Dünyayla birlikte dönen başım dayanamayıp kendini yere bıraktı. Vücudum yavaşça uyuşurken gözlerimin önünde bulanık bir vaziyette Destina'nın siması belirdi. Etrafa yarı kısık gözlerle bakarken bedenimden gelen sıcaklıkla alnımdan ter kümeleri boşalıyordu. Kimsenin sesini duymuyor, uğultu şeklinde gelen kelimelerden tek Destina'nın ''Hocam!'' diye ağlamasını işitiyordum.
''Hastaneye götürelim hemen. Ambulansı çağırın.'' diye bağırırken Ayşe Hanım, Destina başımda ağlayarak üzerime kapanmış vaziyetteydi. Rahmi Bey:
''Hastane olmaz, hemen içeri alın. Odasına götürün.'' diyerek korumalara emir vermiş ve odama taşınmıştım. Gözlerimi ara ara açıp etrafa bakıyor, konuşulanlara anlam vermeye çalışıyordum. On altı gündür ayrı kaldığım köşke yine garip bir giriş yapmıştım.
''Rahmi, niye götürmedik hastaneye?''
''Nasıl götürelim Ayşe, kimin yaptığını bilmiyoruz ki?'' Ayşe Hanım Rahmi Beye celallenerek etrafta kim var kim yok aldırış etmeden sesini yükseltmişti:
''Allah aşkına, bari şimdi başka hesaplara girme. Adama acil müdahale edilmesi gerekiyor. Hemen hastaneye götürmeliyiz.'' Rahmi Bey Ayşe Hanımın kolundan tuttu:
''Eğer hastaneye götürürsek işe polis girer. Bunu riske alamam Ayşe, anladın mı beni?'' sonra da Necdet Amcaya yöneldi:
''Necdet özel doktorumuzu çağır, gelsin hemen.''
Doktor Bey geldi ve vücudumu hızlıca yokladı.
''Vücudunda ezikler var, burnu ise kırılmamış gibi görünüyor. İki üç gün yatarak dinlenmeli. Bulantı, kusma ve baş dönmesi gibi bir şikayet olursa hemen hastaneye getirmelisiniz. Şimdi size iğne yapacağım ve derin bir uykuya dalacaksınız Emre Bey.'' doktorun vurduğu iğneyi bile hissetmedim, zaten vücudumun ağrılarından gözlerimi dahi açamıyordum. Kaşımda, burnumda ve dudağımın kenarında açılan yaraların kanı ise doktorun müdahalesiyle durmuştu. Şimdi sadece uyumak istiyordum ve yavaşça göz kapaklarımı birleştirerek uykuya daldım. Uyuduğum esnada ise yanımda sadece Ayşe Hanım ve Destina kalmıştı.
''Yenge sen git, ben gece burada kalacağım.'' Destina'nın bu isteğine pek hoş bakmayan Ayşe Hanım:
''Kızım olmaz, amcana ne derim yokluğunu fark ederse?''
''Yenge gelemem, idare et beni ne olur?'' Destina'nın yalvaran gözlerine daha fazla dayanamayan Ayşe Hanım bizi yalnız bıraktı ve bu durumdan habersiz ilacın verdiği etkiyle rüyalar aleminde at koşturuyordum.
*****
Destina'nın dilinden...
' Geldin, iyi ki geldin. Hem evime hem de gönül bahçeme hoş geldin. ' dedim içimden.
Yanındaki tekli koltuğu iyice yatağa yaklaştırıp oturdum. Elini tuttum, parmaklarımın arasından parmaklarını geçirdim ve küçük bir öpücük kondurdum. Yüzüne baktım uzun uzun, yaralarını tek tek inceledim. Diğer elimin parmaklarıyla tüy hafifliğiyle erkeksi yüzünde şeritler çizdim. Yanaklarından yaralı burnuna, burnundan dudaklarına, orada biraz oyalandıktan sonra dudaklarından çeneye doğru yol aldım. Yavaşça aşağı inen ellerim kalbinde durakladı. Bunu neden, niye yapıyordum şu an hiçbir fikrim yoktu. Biri görse ne derdi, umurumda değildi. Emre Hoca uyansa ne derdim, hiç düşünmedim. İçimden ne geliyorsa öyle hareket ediyordum. Elim kalbinde, nefesim nefesindeyken içimdekileri aktarmaya başladım ona, hep sayfalara dökecek değildim ya:
''Hayatımdaki her şey beni buraya almanla bir değer kazandı. Buradaki sevginle rüzgarın sesi başka, yağmurun dokunuşu şifa, kar tanelerinin farklılığı ahenk oluşturdu. Kış bahçemdeki çiçeklerim başka kokuyor, hayvanlarım gözüme farklı görünüyor artık. Güneş daha aydınlık günler getiriyor bana, yarınlara ümitle bakıyorum hayatıma girdiğinden beri. Evet, farklısın hem de çok farklı. Farklılıkların yaşamımıza renk kattığını sen gösterdin. Şu kalbin var ya, o kadar temiz ve saf ki. Seninle ilgili neler düşündüğümü bilmene rağmen, imalarıma, kötü davranışlarıma aldırış etmeden yanımda olmaya çalıştın. Ben ise hep kırdım, incittim seni; ama gizli gizli bir sevgi büyüttüm içimde. İnan ben bile fark edemedim kalbime serpiştirdiğin sevgi tohumunu. Bu kalp artık benim evim; çünkü bana bir tek burası yalan söylemedi. ''
Uyanmayacağını bildiğim için kalbim kalbine denk gelecek şekilde sarıldım ve devam ettim:
''Yüreğimi yüreğine yasladım, girdiğim bu yolda artık yalnızca seninle yürüyeceğim. İçindeki çocuksu masumiyet bu intikama bir son verecek, baharlar getirip çiçekler açtıracak. Seninle çok farklıyız biliyorum; ama ortak bir noktamız var. Biz günahlar taşlığında filizlenmiş iki tohumuz. Allah birbirimizle karşılaştırdı ki yaralarımızı saralım. Sana söz veriyorum bu elini bu gece tuttum ve bir daha bırakmayacağım, bırakmana da izin vermeyeceğim. ''
Doğruldum üzerinden, yüzünü dikkatle incelemeye devam ettim. Aslında yakışıklı biriydi, sadece kendine bakmayı bilmiyordu. Bu günkü hali dayağı yemese baya iyiydi. Soluduğu nefes yüzüme değerken kalbimin daha da hızlı attığını fark ettim, dudaklarına doğru yol aldım; ama o buseyi oraya kondurmaya cesaret edemedim. Yavaşça yanağını öptüm ve suç işleyen bir çocuk gibi kaçıp tekli koltuğa kendimi attım. Ne yapıyordum ben. Adamın baygın halinden yararlanıp özel alanını ihlal ediyordum. Biraz kendimi toparlamak için su içtim, sonra onun dudaklarından dökülen kelimelerle irkildim:
''Destina! Destina!''
''Hayır! Ona bir şey yapamayacaksınız. Destina!'' hızlıca yanına koştum, omuzundan hafifçe dürterek:
''Hocam Hocam, buradayım ben!''
''Destina, gitme Destina!''
''Bir yere gitmiyorum, yanındayım.''
''Aah!'' diye çığlık atıp uyandı. Soluk alıp verişi odayı inletirken vücudu kan tere batmıştı. Kuruyan dudaklarıyla:
''Su verir misin? Su...''
Masada bulunan sürahiden bardağa su koyup yanına geldim. Elimin birini başının altına koydum ve su içmesine yardımcı oldum. Gözleri gözlerimle zorla birleşse de yüzündeki memnuniyet gayet belliydi. Suyu içerken elini elimle buluşturdu. Bir erkeğin dokunması bir genç kızın içini bu kadar mı ısıtırdı?
''Burada mıydın?'' dedi kısık sesiyle, gizli bir tebessümle.
''Evet, yanındaydım.''
Nefes alıp verdikçe ses tonu azalıyordu, ilaçlardan mı, aldığı darbelerden mi bilinmez konuşmakta güçlük çekiyordu.
''Nasıl bıraktılar seni yanımda?''
''Nasıl bıraktıklarına değil de dinlenmene bak istersen, yarın ders çalışacağız seninle.'' dedim ve istemeden bir gülüş attım. Elini zorla yüzümdeki gamzeme getirdi ve oyuk yerde durdu:
'' Bu geceyi eğer gözüm açık yaşasaydım hafızamda sarar sarar tekrar izlerdim. Keşke ayık olaydım. Ah Ahmet, közün kör olmasın, ömrümü vereceğim geceyi benden çaldın. Ne diyeyim ben sana? '' dedi ve eli yavaşça yere düştü. İlacın etkisinden olsa gerek hemen uykuya daldı. Sanırım biraz önce kurduğu cümleleri uyanık olsa sarf etmezdi. Ağzından kaçan kelimelerle de ona bu kötülüğü kimin yaptığını öğrenmiştim. Ahmet Abim miydi, ben miydim? Evet, bu darbelerin tek sebebi bendim. İçimde oluşan mahcubiyete, gecenin zifiri karanlığına, ilerleyen saatin verdiği yüke daha fazla dayanamayıp Emre Hocanın darbe yiyen karnına başını yaslayıp sızıp kaldım.
******
Sabah olmuş, gecenin karanlığı yerini aydınlığa bırakmıştı. Güne karnımdaki ince ağrının üzerine yerleşmiş Destina'nın kumral, zarif ve bir o kadar güzel kokan saçlarıyla uyandım. Kımıldamaya korktum uyanacak diye. Elimi kaldırıp yavaşça saçlarına dokunmak istedim, parmaklarımı mıknatıs gibi çeken saçlar pamuksu dokusuyla içime öyle bir haz vermişti ki. İkinci okşayışımda yüzünü çevirip gözlerimin içine baktı.
''Günaydın'' dedi kadife sesiyle. Kırgındım, kızgındım; ama seviyordum delicesine.
''Günaydın'' deyip doğruldum ve aklıma bugünkü sınav ile kurulan tuzak geldi.
''Bugün sınavın yok muydu?''
''Yok, sınavlar haftaya ya.'' yeniden babam ve halam tarafından tuzağa düşürülmüştüm. Köşke tekrardan girmem için her yolu deniyorlardı. Sanırım Destina'ya olan zaafımı da çözmüşlerdi. Demek ki dışarıdan fark ediliyordu ona olan ilgim. Ellerim kıvırcık saçlarımda gezinirken gözüm gitar kutuma ilişmişti. Adamlar arabaya zorla girdirirken eşyalarım köşkün önünde kalmıştı, gitar kutum ise öylece fırlatılmıştı. Kutuya baktığımı hisseden Destina , onu alıp yanıma getirdi. Okşadım önce, neyle karşılaşacağımı bilerek ya da bilmeyerek öylece açtım kutuyu, açmamla ergenliğimin, geçmişimin bir araba tekerinin altında nasıl ezildiğini izledim. Paramparçaydı gitarım. Gözlerimde çok sevdiğim bir yakınımın cesedine bakar gibi bir matem vardı, belki de ruhum bedenimden çıkmış yukarıdan cenazemi izliyordu. Gitarım demek, ben demekti. Üzüldüğümü gören Destina elini omzuma koydu.
''Üzülme, yenisini alırız.''
Destina'nın gözlerine baktım en acı şekilde:
''Neyin yenisi, geçmişin mi? O benim yoldaşım, sırdaşım, arkadaşım, geçmişimdi. Ezildi, kalbim gibi, gururum gibi?'' gözleri doldu, elaları yeşilin açık tonuna büründü. Yanakları kızardıkça kızardı, dudaklarının alt kıvrımını ısırıverdi, yutkundu, söyleyeceklerini, içinden geçenleri yuttu. Gitarı yavaşça yatağımın yanına bıraktım ve parçalanan diğer yanıma baktım. Cevabını duymak istediğim sorularım vardı, sordum. Cevabını alamayacağımı bile bile sordum:
''Parçalanmış eski bir gitar seni ilgilendirmez herhalde. En iyisi merak ettiğim sorulara döneyim ben? Niye geldin Destina? Niye özür dileyip geri çağırdın beni? Az mı geldi kırdığın parçalar, bak bu gitar benim. Benim şu kapıda ezdiğin halimin aynısı.''
.......
''Neden Ahmet'le nişanlandın sonra da neden bozdun nişanı?''
.......
''Niye kaldın gece burada, niye bekledin başımda?''
.........
''Niye gözlerin dolu dolu oldu Destina? Çok mu zor sorduğum sorulara cevap vermek?
.......
Kendini toparladı, boğazını temizledi ve dik durabileceği kadar doğruldu koltukta:
''Peki sen neden geldin?''
........
Bu sefer benim gözlerim dolu dolu oldu, yanaklarım kızardı ve kelimeler beynimde karman çorman bir hal aldı.
''Neden seni o kadar kırmama rağmen buradasın?''
........
''Neden gözlerin doluyor şu an bana bakarken?''
........
''Neden sözcükler boğazında bir düğüm oluşturuyor da dışarı çıkamıyor?''
Tuttum kolumdan çektim kendime doğru, yüzüm yüzüyle arada hiçbir şey olmadan karşı karşıyaydı artık, nefesim soluduğu nefese çarpıp yüzüme tekrar geliyordu. Kalp atışlarımız hızlılıkta yarışıyordu, gözlerimiz ise hiç kırpmadan birbirimizin göz bebeğine odaklanmıştı. Arada dudaklarımıza doğru kaysa da ruhumuz henüz bu yolculuğa hazır değildi. İkimizin duyacağı ses tonuyla adeta fısıldayarak:
''Güneş her gün doğarken neden diye soruyor musun Destina? Ya saatte yelkovan ve akrep birbirini kovalarken neden bu kadar hızlısın dedin mi? Ya da kalbin burkulduğunda gözlerinden düşen damlalara ya da gülünce yanağında çıkan gamzelere neden diye sordun mu hiç? '' dudağına daha da yaklaştım, öpmeye ramak kala:
''Peki ya şu an fırlayacak gibi çarpan kalbine neden böylesin diye sordun mu Destina?'' sonra da aniden uzaklaştım ondan:
''Sorma Destina, hiçbir şey sorma bana. Yalnızca sınavına hazırlan, hayatını kurtar.''
''Peki ya senin hayatın, mesela kim ne yaptı sana böyle ya da ne için girdiğin bu zahmet? Bu intikam girdabından kurtulmuşken neden tekrardan attın kendini tam ortasında?'' aslında cevabını bildiğimiz soruları soruyorduk ikimizde.
''Girdiğim girdap intikam girdabı değil ve bu girdaptan anca sen sınavı kazanıp hayatını kurtarınca çıkacağım. O zaman bitecek benim için bu çıkmazlar?''
''Benim hayatımın düzene girmesiyle senin hayatın nasıl değişecek?'' Mavi kuşa döndüm hemen, elimle işaret ederek:
''O kafesin açılmasıyla onun için değişecek şey senin hayatın, onun mutluluğuyla senin yüzünde oluşan gamzeler ise ben olacağım.'' gamzeler belirginleşince gözleri daha da aşkla bakıyordu gözlerime. Eğer bana olan sevgisinin minnet duygusu olduğunu bilmesem kesinlikle yanlış anlardım. Benim duygularım ise mağazanın vitrininde sergilenen kırmızı bir elbise gibi yanaklarımla gayet ortadaydı artık. Kapının çalınmasıyla Saliha Anne elinde kahvaltı tepsisiyle içeri girdi:
''Oğlum günaydın. Nasılsın?'' ne güzel 'Oğlum' diyordu bana. Bu köşkte Destina'nın hitabından sonra özlediğim ikinci seslenişti.
''İyiyim Saliha Annem, sen nasılsın?''
''Bıraktığın gibiyiz be oğlum, dün halini görünce o kadar üzüldük ki. Kim, niye yaptı bunu sana?'' sorma Saliha Anne, sen de sorular sorma, özellikle cevabını duymak istemeyeceğin soruları hiç sorma.
''Aman boş versen anam ya, sıcak süt mü var orada, getir hele bir.''
''Var ya, al bakalım.'' dedi ve tepsiyi kucağıma yerleştirdi. Sıcak sütü içerken ağzımdaki yaralardan ziyade hayatımızda açılan yaralar buruşturuyordu yüzümü. Kahvaltımı yaparken odamdaki iki kadına bakıp içim ağlamaklı olsa da küçük tebessümler konduruyordum dudaklarımla durmadan.
********