bc

Deniz Kızı

book_age16+
268
FOLLOW
1.1K
READ
badboy
goodgirl
doctor
drama
mystery
first love
teacher
professor
like
intro-logo
Blurb

Deniz kızı ne senin denizinde ne de senin göğünde soluklanamaz Gökdeniz. Ben kendi karanlığımda, kendi serin sularımda, yalnızlığıma mahkumdum. Senin uzattığın eli tutamazdım çünkü ben bana uzatılan başka bir eli tuttuğumda yukarı değil tam aksi dibe çekilmiş, boğulmuştum. Deniz kızları boğulur muydu? Boğuluyormuş demek ki. Ben bunu da yaşamış, bir imkansızın içinde kulaç atmaya devam etmiştim.

-Belki şimdi tüm bunlarla seni yüzleştirdiğim için bana kızıyorsun bilmiyorum ama bunu yapmamın sebebi kimsenin senin önüne kalkan olmasını istemediğini bildiğimden. O yüzden kardeşlerin gibi gördüğün insanlardan bile saklıyorsun her şeyi çünkü onlar senin önünde, sana siper olmaya çalışıyorlar ama senin istediğin bu değil. Senin istediğin sadece yanında duran birilerinin olması, bunu biliyorum güzelim. Sen sadece sana destek olacak birilerini istiyorsun.

Birisi vardı; Gök'ü nefes, Deniz'i can olmaya ant içmişti bu kadın için.

Hafızasını kaybeden ve her hatırladığı anıyla daha da dibe batan bir kadın. Yeri geldiğinde o dipte boğuldu ama nefes almasını da öğrendi. Acı dolu geçmişi peşini bırakmazken, hatırladıkça unutmak istediklerini tekrar yaşadı. Yaşadıkça öldü, öldükçe herkese inat dirildi. Kalbine saplanan tüm bıçakları kendi çıkardı tek tek. Ve o yaralarını kendi sarmasını öğrendi.

chap-preview
Free preview
1.Bölüm
BAŞLAMA TARİHİ:21/11/21 "Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmektir." Albert Einstein Boşluk. Kocaman,derin bir çukur gibi ama karanlık değil. Bembeyaz bir çukur. Düşünce yok hayal etmek yok... Önceden her acımda hayallerime sığınır,kurduğum küçük dünyamda nefes alırdım biraz olsun. Fakat şimdi o dünyamda yok. Hayal kuramıyorum. Beynimde istediğim şeyleri düşünememek o kadar acı verici ki... Hislerimi de kaybediyorum her geçen gün. Sadece göğsümün ortasında bir yangın var. Tek hissettiğim bu. Ne üzüntü ne mutluluk... Olduğu yeri kavuran bir acıdan ibaret. Nedenini bilmediğim... Hiçbir şey hatırlamıyorum. Adımı bile. Ben kimim,neden buradayım? Zihnimi yokluyorum fakat koca bir boşluktan başka sonuca varamıyordum. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Aynada ki görüntüm bile bana yabancıydı. Bu kahverengi gözler,bu beyaz ten kimindi? Benim. Ama ben kimim? Üzerimde bulunan uzun tülden yapılma beyaz elbiseye daldı bakışlarım. Her gün gördüğüm yansımadan başka bir şey değildim. Adımlarım beyaz kapaklı giyinme dolabına doğru yönelirken yavaşça kapağını açtım. Üzerimdeki beyaz elbisenin onlarca kopyası.Ne başka bir renk ne başka bir model... Umutsuzca gözlerim elbiselerin üzerinde gezinirken sertçe dolabın kapağını kapattım. Bulunduğum yerden yavaş adımlarla odanın dış kapsısına ilerledim. Kapıya ulaştığımda elim bir süre havada kaldı. Yavaşça yutkunurken hareket ederek kapıyı açtım ve dışarıya adımladım. Her gün görmeye alışık olduğum küçük odamdan çıkarken başka bir odaya ulaştım. Her yer gözümün alabildiğine camdandı. Tıpkı camdan bir fanus gibi. Dışarısı ise bembeyaz sis... Burada hava hep böyleydi. Milyonlarca insan hapsolmuş gibi yaşıyorduk bu yerde. Sanki bir ülkenin etrafı uzun camdan duvarlarla çevrilmiş gibiydi. Ve kimse garip karşılamıyordu bu durumu. Her şey çok normalmiş gibi... Belki de her şey çok normaldi aslında. Belki tek anormal bendim. Uyum sağlayamayan... Dışarıyı sisten dolayı hiç görememiştim. Haftalar,aylar hatta belki de yıllardır buradaydım... Gece gündüz,saat,dakika diye kavramlar yoktu. Burada zaman yoktu. Zamansız bir camdan ülkede tutsaktım. Ama buna itiraz edecek gücüm bile yoktu. Yaşımı bilmiyorum fakat bedenim genç yaşta olduğumu düşündürüyor. Ancak ruhum için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ruhumu ayakta tutan tek şey bedenimdi sanırım. Yıkık,dökük, darmadağan ruhumu bir türlü iyileştiremiyordum. İyileştirmek istediğim ise meçhul. Büyük, saydam camlarla çevrili alana geldiğimde boş bulduğum banklardan birine oturdum. Burada yaşayan herkesin kendine ait bir odası vardı. Herkesin bembeyaz giysileri üzerindeydi yine. Tek renk beyaz. Her yerde her şey... İş yok,okul yok... Günün tamamı oturmak,konuşmak ve oyun oynamaktan ibaretti burada. Bu huzursuz ediciydi sanırım. Ama benim için değil. Ne mutluydum ne de hüzünlü. İyiydim işte. Sanırım... Tek sıkıntım göğsümün tam ortasında yanan ve bir türlü sönmeyen ateş. Yanıma oturan kişiyle dikkatim dağıldı. Kafamı çevirdiğimde gelenin küçük Kardelen olduğunu gördüm. İfadesizdi. Tıpkı burada ki diğer herkes gibi. Ellerini iki yanına koyarken henüz yere ulaşmayan ayaklarını bir ileri bir geri sallıyordu. Yüzünü bana çevirmiş dikkatle bakarken ilk konuşan o oldu. -İyisin. Kısa süren sessizlikten sonra cevap verdim. -Evet. Öyleyim. Kafasını onaylamazcasına iki yana sallayarak tekrar konuştu. -Bunu sadece seni kandırmak için söyledim. Oturduğum yerde geriye yaslanırken derin bir nefes verdim. Burada fikir,düşünce diye bir şey yoktu. Aklından geçirdikleri her şey dillerine dökülüyordu. Yani yalan da yoktu. Kardelen yanımdan kalkarken arkasından bakmakla yetindim. Burada ki insanlar yalan söyleyemezdi. Ben hariç... Aklımdan geçenleri dilime dökmek gibi bir zorunluluğum yoktu. Neden böyle olduğumu düşünmeye vakit bile ayırmamıştım. Neyse ne işte. Beni olayların nedeni değil doğurdukları sonuçlar daha çok ilgilendiriyordu. Düşünmemek bir insana bahşedilmiş en güzel şey olmalıydı. Burada yaşayanlar gibi olmak isterdim. Düşünmemek... Kendimi, bende düşünmüyorum, diye kandırmaktan öteye gidememekle beraber zihnimi daha da karıştırmıştım. Birden fazla şeyin aynanda zihnimden tıpkı bir hızlı tren gibi geçmesine engel olamıyordum. Düşünceler birer ip gibi zihnimde dolanırken ben birinin ucunu tutamadan elimden kayıp gidiyordu. Ve bu beni o kadar yoruyordu ki... Ne yapacağıma ne düşüneceğime bir türlü karar veremiyordum. Çektiğim kuvvetli baş ağrısıyla elim başıma giderken ani bir hızla oturduğum yerden kalkarak cama yaklaştım. Her şey üzerime geliyordu sanki. Bir el boğazıma yapışmış nefes almamı engelliyor gibi hissediyordum. Aldığım her nefes soluk borumu yakarken boğazım alev almış gibi yanıyordu. Canım yanıyordu benim artık. Duygularımı, hareketlerimi kontrol edemiyordum. Tek istediğim buradan, bu cam fanustan bu duygusuz robot gibi insanların arasından kurtulmaktı. Sanki bir anda aklımı kaybetmiştim. Bedenim zihnimden ayrı hareket ediyor gibiydi. Elim yumruk olurken sert bir şekilde karşımda ki cama vurdum. Daha da artan baş ağrıma inat elimle cama daha sert vurdum. Daha sert... Daha sert bir darbe daha... Kuruyan dudaklarımın arasından çıkan kelimeler fısıltıdan ibaretti. Etraftaki her şey bulanıklaşırken göz bebeklerimin bile titrediğini hissediyordum. -Çıkmak istiyorum. Çıkarın beni. Beynim sanki birazdan hücrelerime kadar parçalara ayrılacakmış gibi hissederken kelimeler daha da güçlü çıktı dudaklarımdan. -Çıkarın dedim size. Gitmek istiyorum. Fazla geçmeden birkaç kişi kollarımdan tutarak geriye doğru çekiştirdi. Kollarımı arkamda tutan eller yüzünden hareketim kısıtlanmıştı. Garip davranışlarım üzerine toplanan kalabalıktan gelen seslerin birkaçı beynimin içinde yankılandı. -Ne diyorsun sen? Dışarısı ne? Neyin nesi bu şimdi? İnsanların kendi aralarında bana bakıp yüksek sesle konuştuklarını duymak canımı daha da yakıyordu. -Burası zaten dışarısı. Neyden bahsediyor? Daha fazla gücüm kalmamıştı. Güçsüzce bacaklarımın üzerine düşerken gördüğüm son yüz karşımda bana kocaman gözlerle bakan Kardelendi. "-Kaybolmuş...Çok korkuyor. Bu onun gösterdiği bir tepki sadece. Duyduğum erkek sesiyle gözlerimi açmak istedim ama yapamadım. Sanki ruhum bedenimde değil gibiydi. -Peki bu tepki ne için tam olarak? Duyduğum bir kadın sesiydi bu sefer. Sesi yaşlı bir kadını andırıyordu. Uzun süren sessizlik sonrası az önce ki erkek sesi doldurdu yine kulaklarımı. -Yardım...Sadece yardım. Sesler bana o kadar uzaktan geliyordu ki sanki bedenim onların yanında ama ruhum çok bambaşka bir yerlerde gibiydi." -Hey! Uyan artık. Sessizlik... -Hadi ama! Tekrar duyduğum sesle gözlerimi yavaşça açtım. Bu sefer az önce hissettiğim ağırlık yoktu üzerimde. Sadece rüya görmüştüm anlaşılan. Kısık gözlerimin arasından ilk gördüğüm şey önümde sallanan minik bir eldi. Ardından görüş açıma kocaman açılmış kahverengi gözler girdi. Birkaç kez daha kırpıştırdığım gözlerimle görüşüm netleşmişti şimdi. Karşımda duran Kardelen'den başkası değildi. -Sonunda. Bıkkınlıkla söylediği kelime üzerine yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Etrafıma kısaca göz attığımda odamda olduğumu, ben ve Kardelen'den başka kimsenin olmadığını görmem üzerine hiç şaşırmamıştım. Burada kimsenin kimseyi umursadığı yoktu. Kardelen yanıma otururken kahverengi gözlerini tam gözlerimin içine dikti. -Neden? Bir çocuğa göre sakindi. Fazlasıyla hemde... Sorusu üzerine çatılan kaşlarımla bakışlarımı ona çevirdim. Hafif pürüzlü çıkan sesimle konuşmaya çalıştım. -Ne neden? Anlamadım? Minik kafasını yana eğerken küçük dudaklarını büzdü. -Neden bugün öyle şeyler söyledin? Olanlar aklıma doluştuğunda gözlerimi kapatıp kelimelerimi toparlamaya çalıştım. Az önce sergilediğim garip davranışlardan bahsediyordu anlaşılan. -Ben bir an dışarıda olduğumu unutmuşum. Ondan öyle söyledim. İnanması için ağzımda birkaç şey gevelerken hala kafasını eğmiş bana bakıyordu. Açıkçası hiç inanmış gibi görünmüyordu. -Neden? -Bu kadar ısrarcı olma. -Neden? Sorusundan vazgeçmeyeceğini biliyordum. O çok zeki bir kızdı... Benim söylemek istediğim veya söyleyemediğim her şeyi gözlerimden okuyordu sanki. Öyle dikkatli bakıyordu ki minik kahverengi gözleri, sanki zihnimin içini tüm çıplaklığıyla görebiliyordu. -Çünkü daha fazla burada durmak istemiyorum. Her zaman ki gibi ifade barındırmayan yüzüyle öylece duruyordu. -Ama buradan başka bir yer yok ki. İşte buna karşılık söyleyebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Kısa süreli bir sessizlikten sonra oda da sesi yankılandı. -Özgür bırak beni. Dediği şeyle kaşlarım olabildiğince çatılmıştı. Zaten algılamakta zorluk çeken zihnimi iyice köşeye sıkışmış gibi hissettim. -Ben mi? Başını onaylarcasına sallarken odadan yavaş adımlarla çıkıp beni soru işaretleriyle yalnız bırakmıştı. Yeterince zihnimde soru yokmuş gibi... Ellerimi başımın arasına alıp öylece otururken delirip delirmediğimi sorguluyordum. Ne oluyordu bana? Neden bir anda herkesin içinde öyle bir şey yapmıştım? Buranın dışı diye bir yer yok. Yok... Yok... Kapının ardında ki yer zaten dışarısı. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken içimden bir yerlerde yankılanan o sese engel olamıyordum. Asıl dışarısı camın ardı... Burası oda içinde odadan ibaret... Zihnimde yankılanan o sesi susturmaya çalışırken ellerimle kulaklarımı kapadım. Sanki ses içimden değil de dışarıdan başkası söylüyormuş gibi... Kulaklarımı tıkarsam duymayacakmışım gibi... Kafamı itirazla iki yana salladım. Hayır hayır... Burası içerisi. Kapıdan çıkarsam dışarıya çıkmış olurum. Camın arkası. Gökyüzü orada. Gökyüzü camın ardında. Özgürlük. Acıyla inlerken yerimden aniden kalktım. Neler oluyordu böyle? Kendi düşüncelerime hakim olamıyordum bir türlü. Derin nefesler almaya çalışırken krize girmiş gibi titreyen vücudumu engelleyemiyordum. Yatağın yanına sığınan bedenim çaresizlik içindeydi. Kafamı dizlerime gömerken dudaklarımın arasından firar eden kelimeler fısıltıdan ibaretti. -Yardım. Yardım edin. Ne olur biri beni duysun artık. Bir süre sonra titremesinin azaldığını hisseder gibi olduğum vücudumla biraz daha sakin olmaya çalışırken yüzümde hissettiğim ıslaklıkla elim önce gözlerime gitti. Gözyaşları... Benim gözyaşlarım... Akmayalı ne kadar olmuştu sahi. Elim görüş açıma girdiğinde hafif kan bulaştığını fark ettim. Burnum kanıyordu. Bunların hepsi çok fazlaydı? Ne oluyor? Sanki bir yerde sıkışıp kalmışımda nefes alamıyor gibiydim. Hissettiğim güçlü duygu ise çaresizlik, üzüntü ve çok yoğun bir acıydı. Ve bir şey daha. Korku. Korkuyordum... -Biri yardım etsin artık bana. İnler gibi çıkan sesimle acım o kadar yoğundu ki. Gözlerimi sıkıca kapatıp başımı arkamdaki yatağa yasladım. Yığılıp kalan vücudumu hareket ettiremiyordum bile. Gerçi hareket ettirsem nereye gidecektim... Çıkışım yoktu benim buradan. -Boğuluyorum. Nefes alıyorum ama boğuluyorum. Mırıldandığım sözcüklere karşılık geleceğini elbette ben de bilmiyordum. -Deniz kızı. Burnun kanıyor. Ağlama artık lütfen... Duyduğum sesle aniden başımı kaldırınca bana bakan bir çift mavi gözle bakışlarım kesişti.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

ARİYA

read
9.5K
bc

KARANLIK | Texting

read
1K
bc

SOMUT- UYANIŞ

read
5.6K
bc

FİRUZE (KARADAĞLI SERİSİ I.)

read
11.4K
bc

Muhteşem Hayatım (!)

read
1.0K
bc

Mafyanın Esiri (+18)

read
31.3K
bc

Karanlığın Sesi Serisi

read
1.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook