu arada seni boşamayada niyetim yok, en azından bir iki yıl... nerden bulacağım senin gibi genelde laf dinleyen, kuzu gibi kızı.. son olarak acıktın mı?" diye ilgiyle ve çok alakasızca sordu bir anda. 'Acıkmak ne ki! Üç gün yemek yemesem aklıma gelmez," diyordu iç sesim. "Yok, aç değilim," dedim ve dönüp, valizimin yanına gittim. Son söyledikleri kulağımda yankılanırken, valizin içine tıktığım ne varsa hepsini çıkardım ve tek tek katlayarak yeniden valize yerleştirmeye başladım. Bir kasırgaya uğramışta, o kasırgadan, fırtınadan sağ, ama bir o kadar da yorgun çıkmış gibi hissediyordum kendimi. Sanki bir hortum beni içine çekmiş, delice bir hızla defalarca döndürüp, sonrasında içinden savurup atmıştı beni. Gerçekten çok yorgun, bitkin hissediyordum ve yine onun gözleriyle takip edildiğimin farkındaydım. Kaçamak bir bakış attığımda, onunda kendi valizini toparlamaya başladığını ama arada bir onunda bana biraz tedirgin kaçamak bakışlar attığını gördüm ve beklenilen oldu. Çok geçmeden oflayıp, pufladığını duymaya başladım. "Beceriksiz!" diye dalga geçiyordu onunla iç sesim. Kafamı sağa sola sallarken, bıyık altından gülümsüyordum. Kendi valizimi bu defa adam akıllı düzenlemeyi başardım ve işim bittiğinde, hala valiziyle cebelleşen kocamın yanına gittim. "Bırak bana, ben yaparım," dediğimde yüzüme "emin misin?" der gibi baktı. "Eminim Alptekin abi," dedim. "İyi, bende bakayım bari nasıl düzenliyorsun? Ömür boyunca sen yanımda olmayacaksın... eh! Bi yerden başlamak lazım," dediğinde ona baktım ve gülümseyen koyu kahveleriyle buluştu mavilerim. Valizine kalın kalın katlayıp koyduğu her şeyi çıkardım, tek tek valizin içine yaydıra yaydıra yerleştirmeye başladım. O, tam yanımda durmuş, iki elinide beline dayamış dikkatle ellerimi izliyordu. "Bu işte baya iyisin.. Nilay'la bir yere gittiğimizde böyle bir haftalığına falan, en az üç valizimiz olurdu. O çok özen göstermezdi, kendi yapardı, başkasına da yaptırmazdı ama hep sıra valiz kapamaya geldiğinde bensiz de kapatamazdı.. o valizin üstüne bastırır, bende fermuarı çekerdim." Sözleri bittiğinde dönüp ona baktım istemeden. Gülümsüyordu, acı yoktu bu kez yüzünde ve açıkçası buna sevindim... ayrıca ilk kez eşiyle ilgili bu kadar detay vermişti bana. Eşiyle ilgili tek bildiğim ve hep üstünde durduğu şey onu ne kadar çok sevdiği idi, ha tabii ki birde ölüm nedeni işte. Başka bir bilgim de yoktu, merakımda yoktu. Onun çok çok özeliydi, beni ilgilendirmezdi.. kendi anlatırsa ne alâ ama ben ne sorardım, ne de sormayı düşünürdüm. Üstüme vazife değildi. * * * Uçakla havaalanına indiğimizde çok gergindim, daha doğrusu ikimizde gergindik ve sessizdik. Tüm o koşturmacayı, bu defa ağır çekimde yaşadık ve yine sıkı sıkı tuttuğu elimi hiç bırakmadı. Hissediyordum, aslında bize hapishane olacak o eve gitmeyi hiç istemiyordu ve sanki benim aklımdan geçenleri okumuş gibi bir an yüzüme baktı ve, "bulucağım ya bulacağım, bir çözüm mutlaka bulacağım.. gideceğiz o kahrolası evden. Mutlaka gideceğiz,"'dedi ve tuttuğu elimi dudaklarına götürüp öptü bir anda. "Sen merak etme küçüğüm.. bulacağım elbette bir çözüm," dediğinde gözlerimin içine derin derin baktı. Sanki acıyordu bana ve sanki aslında beni bu işe bulaştırdığına çok pişmandı. Vicdan azabı çekiyor gibi bir hali vardı ve durdu bir anda. Benim şaşkın bakışlarıma karşılık, onun gözlerinde yeni bir hüzün vardı ve ben yeniden yürüyeceğimizi sanıyorken, bana sarıldı yine tam da her şeyden korumak ister gibi. "Ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar hep yanında olacağım ve seni onlardan koruyacağım, incitmelerine izin vermeyeceğim Bircem ve umarım, seni kendimden de koruyabilirim. Lütfen, herhangi bir nedenle olurda yine sana bağırırsam, kişisel algılama ne olur! O an öyle gerektiği için bağırmış olabilirim, çok darlanmış olabilirim.. lütfen kırılma bana.. bende biliyorum senin hiçbir şeyde suçun yok ama işte çok ağır baskı var üstümde, hem de her yönden.. sadece biraz anlayış istiyorum senden, başka hiçbir şey istemiyorum, beklemiyorumda." Sözlerini bitirdiğinde anladım ki otelde yaşadığımız o olay, ona olan o ilk isyanım onu çok etkilemişti ve kafasının bir yeri sürekli bununla meşguldü. Beni kendisinden biraz uzaklaştırdığında az da olsa rahatlaması için gülümsedim ve yine "tamam," dedim. Baktı yine uzun uzun yüzüme. "Sen çok tatlısın ya ve çok hoş gülümsüyorsun.. yüzünden hiç silinmesin bu tebessüm," dedi. Otoparka giripte, araca bindiğimizde ikimizde derin bir nefes aldık ve aynı anda dönüp birbirimize baktık, gülümsedim yine ona. Görüyordum, fazlasıyla gergin, tedirgindi ve bu durum beni de olumsuz yönde etkiliyordu aslında ama yine de belli etmemeye çabalıyordum işte, elimden ne kadar gelirse... Eve varana kadar nerdeyse hiç konuşmadık ve kendi düşüncelerimize gömülüp kaldık. Aracı park ettiğinde dönüp bana baktı ve hiç ama hiç beklemediğim bir şey yaptı. Yaklaştı bana ve yüzü yüzüme çok ama çok yakındı. "Noluyoz ya?" diye düşünüyordum ki, dudaklarını dudaklarıma dokundururken, sol elinin parmakları yüzümde gezindi ve fısıldadı. "Kızkardeşim camda, tülün ardından bize bakıyor, öpüşüyormuş gibi yap!" dediğinde aklıma gelen ilk ve tek şey, hala dudaklarım, onun dudaklarıyla temastayken dökülüverdi seslice. "Ben öpüşmeyi bilmem ki!" Nefesimi tuttum o anda ve o da bir an nefes almayı unuttu. Gözleri gözlerimdeydi ve çok şaşkın bakıyordu. Şaşıran sadece o muydu sanki? Kafamdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu durmadan. "Öyle mi?" diye sorduğunda, gözlerindeki şaşkınlık, sesine de yansımıştı ve ben alışkanlıkla yine tam kafamı öne doğru sallayacaktım ki, yüzümdeki eli, başımın arkasına kaydı ve yüzümü kendi yüzüne daha da yaklaştırırken, dudaklarıma kapandı bir anda. Dondum ya! Tüm bedenimle, oksijenin temas ettiği tüm hücrelerimle dondum kaldım ya! O beni uzun uzun ve yumuşak dokunuşlarla öperken, nefes almayı unuttum. O nasıl bir şeydi ki, yani nefes almak ve öpüşmek, daha doğrusu öpülmek bu muymuş? Nihayet beni bıraktığında sanki yıllardır nefes almamış gibi soluksuz kaldım. "Artık biliyorsun... gülümse yine bana!" diye konuştuğunda, salakça gülümsediğime yemin edebilirim. Gülmeye başladı ve ben ona öyle aptal gibi bakarken parmakları dudaklarımdaydı yine ve "hadi, başlıyor savaş!" dedi bana... Başlayan neydi bilmiyorum ama aklımda hala beni öpüşü vardı. * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD