-Karşılaşma-

882 Words
Her sabah olduğu gibi melankolik bir halde uyandı genç kız. Gözlerini açmadan komodinin üzerindeki telefona uzanıp güç düğmesine bastı. Üçüncü çalışta kapanan telefonu yatağın bir köşesine fırlatıp dirseklerini yatağa yerleştirerek oturur pozisyona geçti. Henüz tam açmadığı gözlerini ovalayarak perdeyi araladı. Sonunda aklına gelmiş olacak ki hızla yatağa fırlattığı telefonu eline alıp saate baktı. Gözleri yuvasından çıkarcasına büyürken telefonu tekrar fırlatıp hızla lavaboya ilerledi. Gerekli ihtiyaçlarını giderdikten sonra hızla odaya geçti. Bu sırada mutfakta gördüğü yengesi yemek hazırlamakla meşguldü. Oradan oraya koşturan kızı gören yengesi başını bıkkınca iki yana sallayıp tekrar işine döndü. Eylül ise saçından çıkmamak için yemin etmiş tokayla uğraşıyordu. Birkaç tel saçını feda ederek çıkardığı tokayı bileğine takıp tekrar topladı saçını. Hızla üzerini giyip çantasına da gerekli eşyalarını koyduktan sonra mutfağa koştu. Yengesinin özenle hazırladığı şeylerden biraz atıştırıp tekrar odasına döndü. Çantasını ve başörtüsünü alıp vestiyerin önünde başörtüsünü yapmaya koyuldu. İğnelerini kıyafetinin önüne tutuşturup başörtüsünün önünü düzeltmeye başladı genç kız. Bir yandan da kendi kendine söylemeyi ihmal etmiyordu. Eğer acele etmese saniyesinde olan örtüsü bugün kırkıncı denemede olmuştu sanırım. Gerçi acele etmediği günü hatırlamak zordu ya. " Kızım al çayını orada iç bari."diye seslenen yengesini duyar duymaz elindeki feracesini yere bırakıp dar koridorda mutfağa doğru koştu. Normalde salondaki yemek masasını bile kullanmaz yer sofrasında yemeyi severlerdi ama bugün aceleyle mutfaktaki masada atıştırmıştı Eylül. Koşar adım mutfağa girip bardağını eline aldı. Bu zamana kadar anne bildiği kadının yüzüne bir öpücük kondurup yine koşar adımlarla  tekrar vestiyerin önüne geldi. Bardağını bir köşeye koyup hızla feracesini giydi. Bardağında kalan çayı boğazını yakmasına izin vererek tek dikişte bitirdi. Bu yaptığına anlam veremez bir şekilde birkaç saniye kendine kızıp eliyle ağzına  rüzgar yaptıktan sonra  bardağını koymak için hızla mutfağa yöneldi. E tabi acele işe şeytan da karışınca halının kenarına takılıp yeri boyladı. Yengesinin pek severek aldığı hatta yeni yıkattığı halıya  bardakta kalan çay dökülmüştü bile. Yengesinin ibret olsun diye bu halıları tek başına yıkatma ihtimaline karşı hızla mutfağa girip bir bez aldı.Halıyı  aceleyle silip ortalıktan kayboldu. Şuan otobüs durağına giderken aceleyle çorbanın birini Nike birini Adidas giyme ihtimalini düşünüyordu. Koşarken çözülen ayakkabı bağcığına içinden saya saya geldiği durakta beklemeye başladı. Koşmanın etkisiyle aldığı hava boğazını keserek iniyordu sanki ciğerlerine. Ne kadar koşarsa koşsun otobüs şoförü onun düşmanıymışçasına geç geliyordu hep. Hızla otobüse binip kartını okuttu. Ve hergün karşılaştığı manzara ile yüzünde alaylı bir gülümseme peyda oldu. Otobüs tamamen doluydu ve bunun  yüzde ellisi 65 yaş üstüydü. Kulaklığını kulağına takıp sakin bir melodi açtı. Zira şuan sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Cebine telefonunu atıp ileride gördüğü kadınların çoğunluk olduğu alana ilerlemeye başladı. Her kadın gibi o da bıkmıştı taciz olaylarından. Sadece kadınların değil tüm insanların kişisel alanını ihlal eden insanları hiç anlamamıştı zaten. Kendisi mi farklıydı yoksa insanlar mı çok samimiydi bilmiyordu. Çünkü o insanlara - özellikle tanımadığı insanlara- dokunmayı hiç sevmezdi. Çevresindeki az ve öz insanla kurduğu ilişki yerli yerinde idi ona göre. Düşünceleri eşliğinde geldiği son durakta düğmeye basıp kimseye dokunmamaya özen göstererek indi. Okulu merkezden biraz uzak olsa da sitelerin ve alışveriş merkezlerinin de bulunduğu orta kalabalıkta bir semtteydi. İner inmez hızla koşmaya başladı. Çantasını yandan çaprazlama asıp düşmesini engelledi. O koşarken anneler çocuklarının gözünü kapatıyordu sanki. Öyle bir koşuş... Duyduğu kulak tırmalayıcı sesle kendini yerde buldu genç kız. Gözlerinin önünde oluşan küçük noktalara aldırış etmeden etrafı kontrol etti. Bir arabanın önünde yerdeydi. Ardından gözleri vücudunu taradı. Herhangi bir acı hissetmemeye karşın vücudunda bir yara da yoktu. Büyük ihtimalle arabanın çarpmasına yakın yere düşmüştü. O sırada gözleri arabadan hiddetle inen adama takıldı. " İyi misin? " Sinir ve endişe barındıran sesiyle sorduğu sorunun kendisi farkında mıydı acaba? Ayak ve el bileğinde kendini belli eden ağrı ile yüzünü buruşturan kız içinden: 'İyi gibi mi görünüyorum?'  dese de adama" İyiyim." diye cevap verdi. " Gel hastaneye gidelim." dedi adam dizlerini büküp bir elini kıza uzatırken. Gözlerini adamın suratına hiç çıkarmayan kız adamın eline baktığında  farketti üzerindeki asker elbisesini. Muhtemelen okulun az ilerisindeki askeriyeden olduğunu düşündüğü adama: " Lüzumu yok. İyiyim ben" diye cevap verip geriledi. İki elini asfalta koyup ayağa kalktı. Ellerini birbirine vurup çırparken yüzünü buruşturduğunun farkında bile değildi. Yanındaki adamın suratına bile bakmadan üzerini de çırpıp  aksayan ayağı ile kaldırıma çıktı. Arkasındaki adam tüm yardım tekliflerini reddeden kızla afallasa da birkaç adım atıp aksayarak yürüyen kızın yanına vardı. Yardım teklifi geri çevireceğini bildiği için bir elini kızın beline diğerini de bacaklarına koyup kucağına aldı.  Belinde ve bacaklarında hissettiği el ile havalanan kızın ağzından  tiz bir çığlık firar etti. Bir elini ağzının üzerine kapatıp onu kucağına alan adama çevirdi bakışlarını. " Böyle olmaz hastaneye gitmemiz lazım ayağının durumu iyi görünmüyor."dedi adam bir çırpıda. Kucağında inmek için çırpınan kız onu hareket dahi ettirmeye yaramıyor aksine kollarını daha da sıkmasını sağlıyordu. Arabanın yanına getirdiği kızı yavaşça yere bıraktı adam. Arabanın kapısını açmadan yüzüne yediği tokatla öylece kalakaldı. Karşısında sinirle kükreyen bir dişi aslan vardı sanki. Ne diyeceğini bilemeden öylece kaldı. Kızın haklılığının pişmanlığını yaşıyordu. Adamın mengene gibi sardığı kollarından kurtulan Eylül öfkeyle attığı tokadın pişmanlığını yaşıyordu. Ama vücudunun her hücresinde dolaşan sinir söyleyeceklerine engel olmadı. " Ne yapıyorsunuz siz!? Ne hakla bana dokunursunuz!? " dedi tüm hırsıyla. İstemsizce yüksek çıkan sesine engel olamıyordu. " Eğer yardımınızı geri çevirdiysem  istemiyorumdur değil mi? Elinizi tutmadıysam dokunmak istemiyorumdur! İyi olup olmadığımı bilecek yaştayım ben." dedi ve hırsla arkasını dönüp bileğindeki sızıyla yürümeye başladı. Arkasındaki adamın ne dediğini umursamadı bile... İçinde yaptığının pişmanlığı vardı. Adama attığı tokadın pişmanlığı... Herkesin içinde bağırmanın pişmanlığı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD