+18 Yetişkin Içerik Satenler, danteller, loş bir ışık… Odayı aydınlatan tek şey pencereden içeri vuran ay ışığıydı. Gecenin ilerleyen bir saatiydi. Sessizlik, geceye perde gibi inmişti adeta. Yatakta uzanan genç kız, gözlerini bacaklarında gezinen sıcak elin temasıyla araladığında ne olduğundan çok da emin değildi. Saten çarşafın üzerinde kıvrılan bedeninde ince dantel çamaşırlarından başka hiçbir şey yoktu. Adam, hiç acele etmeden önce gerdanına, sonra göğsüne eğilip sıcak nefesinin tenine yayılmasına neden olduğunda beklenti ve hazla içini çekti. Dudakları dantellerin üzerinden göğsüyle buluşurken elleri de bacaklarının arasına kaydığında zevkle titredi. Adama karşılık vermek için hiçbir harekette bulunmuyor ama bu dokunuşlardan da asla rahatsız olmuyordu. Nefesi sıklaşırken onun kendisine daha çok dokunmasını, öpmesini hatta sarılmasını istiyor, arzudan titreyen bedenine söz geçiremiyordu. Göğsünün tekini çamaşırının üzerinden yalayan adam, kabaran göğüs ucunu dudaklarının arasına alıp sıkıştırırken “Akasya,” diye fısıldadı. Kız karşılık olarak sonunda ellerini adamın saçlarına götürüp “Toprak,” diye inledi. Hemen sonra odayı dolduran gürültülü müzik sesinin etkisiyle neredeyse sıçrayarak kendine geldi. Çalan telefonuna anlamsız bakışlar atarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Rüya görmüştü. Fazlasıyla canlı, erotik olan bu rüyada Toprak’la sevişiyordu. Nikahlı olduğu ama nikah haricinde bir kez bile bir araya gelmediği kocasıyla hem de... Daha önce hiç kimse ile öpüşmemiş, el ele bile tutuşmamış biriydi. Zaman değişse de böyle şeyler hala buralarda hoş karşılanmazdı. Evlendikten sonra da değişen bir şey olmamıştı. Çünkü kocası nikah kıyılır kıyılmaz yüzüne bile bakmadan İstanbul'daki şaşalı hayatına geri dönmüştü. O dağ başında unutulmaya bırakılmış bir eşti. Akasya kocasıyla ilgili saçma sapan rüyalar görürken kocasının adını dahi unuttuğuna emindi.
“Artık istediğin davayı açabilirsin.” Yüzündeki gülüş kaybolurken kaşlarım çatıldı. Buz gibi bakışları üst üste olan bedenlerimizin üstünde dolaşıp alaycı bir şekilde yarım bir gülüş attı. “Dava dosyasına bacaklarını istekle açtığını eklemeyi unutma!” "Seni tanıdığım güne lanet olsun Bedir Bicanlı!"
+18 yaş ve üstü için uygundur. *** Kuma olmamak için sevdiği adama tüm aşiretin önünde iftira attı. *** “Elimi çekeceğim ama bağırma.” Başımı salladım. Elini çekmesiyle “sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye çıkıştım. “Bakmaya geldim,” dedi içki kokan nefesiyle. “Anlamadım, neye?” “Gecesine bilmem kaç milyon ödediğim ilk kadınsın. Tabi ki değip değmediğini kontrol edeceğim!" Beni bileğimden tutup kendine çekmesiyle dudaklarıma yapışması bir oldu. “Tadın da güzel,” dedi arsız bir sesle. “Seni hep kendime mi saklasam?” Bir kez daha dudaklarımı ele geçirdi. “Yarın geceye iyi hazırlan Hatice. Sana düğün gecesi öyle şeyler yapacağım ki tüm Urfa sonunda duyacak.”
YAZAR LAFLAR KRALİÇESİ DİĞER KİTAPLARIM UNUTULAN EŞ, AŞK GECELERİ, HÜKÜM, MÜHÜR, KEHRİBAR, TEHLİKELİ
Yetişkin İçerik+18 Unutulan Eş kitabından Toprak'ın oğlu Selim ve Hüküm kitabından Ezman'ın kızı Kardelen'in hikâyesidir. Elimin altındaki yumuşak dokunun ne olduğunu anlamak istercesine yeniden okşadım. Gözlerimi araladım. Kardelen, yanımda sere serpe uzanmış, mışıl mışıl uyuyordu. Elim oraya aitmiş gibi kalçasını kavramıştı. Bir bacağını bacağımın üzerine atmış, bir eli yanağında ve yastığa dağılmış o uzun dalgalı saçlarıyla akıl oynatacak kadar baştan çıkarıcı görünüyordu. Ne diyordum ben! “Siktir!” Elimi ateşe değmişçesine bir hızla çektim. Bir an zihnimde, dudaklarına yapışırken gömleğinin düğmelerini çözdüğüm bir sahne canlandı. Her limanda birini siktiğim yetmemiş, yasaklı bölgeye mi girmiştim? “Siktir!” dedim yeniden. Bir hızla üzerimizi kontrol ettim. Ben de sadece şort vardı. Neyse ki Kardelen yeterince giyinik görünüyordu. Sıyrılıp açığa çıkan kalçasını saymazsam eğer… Mavi gözlerini aralayıp yüzüme bakınca sesim düşündüğümden sert çıktı. “Napıyorsun kızım sen yanımda! Koca evde yatacak yer mi kalmadı?” Sesimi duyunca yok olmak ister gibi yatağın içine biraz daha gömüldü. Bense hızla yataktan çıkarken ayağım nevresime takılınca bir an sendeledim. Aynı düğme sahnesi zihnimde bir tur daha döndü. Hay böyle işi sikeyim! Ben kalkınca o da hızla yataktan çıktı. Temiz görünen çarşafla rahat bir nefes aldım. “Dün gece,” diye söze başladığı sırada kendime gelmeye çalışarak bakışlarımı yüzüne diktim. “Umarım dün gece yanlış anlamalara sebep olacak bir şey yapmamışımdır,” dedim hemen. Bakışlarını ayak uçlarına indirip sustu. Yatak temizdi ve sanırım en fazla öpmeye yeltenmiştim. “Ben,” dedi ama devamını getirmedi. Alt dudağını ıslatıp dudaklarını gözlerime sokarken o dudakları öpseydim, siktiğimin ilaçları bile hafızamdan silemezdi diye düşündüm. Panik olmuştum. Kardelen demek başbelası demekti benim için. “Yaptıysam da unut gitsin, tamam mı?” “Haklısın,” dedi bir süre durakladıktan sonra. “Hatırlanmaya değmez.” Demek ki önemli bir şey olmamıştı. Rahat bir nefes aldım. Yine de emin olmak adına sordum. “Seni üzecek bir şey mi yaptım?” diye sordum dikkatli bir sesle. “Sen artık beni üzecek hiçbir şey yapamazsın!”
Unutulan Eş hikayesindeki Asuman ve Berkan'ın Hikayesi ASUMAN Bir kız bara girer ve... Yıllar önce bu isimde bir kitap okumuştum. Barın kapısından içeriye girerken ben olsam cümleyi şu şekilde tamamlarım diye düşündüm. Bir kız bara girer ve tüm yavşaklar ona döner. Kendi kendime kıkırdadım. Çivisi çıkmış, pardon! Çivisi, bile isteye sökülmüş bu dünyanın en basit kurallarından biriydi artık bu! Bir kız bara yalnız giriyorsa sikilmek istiyordur. Nokta! Erkek kafasının bu şekilde düşündüğünü bilmek mide bulandırıcı olsa da gerçek buydu. Oysa ben şu an sadece içmek istiyordum. En yakın arkadaşımın düğününün şerefine canım kadeh kaldırmak istiyordu. O balayına doğru güzel bir uçuş yaparken kalakaldığım yalnızlığı kutlamak istiyordum. İki ay içinde üç düğün! Derdi neydi bunların? Önce Helin, sonra Sinem en sonunda da Firuze! İkinci içkiyi istedim barmenden. O sırada yanıma biri geldi. “Merhaba güzellik. Takılmak ister misin?” “Hayır,” dedim direkt. “Geldiğinden beri gözlerimi senden alamıyorum. Aletimi ayağa diktin. İkimiz de istediğimizi alırdık,” dedi vücudumu süzerek. Pantolonunun üstünden aletini avuçladım. Beklemediği hareketim şaşırtmasına neden olmuştu. “Seni bilmem ama ben istediğimi alamazdım,” dedim o şaşkın şaşkın yüzüme bakarken. Dudaklarımı öne doğru büzerek yüzüne yaklaştım. “Çünkü çok küçük!” Adam geldiği hızla ortadan kayboldu. Ben de rahat bir şekilde içkimi yudumladım. “Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?” Duyduğum tanıdık ses sırtımı dikleştirmeme, tırnaklarımı çıkarmama neden oldu. Sikerler böyle işi! Her yerde bitmek zorunda mıydı? Bu gece yeteri kadar maruz kalmıştım gereksiz varlığına. “Güzelliğine kapılıp gidenleri parmağında oynatmaya bayılıyorsun.” “Siktir git Berkan.” Yine ne istiyordu? Hiç vazgeçmeyecek miydi? Aradan neredeyse iki yıl geçmişti. Fakat bir sarmaşık gibi etrafımı saran Berkan’dan kurtulmam lanet olsun ki mümkün olmuyordu. “Beraber gidiyoruz,” diyerek masaya bir deste para bırakıp beni çekiştirmeye başladı. Ne kadar kurtulmaya çalışsam da mümkün olmuyordu. Hadi ama herif bir doksan boyunda ve kalıplıydı. “Bırak beni be!” diye bağırdım. Elimi savurmasıyla kısa bir an dengem şaştı. “Kimseyle yatmayacaksın,” dedi kükreyerek. “İzin vermiyorum lan.” Göğsünden ittirdim. “Sen kimsin be! Kimsin! Hayatımın içine sıçtın hala karşıma çıkıyorsun. Kimle istersem onla yatarım, sen de bir bok yapamazsın. Sana hesap vermiyorum ben.” “Bebeği aldırmasaydın, şimdi aileydik. Ama sen kendini siktirmeye o kadar meraklısın ki hamilelik fikrinden nefret ettin.” Suçlaması karşısında hiçbir şey demedim. Çünkü Berkan neyi istiyorsa onu düşünebilirdi. Çünkü onu umursadığım zamanlar bitmiş, köprünün altından çok sular akmıştı. Berkan’ın cehenneme kadar yolu vardı. “Sen o kadar bencil bir adamsın ki bu bencillik gözlerini kör ediyor. İki yıl önce de böyleydi, şimdi de öyle. Ne halin varsa gör. Benden uzak dur.” “Bana acı çektirmek hoşuna gidiyor değil mi? Ama sana bir haber vereyim, şu saatten sonra sikimde değilsin!” “Sikinde değilsem ne demeye alacaklı gibi götümde dolanıp duruyorsun? Defol git hayatını yaşa!” Ona arkamı dönüp sinirle yürümeye başladım. En başında da beni suçlamıştı şimdi de. Kendisi sütten çıkma ak kaşıktı sanki. Kolumdan çekmesiyle dudaklarıma yapışması bir oldu.
EKİM AYI SÜPERNOVA BİRİNCİSİ +18 sahneler içermektedir. Yetişkin içeriklidir. “Evlenelim,” dedi Cengaver. Şaşkın bir şekilde bakışlarımı yüzüne çevirdim. Dalga mı geçiyordu benimle? Salak salak yüzüne bakarken Cengaver derin bir nefes alıp devam etti. “Senin kalbin mühürlü, benim kalbim mühürlü. Kimse öğrenmez gerçeği. Ben çocuğunu çocuğum bilirim Dilem. Babalık yaparım ona.” Beni daha ne kadar şaşırtabilirdi bilmiyorum. Teklifin hızına mı şaşırayım, hamile olduğum gerçeğini bilerek teklif ettiğine mi bilemedim. Bana değil çocuğuma talipti sanki. Kendine bir eş değil, bir çocuk istiyor gibiydi. Koca değil baba olmak istiyordu.
“Güvende olmadan rahatça bir uyku çekebileceğimi mi sanıyorsun?” “Rahatça uyuyabileceğini kim söyledi? Ben nasıl rahat uyumayacaksam sen de uyuma. Bir gözün açık olsun.” “Benden korktuğunu bu kadar belli etme,” dedim gülerek. “Senden korkan kim?” derken sesi oldukça sert çıkmıştı. “Peşinde bir ordu var farkında mısın?” “Ben de onu anlamıyorum zaten. Beni yakaladın. Ne diye ortaya almıyorsunuz ki? Hedefiniz bu değil mi?” Masanın arkasından çıkıp üzerime doğru geldi. Akşamdan beri benim ona yaptığım gibi o da beni etkisi altına almaya çalışıyordu. Onunla başka şartlar altında tanışmayı dilerdim. En azından bir düşman değil de dost olabilirdi. İşte o zaman üzerinde tüm hünerlerimi kullanmaktan çekinmezdim. Karşıma geçti, yüz yüzeydik. Hatta gereğinden fazlaca yakındık. Boğazıma takılan nefesimi vermeye çekindim. “Sen benimsin,” dedi. “Seni kimseyle paylaşmaya niyetim yok.” Kelimelerle dans mı ediyordu yoksa beni etkilemeye mı çalışıyordu anlayamadım. Eğer ikincisiyse başarılı olduğunu söyleyebilirdim. İnsanın düşmanı da bu kadar yakışıklı olmamalıydı be!
AŞK APTALLIKTIR hikayesi Yalnızlığın rengi finalinden sonraki bölümlerdedir. 19 yaşında genç bir kız olarak adım atmıştı demir parmaklıklar ardına. 11 yıl sonra çıktığında kendi gibi dünyada değişmişti. Hazan artık 19 yaşında üniversite öğrencisi bir genç kız değil, 30 yaşında yorgun bir kadındı. Gidecek tek bir yeri, sığınacak kimsesi yoktu.. Sonu belli olmayan bir yolun tam ortasındaydı şimdi. Ve yalnız! Yalnızlığın Rengi ismi gibi Hazan rengi olabilir miydi? Sonbahar gibi... Sararmış ve dalından uçup giden yaprak gibi...
Her aşk kendi sınavıyla cebelleşir. Devran ve Hüzün... Onların yolu bir bar kapısında kesişti. Kader hiç ummadıkları anda, hiç ummadıkları bir yerde onları bir araya getirdi. Hayatın karşısında yeteri kadar kırılan kalpleri yeni bir serzenişi daha kaldırabilecek miydi? Hüzün'ün korumak istediği kalbi, Devran'ın hayatını karmaşalar içine sürükleyen sırları vardı. Pis bir barın üst katında sahip olduğu kızın hayatının bilmecesi olacağını hiç hesaplamamıştı. Sırlar ortaya çıktıkça değişen hayatlara, her aşkın kendi içinde verdiği savaşlara şahit olacaksınız. "Sana sahip olmak hayatımda yaptığım tek doğruydu. Söylemesi biraz tuhaf olsa da, hayatım boyunca satın aldığım en güzel hediyesin." "Sen benim başıma gelen en güzel yanlıştın. Seni Seviyorum Devran... Mutluluk benim için senin dudaklarının arasında ve sen bu gece sadece beni sevdiğini fısılda..."