BEDEL

1331 Words
Aslında her zamanki gibi bir gündü. Sabah kalktım, giyindim, kahvaltı yaptım ve işe gitmek için kapıya yöneldim. ' Eylül, para bırak. ' dedi annem. ' Daha maaşımı almadım. ' ' Faturalar ödenecek Eylül. Ne demek maaşımı almadım. ' Liseyi bitirir bitirmez işe girmiştim. Üniversite okumaya maddi durumumuz elverişli değildi. Aslında bu kadar maddi sıkıntı çekmiyor olmamız gerekiyordu. Babam kuru yük gemisinde birinci kaptan olarak çalışmıştı yıllarca. Binlerce dolar maaş alıyordu o zamanlar ama hiçbir birikim yapamadık. Babam yılın en az sekiz ayı evde olmazdı. Çocukluğum ona hasret geçti. Deniz hayatı kolay değildi. Sorumluğu, fırtınası, hasreti... Babam sonunda ben lise sondayken emekli oldu. Emekli maaşı da bir çok emekliden yüksek aslında. Kira derdimiz yok. Dededen kalma bir evde oturuyoruz ama benim annem bir alışveriş bağımlısı. Üstelik bunu asla kabul etmiyor. Bu nedenle de tedavi olmuyor. Ne zaman söylesek bir şey almadığını sadece acil ihtiyaçları aldığını söylüyor. ' Maaşımı aldığımda faturalar için para verdim ya anne. ' ' O para acil ihtiyaçlara gitti. Bunca insan suyla doymuyor herhalde.' Bunca insan dediği kendisi, babam, ben, kız kardeşim ve henüz on yaşında olan erkek kardeşim. Acil ihtiyaç dediği ise robot süpürge. Sanırım biri anneme robot süpürgenin elektrik olmadan çalışmayacağını, kendi kendini şarj edemeyeceğini söylemesi gerekiyor. Daha önce faturaları kendim yatırmayı denedim. Sonuçları hiç iyi olmadı maalesef. Benim ondan kısıp fatura ödememin bedeli olarak o da kardeşimden kıstı ve servis parasını ödemedi. Okulu yakın değil ve bazı günler yol parası bile vermediği için yürümek zorunda kalmış. Benim bundan sonradan haberim oldu tabii ki. Ayrıca harçlıkta vermemiş. Servisi de ödemeyi düşündüm ama bu kez siniri yine en küçük kardeşimden çıkıyor. Annemin maalesef şiddet huyu da var. Babam emekli olduktan sonra ilk zamanlar iyiydi ama bir yıldır pek iyi değil. Bir para tartışması sonrasında kalp krizi geçirdi ve o günden sonra evde kavga olmaması için çırpınıp duruyorum. Sekreter olarak iş buldum ve 18 yaşından beri çalışıyorum. Güngör' le bu sayede tanıştım. Patronun oğluydu. Normalde lise mezunu olarak böyle bir yerde çalışmam mümkün değildi ama babamın yıllarca çalıştığı gemininde sahibiydi şirketin sahibi. Bu yüzden beni hemen işe aldı. Güngör patronumun oğlu. Önce dikkatimi çekmedi ama babamın kalp krizi geçirdiği dönemde üzgün olduğumu fark etti ve benimle epey ilgilendi. Sonunda onunla sevgili olmayı kabul ettim. Beni dinledi. Beni anladı. Ya da ben öyle sandım. Bir keresinde bütün faturalarımızı ödedi ve bu yüzden tartıştık. Ben ondan para istemiyordum. Ben yalnızca sevilmek istiyordum. Çocukken annem severdi beni. Çocuk olduğum için anlamazdım çünkü. Onunla bir yerlere gitmek hoşuma giderdi. Sürekli gezerdik, alışveriş yapardık. Babam geldiğinde tartışmalar olurdu. Sonra da babam yine giderdi. Biraz daha büyüyünce anladım ki konu paraydı. Babamın maaşının yattığı hesabın kartı tabii ki annemdeydi. Babamın gemide paraya ihtiyacı olmuyordu. Öyle her gerektiğinde para yatırma şansı da yoktu. Telefonu bile çekmezdi çoğu zaman. Babam geldiğinde annem bütün parayı bitirmiş olurdu. Babam arkadaşlarının eşlerinin bir sefer parasıyla bir yıl idare ettiğini, ikinci sefer parasıyla birikim yaptıklarını ve sadece altı ay çalışarak rahat yaşadıklarını anlatıyordu ama bizde durum öyle olmuyordu. Babam bu yüzden herkesten fazla gidiyordu sefere. Ev ona zindan gibiydi. Ben bunları fark edince annemle alışverişe gitmek istemez oldum o da kız kardeşimle gitmeye başladı ve onu tam kendi kopyası yaptı sonunda. Güngör ilk zamanlar beni sıkılmadan dinlerdi. Ona her şeyi anlattım. Sonra moralimin bozuk olduğu bir gün beni bir otelin barına götürdü. Hayır bayılmadım ama ilk içişimdi. Odaya çıkmamız dahil her şey hayal meyal. Kendime geldiğimde ağlamaya başladım ve o klasik lafı söyledi. ' Nasılsa evleneceğiz güzelim. ' Buna inanacak kadar salak mıydım aslında değildim ama Güngör benimle gizli saklı bir ilişki yaşamıyordu. Her şeyden önce babası biliyordu. Annesi biliyordu. Annesi pek memnun değildi ama Güngör sonuçta kaynana olacak o kadar diyerek konuyu geçiyordu. Ailesi varken evlerine gidiyorduk. İşte ben ona bu yüzden güvendim. Öyle bir heves gibi, gönül eğlendirmek gibi davranmıyordu. Aslında o geceden sonra hiç değişim olmadı diyemem. Daha az gelmeye başladı yanıma. Daha çok işi olmaya başladı. Beni eskisi kadar dinlemez oldu. Dertlerim için yakında evleneceğiz ve hepsi geride kalacak diyip geçiyordu. Uzun uzun dinlemiyordu. Ondan şüphe etmeyecek kadar saf değildim ama gerçekten işi vardı çünkü bazı iş görüşmelerini ben ayarlıyordum. Son zamanlarda en çok Rüzgar Soyluhan ile görüşüyordu. Her şey ufak belirtiler verse de bir anda yerle bir oldu. Bir kaç gündür kendimi iyi hissetmiyordum. Evde bir tartışma yaşandı ve ben strese daha fazla dayanamadım. Yine kapı önü kavgalarından birini yaşarken bayıldım. Gözümü hastanede açtım. Açtım ve iki haberi birden aldım. İlki hamileydim, ikincisi babam bu haberi alınca kalp krizi geçirmişti. İş yerini arayıp haber verdim gelemeyeceğimi ve babamın iyi olmasını beklemeye başladım. Doktor yanına girebileceğimizi söyleyinceye kadar sanki bir asır geçti. İçeri girdik ve babam gözüme öfkeyle baktı. O bana hiç böyle bakmazdı. ' Alnımıza sürdüğün bu lekeyi temizlemeden gözüme görünme Eylül. Şu evde bir tek senden umudum vardı. Böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Defol!' dedi. Ağlayarak odadan çıktım. Annemi gülerken gördüm. Öyle garip gülüyordu ki tarifi yoktu. Elbette Güngör' ü biliyordu ve işine geliyordu ama babamın haberi yoktu. Babama böyle bir şeyi söylemek kolay değildi. Kapıdan çıkarken bayıldığım için çantam yanımdaydı ama başka hiçbir şey yoktu üzerimde. Güngör' ü aradım. Telefon açılmadı. İkinci kez aradım. Üçüncü kez aradığımda açtı. ' Toplantıdayım Eylül. Neden üst üste arıyorsun?' ' Önemli bir şey var. Seninle beş dakika konuşmam gerekiyor. ' ' Toplantı bitince ararım. ' Telefonu kapattı. Bugün toplantı falan yoktu ama herhalde acil bir toplantı çıkmıştı. Sonuçta işte değildim. Güngör beni iki saat sonra aradı. ' Ne oldu Eylül?' ' Çok acil konuşmamız gerekiyor. ' ' Tamam Soylu Otel' e gel. İkinci kat. 24 numara. Direkt olarak çık sen. ' Bu da şaşırttı bir şey değildi. Yurt dışı ya da şehir dışından gelenler otelde ağırlanırdı. Otele taksiyle gittim. Çok fazla param yoktu ama sonuçta Güngör' ün yanına gidiyordum. Her şey düzelecekti. Hemen bir nikah yapardık. Ben işime devam ederdim. Parasında yoktu gözüm. İşi bırakmak falan istemiyordum. Odaya çıktım. ' Sen iyi misin? Bende zaten seni arayacaktım ama işlerden zaman bulamadım. ' ' İyi değilim Güngör. Bu sabah bayıldım. ' ' Gittin mi doktora?' ' Gittim. Güngör ben hamileyim. ' Donup kaldı. Şimdi kendine gelir. Şimdi sevinçle bana sarılır diye bekliyordum ama o öylece yüzüme baktı. ' Bunu mu sorun ediyorsun? Aldırırız. Daha çok gençsin Eylül. Bu yaşta anne olacak değilsin ya. ' ' Güngör babam öğrendi ve kalp krizi geçirdi. Ayrıca ne aldırmasından bahsediyorsun sen?' ' Sekreterler patronları ile yatar zaten. Sen şanslısın. Kart patronun yerine onun genç oğlu ile yattın. Ne sanıyordun ki Eylül?' ' Benimle evleneceğini söyledin. ' ' O her erkeğin söylediği bir yalan. İnanmasaydın. ' ' Bu çocuğu aldırmayacağım Güngör. Duydun mu beni? Aldırmayacağım. Bizim günahımızın bedelini o ödemeyecek. ' ' Ne yapacaksın? Aldırmayıp ne yapacaksın? Kimsin sen? Benimle baş edebileceğini mi sanıyorsun? ' ' Çirkinleşme Güngör. Daha fazla çirkinleşme. Bu senin çocuğun ya. Senin çocuğun. Onun vebaline girmeyi nasıl düşünüyorsun?' ' Sen şimdi bu çocuğu doğurmakta kararlı mısın?' ' Evet. ' Göngör çekmeceyi açtı. Bir yüzük çıkardı. Parmağına taktı. Şok içinde ona bakıyordum. Güngör ve yüzük. Hayır böyle bir şey olsaydı haberim olurdu. Mutlaka olurdu. Ben herhalde hala baygındım ve kabus görüyordum. Güngör beni bileğimden tuttu. Sürüklemeye başladı. Otelden çıkardı. Ona direnecek enerjim yoktu şu an. Gerçekten kabus olduğuna inanıyordum bütün hepsinin. Beni bir eve götürdü. İçeri ittirdi ve kapıyı üzerime kilitledi. ' Defalarca aradım açmadı. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Buraya doktor getirecek değildi herhalde bebeği aldırmak için. Gece yarısına geliyordu kapı açıldığında. Yanında biri vardı. Karşıma dikildi. ' Hala aldırmamakta kararlı mısın? ' ' Evet. ' ' O zaman tanıştırayım sizi. Müstakbel kocan Rüzgar Soyluhan. Çocuk doğuncaya kadar evli kalırsınız sonra da boşanırsınız. Ben sana her ay çocuk için para öderim. Tabii kimseye ağzını açmadığın sürece. Ağzını açarsan olacakları tahmin bile edemezsin. ' Rüzgar bir adım attı. ' Orada dur Güngör. Madem benden bir iyilik istedin bende yapıyorum. O zaman boşanmanın ne zaman olacağına ben karar veririm. ' dedi buz gibi bir sesle. Bu adam buz kelimesinin tam karşılığıydı. Bir günah işlemiştim ve bunun bir bedeli vardı. Bu bedeli tek başıma ödeyecektim. Tabii yine de öyle kolayca kabul etmedim. Güngör' ün ne kadar çirkin bir yüzü olduğunu henüz tam olarak görmemiştim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD