TANITIM
Kitaba başladığınız tarihi yorumlara yazar mısınız? ❤️
"Rıza Bey... Ölmüş bu adam!"
İşittiği sözle açtı ağzını. Çatık, ak düşmüş kaşlarından benzi solan tenine kadar yansıtıyordu nasıl bir şokla cedelleştiğini. Geriye doğru adımlayarak sıkarken dişlerini, sessizce tekrar etti sözümü.
"Ö-Ölmüş... Ölmüş bu... Ölmüş bu derken!"
"Efendim, bağışlayın! Yemin ederim ki nasıl olduğunu anlayamadım. Yemin ediyoru-" hayret ifadesini koruyarak yanıma doğru hızlıca geldi. Lafımı ağzıma tıkarcasına çeneme kuvvetle vururken, bağırdı aynı anda.
"Ne demek ölmüş Süreyya! Nasıl ölür!"
Yediğim şamarın etkisindeyken çenemi hareket ettirerek inledim. Fena halde canım yansa da bu yediğim ilk tokat değildi. Cüret gösterip karşı duramadığım için uğradığım muamele de bitmeyecekti.
"Bir haltı beceremedin aptal or*spu! Adamın koynuna girecektin, canını eline ver demedim!"
Henüz hala doğrulamamıştım yerimden. Eğilip de kolumdan kavrayarak kaldırınca beni ayağa, ölü adamın başında dikildim. Daha sormadan yaşanan her şeyi dökülmeye başladım.
"Odasına çağırdı beni. Tepsi verdi önüme... Boncuklar vardı tepside... Tespih boncuğu gibi..."
"Kes zırvalamayı, ne tespihi!"
Korkumdan ifade edemiyordum kendimi. Karşımdaki adam yabancı da değildi ki. Beni evlat edinmişti. Köyden şehire geldiğimde henüz on beş bile değildim. Annemle babam sekiz çocuktan birini teslim etmişti Rıza Bey'e. Talih buydu ya, o çocuk da ben olmuştum.
Bir rüya gibi geçeceğini düşündüğüm hayatım, Rıza Bey'in karısı ölünce kâbustan farksız hale gelmişti. Acımasızca vuruyordu bana, hor görüyordu beni. Doğan evladının ardından lohusayken girdiği bunalımla ölmüştü Rıza Bey'in eşi.
Güzel karısını toprak altına koyduğu yetmemiş gibi, şimdi de beni döverek mi öldürmeye çalışıyordu bu adam?
Titreyen ellerimle ağzımı örterek inkâr etmeye başladım.
"Rıza Bey yemin ederim ki ben bir şey yapmadım."
Sırtımın ortasına, iki kürek kemiğimin arasına sert bir darbe yediğimde yere çöktüm. Ölen adamın göğsüne düşmüştüm.
"Boncukları ipe geçir dedi ve çıktı odadan. Bir iğneye ip taktım. Boncukları geçiriyordum. Tane tane... Teker teker... Sonra ses geldi banyosundan. Girdim baktım ki..." zavallı adamın yüzüne bakınca arttı gözyaşlarım. Burnumu çekerek ağlıyordum.
"Yerde boylu boyunca yatıyor! İnanamadım. Ne yaptı, ne etti, bilmiyorum."
Çenesini sıvazlayarak eğildi yanıma. Adamın kenetlenen dişlerini zorla açarak ağzına baktı. Dilini tutup çıkardığında, aldığı rengi görünce başını ciddiyetle salladı. "Zehir içmiş. Ölecek yeri buldu moruk!"
Paniklemişti o da. Ayağa kalkıp banyonun içerisinde sağa sola yürümeye başladı.
"Şu rezilliğe bak! Kırk konağa gitti bu adam, kırk! Gelip bizimkinde geberesi tuttu. Sen de beceremedin herifin koynuna girmeyi. Ne olacak şimdi! Ne halt yiyeceğiz! Yarın bir gün kardeşlerinden biri gelip alacak onu. Dua edelim de Mesut gelsin. Eğer ki..." saçıma yapışıp eğdi başımı geriye. Dişlerimi sıkıp inlesem de kâr etmedi.
"Eğer ki Süreyya! Eğer ki Fırat gelirse... Seni de beni de... Beşikteki bebeği de yaşatmaz!"
"Biz bir şey yapmadık ki! Zehir diyorsun ya Rıza Bey... Zehir içmiş işte."
"Kim koydu diye işkillenmeyecek mi zehri? Bana bak Süreyya, ne gerekirse yapacaksın! Ne gerekirse... Fırat hesap sorarsa atarım seni önüne. En azından bir boğaz eksilir evden."
Harcayacağı ilk kişi bendim, bunu zaten biliyordum. Eve adamları çağırıp oynamamı istediğinde, yeterince anlamıştım bundan sonraki hayatımın vehametini.
"Gitmek istiyorum evime. Aileme dönmek istiyorum."
"Kes sesini! Ne ailesinden bahsediyorsun? Bitti o iş! Yedi yıl oldu sen bu eve geleli, yedi! Aile mi kalacak ortada? Paraya tamah eden ailen tüm evlatlarını dağıtmıştır çoktan."
Sırtıma yeniden vurduğunda, dengem kayboldu ve önümdeki adamın üstüne devrildim. Bedeni henüz ılıktı. Can vereli çok olmamıştı.
"Sen kaldın işte! Öylece başıma kaldın Süreyya. Bir adamı ayartmayı bile beceremeyen, aptal bir kızsın."
"O saygın bir adamdı. Buraya öyle bir iş için gelmemişti Rıza Bey. Bunu kendiniz de fark ettiniz. Hem büyüktü yaşı, evladım, dedi bana."
Elinin tersiyle bir kere daha vurduğunda yeniden yeri boyladım.
Burnumdan akan kan yeri boyarken, elimin tersiyle silerek kaldırdım başımı.
"Şimdi... Ş-Şimdi ne yapacağız? İstemiyorum. Beni Fırat'a verme, istemiyorum!"
Tüm ahali bilirdi ki, Fırat karısını delirtecek kadar kötü bir eş; insanlara fütursuzca işkence edecek kadar da gaddar bir adamdı. Onun eline kim düşmüştü ki sağ kalsın? Şuncacık canımı da o mu alsaydı?
"Def ol git odana dua et! Anlıyor musun?" uzanıp kavradı yüzümü ve dizlerim üzerinde durmamı sağladı. "Dua et... Dua et yalvar, yakar Allah'a! Yalvar ki Fırat deccali gelmesin eve! Mesut gelsin de seni ona yamayalım, diye dua et!"
TANITIM 2:
"Süreyya... Nedir senin hünerin?"
Çağırıldığım bu odaya ilk seferdir giriyordum. Etrafı süzüp nasıl bir alanın içerisinde kapana kısıldığımı bilmek istesem de karşımdaki adamın talepkar bakışı yüzünden çeviremiyordum başımı.
"Göster maharetini."
"Mesut Bey yasakladı."
Oturduğu koltuktan kalkıp siyah gömleğinin ilk iki düğmesini açarak dikildi karşımda. Hayli uzun boyundan gözlerine erişebilmek için başımı kaldırmak zorunda kaldım.
"Mesut Bey bey de; ben değil miyim?"
"Kendisinden başkasına oynamayacağım konusunda söz verdim."
Yüzüne oturttuğu manidar tebessümle süzerken beni, yeşile çalan ela gözlerine bakamadım.
"Seni bu eve kimin getirdiğini ne çabuk unuttun? İlk maharetini bana sergilemedin mi?"
"Fırat Bey, beni buraya nazikçe davet etmişsiniz gibi söz ediyorsunuz. Fakat yaka paça fırlatılıp ölümle tehdit edildim. Üstelik beni yetiştiren, büyüten adamın canını aldınız."
Derin derin nefesler alırken, kalkıp inen göğsüme tepedeki ışık yansıyordu. Gözleri aheste bir tavırla indi ışığın yansıdığı yere.
"Şimdiyse sizin için dans etmemi istiyorsunuz. Nasıl yapacağım bunu, sizden delicesine korkarken? Üvey babamın sonunu yaşamayacağımı nereden bileceğim?"
Bir ateş tütüyordu gözlerinde. Hırsın, öfkenin ve arzuların ateşi. Ancak yumruk yaptığı elleri temas etmeye çekiniyordu sanki.
"Baba mı diyorsun o p*çe? Seni satmak istemedi mi? Kaçırma gözlerini, bırakmayacağım seni."
Başımı eğerek saygıyla selamladım evin küçük beyini. Zira girdiği konudan çıkabileceğimizi sanmıyordum. Bugün tam da bu sebepten jandarma tarafından aranıyordu Fırat Bey. Evet, öldürdüğü adam için zerre kadar hüzün duymamıştım. Başıma getirdiği musibetlerin bir karşılığı olmasından da kıvanç duymuştum. Ancak... Bütün bunlar, Fırat Bey'in eli kanlı, korkutucu bir katil olduğu gerçeğini de yüzüme vuruyordu.
"Hayırlı geceler."
Yanından geçip gitmeme fırsat vermedi. Belime dolanan güçlü kolu, beni kendisine çekerken sırtım sert bir şekilde yaslandı göğsüne. Öyle ki sekip geri dayandım geniş göğsüne.
"Süreyya." ismimin son hecesinde kulağıma sürtünüp ilerledi sıcak nefesi. "Öyleyse bir şarkı söyle. O gün balkondan işittiğim ses senindi, değil mi?"
"E-Evet... Ben söylüyordum."
"Söyle!"
Emir duymaya alışık kulaklarım, Fırat Bey'in taleplerini karşılamaktan geri duruyordu. Zira çok sıkı bir şekilde tembihlenmiştim evin hanımı tarafından. Hangi şartla olursa olsun Fırat Bey'le ilgilenmeyecektim.
Asla ve kat'a!
"Gitmeliyim, anneniz hizmet bekler."
"Hizmet bekleyen benim!" sertçe yeniden yaslarken sırtımı göğsüne, yineledi az önceki isteğini. "Söyle! Ya da salın benim için... Seni bir kez daha salınırken görmezsem gitmeyeceğim teslim olmaya."
Sabahleyin bir hainin suratına zift döktüğünü görmeseydim şayet, şimdi kulağıma fısıldayan adamın iflah olmaz bir romantik olduğunu düşünürdüm.
Ürkerek titrediğimde zabt ettiği kolunu çözüp serbest bıraktı beni.
"Bu gece başka türlü çıkamazsın bu odadan."
Yerine oturduğunda kenardaki sehpanın üzerinden ince ve uzun bir bardağa doldurduğu rakıdan yudum aldı.
Bu adam polis tarafından arandığı halde, dilediği tek şey karşısında dans etmem miydi yani?
İsmimi yeniden fısıldadığında yutkundum.
"Süreyya..."
"Fakat Mesut Bey..."
Oturduğu yerden fevri bir tavırla kalkıp yapıştı çeneme. Karşılaştığımız günden bu yana ikinci kez bu şekilde sertçe dokunmuştu bana.
Parmak ucuma yükseltmişti bu hareketi beni. Öfkesiyle dişlerini sıkarken kin saçtı dudaklarından.
"Benim yanımda Mesut'un adını ağzına alıp durma! Sana emrediyorum, bu konağın asıl beyi benim! Huzurun için babanı öldürdüm. Şimdi sen de benim huzurum için, bana itaat edeceksin."
NOT: Kitaba 14 Aralık 2024'te ilk bölümü atıldı. Tarihin bir yıl önceyi gösterme sebebi, içeriğinin tamamen değiştirilmesidir.