Bölüm 21 Çaresizlik!

2371 Words
~~ 19 EYLÜL 2020~~ ~~BİRCE~~ Yaptı ya, yaptı! Hiç acımadan, hiç utanmadan, sıkılmadan, hiç düşünmeden bana tecavüz etti ya, tecavüz etti bana.. hemde benim bildiğim iki defa... hiç pişmanlık duymadan, en ufak bir insanlık belirtisi göstermeden, vicdanı hiç sızlamadan tam iki kez, arka arkaya tecavüz etti bana.. sapıkça, zalimce, tüm o pislik kokan şehvetiyle bana tecavüz etti ve ben ölmeyi dilerken, üçüncüsünde artık bayılmanın eşiğine geldim. Bilmiyorum ne oldu, bitti.. Yalvardım ona... "nolur yapma," diye çok yalvardım.. olurda merhamete gelirde bırakır beni diye çok dil döktüm. Duymuyordu ki beni.. sağırdı sanki.. görmüyordu ki beni.. gözleri kördü, nasıl korktuğumu, nasıl ürktüğümü görmüyordu ki. Gözlerimi açıp baktığında pis pis güldüğünü gördüm. O tam çıkaramadığı pantalonunun cebinden çıkardığı ince halat gibi bir şeyle, ellerimi bağladı ve ben daha nasıl yaptığını anlayamadan beni ters çevirdi. Tuttu az önce bağladığı ellerimi. Çırpınıyorum ama çok, çok güçlüydü. Hiçbir türlü engel olamıyordum ona. Çözdüğü ellerimi bu kez belimin ortasında birleştirdi ve bileklerimden bağladı. Bedenini iki yana açtığı ve artık çıplak kalan bacaklarımın arasına aldı, nasıl bir el hızı varsa beni soymayı da becerdi ben bağırırken ve artık oda yarı çıplakmış.Üzerime eğildiğinde, göğsünü sırtımda hissetiğimde anladım..o güçlü, kemikli parmaklarıyla baskı uyguladıığı çıplak kalan kalçalarımı kavradı ve sertçe iki yana açtı.. kalbim duracak gibi hissediyordum, çırpındıkça ben üzerime ağırlığını verdi ve bir an geldi "imdaat," diye öyle çok bağırdım ki boğazımın kanadığını hissettim. Nefes nefese kalmıştım ve korkumunda etkisiyle aniden gelen yeni buz gibi bir terleme, bütün bedenimi esir aldı. Saçlarıma asıldı... at kuyruğu yaptığım saçıma pençeleriyle asılmasıyla başım geriye gitti. Saç diplerim kopacak gibi sızlarken, sanki saç derim uyuşmaya başladı. Geriye doğru çekilmekten gerilen boyun kaslarımı garip bir tireme aldı. Canım çok yanıyordu. Artık dişlerim korkuyla birbirine vurmaya başlamıştı. "İnan bana seni burda öldürürüm, o çok seviştiğiniz eski kocanda ölünü bulur senin... kes sesini... böyle yapmakla kurtulacağını mı sanıyorsun?" diye tehtid savurdu.. keşke öldürseydi ya öldürseydi.. yine de bağırmaya çabalıyordum. Son bir umut, Alptekin gelecek ve beni kurtaracak diye, belki kapıdadır, gelmiştir sesimi duyarda beni kurtarır diye, tüm o tehtidlerine rağmen bağırıyordum can havliyle.. ama yok gelmedi, gelemedi her nereye gittiyse ve ben korkunun esiri gözlerimle hep o mutfak kapısına baktım... Ben hayatımda böyle bir acı hissetmedim, bilmiyorum, tanışmadım... anüsüme önce bir anda parmağını soktu ve daha çok bağırttı beni. Dizleriyle, diz arkalarıma bastırıyordu ve o parmağı, birken iki oldu... hissediyordum, sonum geliyordu.. dizlerimdeki baskıyı azaltırken, karnımdan tuttuğu gibi dizlerimin üstüne kaldırdı beni ve Allahım, yok böyle bir işkence... yok böyle bir acı... bir anda anüsüme soktu erkekliğini.. öyle sert, öyle acımasızdı ki öleceğim sandım. Ben çırpındıkça, o hızlanıyordu.. bıraktığı saçlarıma yeniden asıldı, kalçalarımın üstünde kasıklarını hissediyordum.. bir an durup ama içimdeki varlığını hala sürdürerek bana doğru daha bir eğilip, o iğrenç hırıltılı nefesiyle fısıldadı kulağıma. "Rahat dur! Belli ki kocan kıçından becermemiş seni, bana nasip oldu... daha çok canın yansın istemiyosan hareketsiz kal... kimbilir belki seninde hoşuna gider." Ölüyordum ya ölüyordum... çok canım yanıyordu ve gerçekten söylediği gibi ben çırpındıkça canımdan can çıkıyordu sanki.. yine de mücadele ediyordum, kurtulmaya çalışıyordum. Dizlerimin üstünde emeklemeye, ondan kopmaya çalışıyordum ama dayanma gücümde azalmaya başlamıştı.. ve o hala arkamdan içime girip çıkmaya devam ediyordu ve bir anda arkamdan çıktı.. ellerime, belimin ortasına sıcak sıvısını bırakırken, vahşi hayvanlar gibi sesler çıkarıyordu, iniltisi mutfağı dolduruyordu. Gözlerimde yaşlar birbirini kovalıyor, birbiriyle yarış ediyordu sanki... ve durmadı pislik, aşşağılık sapık herif... yaklaşık beş dakika sonra yine başladı ve bu defa daha da sert bir hamleyle anüsüme soktu o taş gibi erkekliğini.. canım öylesine yandı ki, yüreğimden kopan bir feryat tüm mutfağı doldurdu. İlkine göre çok daha sert, daha da acımasız ve daha da hızlanmıştı.. o bana, içime girip çıktıkça, bedenime hızla çarpıyor, çarpa etkisiyle sallanan, titreyen kalçalarım onu daha da tahrik ediyordu. Öyle hızlanmıştı ki bağırmaya gücüm kalmamıştı ve hayvanlar gibi böğürürken, çıktı nihayet içimden ve beni hızla sırt üstü yatırdı. O iğrenç erkekliğini ağzıma sokmaya çabaladı... direndim.. açmadım ağzımı ve bu defa boşalırken, yüzüme, gözlerime ve göğüs arama bıraktı o pislik sıvısını... ve yetmedi... yeniden üçüncüye çevirdi beni.. artık karşı koyamıyordum.. yine aynı pozisyona soktu beni ve anüsüme girdi yine... ve ben son kalan gücümüde kaybettim.. gözlerim hala kapıdaydı, susmuştum, kusacak gibiydim... buğulanmış gözlerimle kapıya bakarken içimin çekildiğini hissediyordum.. bayıldım sonunda.. yani bayılmışım.. işini bitirdi mi bitirmedi mi hiç bilmiyorum.. Şimdi, tanımadığım başka bir adamın, patronunun yanıma gelmesini bekliyorum. Şerefsiz sapık pislik, benim baygın bedenimi yıkamış, kendi pisliğini zorla bana yutturmaya çalışırken, ben deli gibi çırpındıkça o iğrenç sıvısı yüzüme, gözlerime, saçlarıma ve bedenime bulaşmıştı. İzlerini yok etmeye çalışmış. Arkamı hissetmiyorum, bir şey mi sürdü, sıktı... sanki uyuşmuş gibi ama içim... ah o içim... Bedenime dokunmadı, hiç bir yerimde ne bir ısırma, ne bir emme ne de bir sıkma, sıkıştırma izi yok ama içim sanki parçalanmış gibi çok acıyor.Sadece attığı o tokatlarla patlamış olan dudaklarım ve tahminimce o iple bağladığı bilekllerimde izler var. Onun haricinde son birkaç dakikadır artık iyiden iyiye hissetmeye başladığım dehşet bir ağrım var.. Ellerimden ve ayaklarımdan beni bağladığı bu yatakta şimdi diğerinin gelip bana tecavüz etmesini bekliyorum. Şu an çok hissizim... dumura uğramış gibiyim, sanki duygularım benden sökülüp alındı. Sadece nefret var... sadece beni için için yiyen, yok eden nefret var kalbimde ve o nefretimin sahibi, tek sahibi Alptekin... onu gördüğüm yerde öldürmeye yeminliyim.. inanmıştım, güvenmiştim ona..o, beni korur diye düşündüm hep.. ama yok, yanılmışım... artık ona inanmıyorum.. artık, kimseye ne inanıyorum, ne de güveniyorum... * * * ~~10 OCAK 2018~~ ~~ALPTEKİN~~ Ömerli'ye gitmedik tabiiki. Sapanca da bir göl evine gittik. Dışarının soğuğuna inat, kütük evin içine girer girmez sıcak bir hava karşıladı bizi. Üzerimizdeki kalın paltoları çıkartıp, koltuklara yerleştiğimizde derin bir nefes aldı. "Bak burda sana anlatacaklarım, aynı zamanda senin geleceğini belirleyecek. Duyacakların hiç hoşuna gitmeyecek ama şunu bilki sende bu işe kenarından, kıyısından bulaşmış durumdasın ve istesende bu işin içinden çıkamazsın." dedi bir solukta. Hiçbir şey anlamıyordum ama yine de sessiz kalmayı başarabildim. Hayatım yeterince zordu, bundan daha fazla ne olabilirdi ki? "Karın Nilay Tan," dedi ve sustu. Bir an ne tepki vereceğime dair yüzüme baktı ve ben aslında adını duyduğum anda yine, yeniden gerilmeye başlamıştım. "Karın bir uyuşturucu baronunun sevgilisiydi Teko!" dediği an, karşımdaki kahverengi deri geniş koltukta oturup, hala ne tepki vereceğimi bekleyen adamın yüzüne öylece boş boş baktım bir an ve sonra garip bir gülme aldı beni. Başımı sağa sola sallarken yere bakıyordum. Bildiğim saçma sapan gülüyordum. "Biliyorum, inanasın gelmiyor belki de geliyordur... abinle seni aldatan bir kadın, başkasıyla niye olmasın ki değil mi evlat?" O sesindeki gizlemeye çalıştığı acıma duygusu var ya işte o pimimi çeken şey oldu. Delirdim, çıldırdım... öyle çok bağırdım ki, öyle çok feryat ettim ki, o koca adam oturduğu o koltuktan fırlayıp, kasılan bedenime bastırmaya, kendi kafama şiddetle, hızla vuran ellerimi tutmaya çalıştı. İçimde biriktirdiğim ne varsa acı dolu, utanç dolu, nefret dolu bir çığlık oldu, ciğerlerimden kopan gelen, ağzımdan patlayan bir feryat oldu.. tutamadı beni o adam ve birlikte yere yığıldık.. yüz üstü yerdeydim ve beni ters kelepçe yaptı... titriyordu bütün bedenim ve yanağım yerle buluşmuşken, gözyaşlarım zemini ıslatıyordu.. beynime kurşun sıksınlar, beni öldürsünler istiyordum. Bu ihanetle, bu utançla nasıl yaşanırdı ki? Dayanamıyordum artık, kaldıramıyordum. Başımı yere vurmaya başladım.. kafamı kaldırıp kaldırp yere hızla vuruyordum. Tuttu başımı. "Abi yap bana bir iyilik! Sık kafama şurda, sonra göm beni bir yere... yap şunu abi.. yap kurtar beni bu ölüm gibi utançtan... Allah'ın, dinin, kitabın varsa öldür beni... kurtar bu azaptan!" ~~RÜSTEM ABİ~~ Hay kafama sıçayım be! Gencecik bir çocuğa böyle şey böyle bir anda söylenir mi? Aklım nerdeydi acaba? Bu olay artık kafamı öylesine yoruyor, üzerimdeki baskı her geçen gün öyle çok artıyor ki düşünemedim işte. Yırtık dondan fırlayan şey gibi çocuğa söyleyiverdim bir anda işte. Emekli olmanın zamanı geliyor aslında. Bu işte bitsin, yüzümüzün akıyla çıkalım şu işin içinden, vereceğim vallahi o emeklilik dilekçesini, Yetti be artık, gerçekten yetti. Başını kucağıma aldım. O sessiz sessiz ağlarken, gözlerinden sızan yaşlar pantalonumu ıslatıyordu. O kahverengi saçlarını okşuyordum. Biliyordum, bu bir süre sonra onu sakinleştirecekti. Öğrendiği bu yeni bilgiye tepki olarak ortaya çıkan ve bedenine yapışıp kalan şu titremesi azalmaya başlamış olsada hala devam ediyordu. Onun yaşlarında bir oğlum vardı ve sanki şu an başı kucağımda böyle bitmiş, tükenmiş olarak yatan bu çocuk sanki benim oğlumdu. Öyle hissettiriyordu bana. Üzgündüm, kızgındım... hem kendime hemde bu çocuğa o kötülüğü yapanlara ama yinede profesyonelliği elden bırakamazdım. İnsanda olsam, çok şeye şahit olmuş olsamda yerimi, taşıdığım kimliğimi unutamazdım, unutamazdım da bu çocuk beni çok etkiliyordu. Farkındaydım, söylediği gibi o utancın ateşinde yanıyordu, kavruluyordu.. uzun zamandır bu çocığu izliyorduk ve aslında daha onunla iletişime geçmeden ona sempati duymaya başlamıştım. İşinde gücünde olduğunu anlamıştık artık ama işte o sahip oldukları mandra yok mu, hiç farkında değildi Ortadoğu'dan, Asya'dan gelen mallar için onun mandrası, tırları kulanılıyordu. Biliyorduk ve işin başındaki adamın açık vermesi için buna göz yumuyorduk. Birkaç kez yakalamanın eşiğine geldik ama her seferinde kaçıp kurtulmayı başardı şerefsiz. Karısının babası eski nüfuslu bir iş adamıydı ve antika meraklısıydı. Dünyanın çeşitli yerlerindeki müzayedeleri takip ediyor, bu işin ciddi anlamda ticaretini yapıyor, güzel de paralar kazanıyordu. Adamın yamuğu yumuğu yoktu. Her şeyi kitabına uygun yapıyordu ve biz işte o uyuşturucu baronuna bu adamın sayesinde ulaşabildik. Telefon dinlemelerine takılmıştı adamın baronla görüşmeleri. Ortak noktaları her ikisininde antikaya olan merakları ve bu işin ticaretini yapıyor olmalarıydı. Sonrasında adam, bu baronu evine davet etti. Sanırım kızıylada tanışmaları bu vesileyle oldu. Dinliyorduk, izliyorduk ve çok geçmeden Nilay ile bu baron arasında aşk sözcükleri havada uçuşmaya başladı. Sanırım 2015 ylının son aylarıydı. Adamla kadın ciddi ciddi aşk yaşıyolardı, buluşuyorlardı.. bazen bir yatta, bazen farklı farklı evlerde ve biz sürekli takipteydik. Saatlerce dinleme, gözetleme, resimleme, videoya çekme... binlerce saat.. ve sonunda bir gün adam bombayı patlattı. Türkiye'ye olta atmak istiyordu.. iş bağlantıları çok iyiydi.. sadece bir iki yıl sürecek bu işte gelen malların sevkiyatını yapacak bir yer arıyordu ve bu çocuğun mandrası, tırları bu iş için biçilmiş kaftandı ama nasıl olacaktı? Şirketler, mandra ve kendi ürünlerini Ortadoğu'ya pazarlayan bu insanlar, her işlerini yasal okarak yapıyırlardı ve bu işe nasıl sokulacaklardı. Tek çözüm kaleyi içerden feth etmekti. Bunun içinde kulanışlı aptal Atakan Tan çok müsaitti. Nilay Tan'ı bu konuda baronun ikna etmesi biraz zaman aldı ama sonunda başardı. Nilay'ı Atakan'ı önce baştan çıkarmaya, kendisine aşık etmeye ve sonrasında bu işlere bulaştırmaya ikna etti. Bir dinlemede şerefsizin kadına, "sen kolay mı sanıyorsun böyle bir şeyi senden istemeyi, gel birde bana sor... o kocan olacak aptalla olmana zaten zor katlanıyorum, şimdi bir de onun abisiyle birlikte olmanı istemek ölüm aslında bana bebeğim. Ama buna mecburuz. Suya sabuna dokunmadan ancak böyle halledebiliriz. Atakan aptalınada biraz para koklattık mı gerisi kolay. Kendi birkaç güvenilir adamımı da içeri soktuk mu, işler daha kolay ilerler. Atakan'a gönderilen malların miktarını hiçbir zaman net olarak söylemeyeceğiz.. neyi ne kadar çok bilirse bizden o kadar çok para talep eder. Sende dersin işte kocanla evlilikten sıkıldığını, onu çok istediğini, kaçıp gidebilmek için paraya ihtiyaç olduğunu, benimlede bir şekilde yolunun kesiştiğini ve en kısa zamanda çok paraya kavuşacağınızı, böyleliklede kaçıp gitmek için çok fazla beklemek zorunda kalmayacağınızı söyle o aptala... bitir şu işi aşkım... sonrada ver elini dünya turu.. hayatı yaşsmak nasıl güzel bir şeymiş, birlikte göreceğiz," demişti ve biz ağzı açık ayran torbası gibi dinlemiştik tüm bu o çok güvenli sandıkları hatlarından onları. Ve o Nilay... az uğraşmadı şimdi kucağımda başıyla iyice sessizliğe gömülen bu çocuğun abisiyle. Adamın dikkatini çekmek için neler yaptığını biz biliyorduk. Kadın memurlarım nerdeyse her gittiği mekanda, farklı farklı tiplerde peşindeydi. Bazen kuaförde bir müşteri, bazen avmlerde güvenlik görevlileri yada tezgahtar, o nerdeyse elemanlar hep peşindeydi. Atakan'ında telefonları dinlemeye alındı.. her şeyden haberimiz vardı. Adam çok direndi başlarda. Nilay'ı tehtid bile etti ve ben o zamanlar, "aferin evlat... sakın düşme bu tuzağa,"diyordum ama beri yandan düşmesi de gerekiyordu. Çok pis bir çekişkiydi bu. İşin en başında gidip konuşsak mı diye çok düşündük.. çekip bir kenara durumu anlatsak mı diye beyin fırtınası çok yaptık ama yukardakiler buna izin vermiyordu. Az çok tahminlerimiz vardı ama susuyorduk işte. Bu işte çıkar çatışmaları devreye girmişti. Birileri bu adamın canını yakmak istiyor, bu ülkede başlayacak olan varlığına katlanamıyordu. İzin çıkmamıştı bu herife ne hikmetse.. ve adamda başka yolları deniyordu. İşte armut piş, ağzıma düş diye buna derdim ben. Nilay, sonunda kendisine aşık ettiği Atakan'a tıpkı adamın söylediği gibi üç ay sonra barondan söz etmeye başladı. Hatta işin içeriğini de değiştirdiler. Sözde kaçak ilaç sokacaklardı ülkeye ve karaborsada satılacaktı. Ne hinlik ama? Atakan başta beklediğimiz gibi karşı çıktı ama Nilay, o tatlı diliyle birazda duygu sömürüsüyle çok geçmeden Atakan'ı ikna etmeyi başardı. "Canım, insanlarda biraz fazla para verip, ihtiyaçları olan ilaca kavuşuyorlar. Yazık değil mi? İlaçsız kalmak ne demek aşkım, düşünsene bir?" Tam bir salak aşık olunca insan neler yapmaz ki? Canlı kanlı görüyorduk işte. Bu arada Alptekin'i de tamamen inşaat işlerine yönlendirmişler, mandradan, depolardan, tırlardan uzaklaştırmayı başarmışlardı. İşler başlamıştı ve biz ne zaman tırlara, mandraya baskın yapacak olursak, yukardan gelen bir emirle geri püskürtülüyorduk. İyice huylanmaya başladık. Hani bu adamın bu ülkede iş tutmasına izin verilmeyecekti? Mallar gözümüzün içine baka baka tırlarla, batı sınır kapılarından geçip gidiyordu. Şaşkındık. Sonradan yapılan açıklamada buna adamın kendini güvende hissetmesi ve ülkeye giriş yapmasını bekledikleri için izin verildiği açıklaması yapıldı. Eh buda mantıklı geldi ama bu işe çok emek harcarken, o herifi enseleyemiyor olmak çok zordu. Emir kuluydum ve ne söyleniyorsa onu yapıyorduk. İşin içinde İnterpolde vardı ve koordineli bir şekilde çalışılıyordu. Nihayet 2017'de izin çıktığında Nilay'ın bekllenmedik ölümüyle her şey arap saçına döndü. Adam bildiğim delirdi. Atakan perişandı ve vicdan azabı çekiyordu. Hem kardeşine karşı hemde bulaştıkları işin gerçek içeriğini çakmıştı. Sözde bir trafik kazasıyla çok geçmeden oda ortadan kaldırıldı ama işler tıkırında devam ediyor hala. Adamın içerde çok güçlü adamları var ve onlar işi Atakan'sız devam ettiriyorlar. Yukardan emir geldi. "Önce işi sekteye uğratın, sonra adam ülkeye giriş yaptığı anda enseleyin," emri geldi, geldi de adam gelmiyor ki. Adamın ülkeye sokulması için bir şey yapmak lazım ama ne olduğunu bulamıyoruz. Burda artık devreye Alptekin'i sokuyoruz. Adam, Nilay'ın ölümünden dolayı biraz Alptekin'i suçluyor. Nilay ölmeden önce çok yakın bir dostuyla konuşmasını dinlemiştik. Kadını gerçekten çok seviyordu ve nerdeyse ütopik hayalleri vardı ve bu hayallerin içinde bebeğe yer yoktu ama Nilay, bebek istediğini çocuğun babasınında o adam olmasını defalarca adama söylemişti ama herifin o taraklarda bezi yoktu. Nilay'da Alptekin'den hamile kalmayı başarmıştı ve doğumda ölmesiyle, Alptekin adamın bir numaralı düşmanı olmuştu ve bileniyordu gördüğümüz kadarıyla Alptekin'e. Şimdi bu gerçekleri bu çocuğa anlatacağım, anlatacağımda ne olacak, bu duyacaklarını nasıl kaldıracak? İşte bilemediğim, aslında tahmin ettiğim şey ne olacak? Offff! Bitsin artık bu iş ve herkes yoluna gitsin! * * * * *

Read on the App

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD