2. BÖLÜM

1418 Words
Derin ertesi gün okula gittiğinde Gökmen sabahın kör vaktinde gelmiş olacak en arka sıralardan birine geçmiş, önüne aldığı notlara dalmıştı. Okul içinde fazla samimiyetleri bulunmadığından bir an onun yanına geçip geçmemekte tereddüt etse de dün geceki silik anıları koyu kalemle belirginleştirebilecek tek insan oydu. Barda başlayan akşamı otelde sonlanmışsa eğer onu birilerinin oraya bırakmış olması gerekiyordu. Kış vakti taktığı, berbat haldeki kırmızı gözlerini saklayan güneş gözlüğünü çıkarmadan "Beni sen mi bıraktın?" diye sordu pat diye. "Sana da günaydın." dedi Gökmen kayıtsızca. Başını notlarından kaldırmamıştı. "Taksici bıraktı." "Okula da taksiyle geldim ne tesadüf. Vespa'm yok." Bu kez ağır ağır kalktı çehresi. Hatta fazlaca, çenesini havaya dikmişti. "Otoparkta, alırsın" diyerek kotunun cebinden çıkardığı sarı başlıklı anahtarı onun önüne koydu küçümseyerek. "Arkama binemeyecek kadar sarhoştun." Allah kahretsin! Derin onun bozuk attığının farkındaydı. Haklıydı belki de ancak onu çağırmamıştı. Fakat geceden uyandırılmayı talep ettiği belboy sabah yedide kahvaltısını odasına getirdiğinde uyanmıştı ve başındaki ağrı, üstündeki kıyafetlerle uyumuş olması ile aynada onu karşılayan boynundaki koca çürük dün gecenin Gökmen için kolay geçmediğinin kanıtıydı. "Neden benimle odaya çıkmadın?" Elini onun koluna koyarak ortamı yumuşatmayı seçse de Gökmen hızla çekti kolunu. "Beni beklemeden asansöre yürüdün." Derin, sınıftakilerin son dakikalarında bile "İletişim Hukuku ve Telif Hakları" dersinin vizesine çalıştıkları için çıt çıkmayan sınıfta kahkaha atacaktı neredeyse. Gökmen ciddi ciddi içerlemiş miydi yani? "Bu seni ne zaman durdurdu?" deyiverdi ağzına dolan gülücükleri bertaraf etmek adına. Bırak böylesi içtiği bir gecenin sabahında yanında uyanmayı, üzerindekileri çıkarmadan, onu öylece bırakarak otelden ayrılmıştı Gökmen. "Müsaaden olursa kalan bir konum var, ona çalışacağım. Dün gece fena dağıttığın için biraz sen de göz gezdirsen fena olmaz." Sonra dediği kulağına abes gelmiş olacak tekrar konuştu. "Dersin hocasının Polat Hoca olduğunu unutmuşum. Her türlü geçersin. İyi bir muamele çekmen yeterli." Bel altı vurduğunun farkındaydı ancak kimsenin gönlünü eğleyecek hoşlukta hissetmiyordu. Yetersiz ve bölünmüş bir uykunun kollarından sonra eve döndüğünde Derin gözlerinin ardını meşgul etmişti uzunca bir süre. Onu görmemek için yataktan çıkıp odaları dolaşmaya başladığında da uykusu açılmış ve elinde telefon onun gönderdiği, muhtemelen hayatında ilk kez gördüğü adamla olan selfinin her bir hattını küfürlerle ezberlemişti. "Peki, çalış madem sen." "Derin?" Ne diyeceksin aptal? "Özür dilerim." "Dileme. Ben bir Polat Hoca'ya bakayım." "Derin? Saçmalama. Lütfen." Çoktan ayaklanmış ve sınıf kapısına yönelmişti Derin. Gökmen önündeki notları sıraya çarpıp devirirken onu kolundan tutup çevirmeye yeltendiğinde kız arkadaşı Rabia, Derin'e dokunmaktan kendini men eder gibi kapıdan girerek Gökmen'e seslendi. "Aşkım sen ne zaman geldin?" Haliyle yetişemedi ona. İlk yılın alıklığıyla, muhafazakar gördüğü ve görünüş, huy itibarıyla hoşuna giden Rabia'ya çıkma teklif etmişti. Fakat Derin ile yatınca, onu tekrar tekrar arzulayınca, sırf yatak arkadaşlığıyla sınırlı kalınca kazın ayağının göründüğünden farklı olduğu ayyuka çıkmıştı. Derin adı gibi derindi. Sarhoş olduğu gecelerde, ki çoğunlukla haftanın yarısıydı, içindeki kız çocuğunun özlemlerini kendisine döküldüğünde ona bağlanması, yaralarını sarmak istemesi kaçınılmazdı zaten. "Sen Derin'in peşinden mi gidiyordun?" Rabia'nın sesiyle onu yeni görüyormuş gibi başını sağa sola salladı. Elini belini atan sevgilisiyle yerine geçtiğinde aklında Derin'e sarf ettiği hakaret dönüyordu. Onun doğuştan gelen bir yeteneği vardı. Derslerine çalışmasa da sınıfta en yüksek notları o alırdı. Bu bölümü seçmesi ise tesadüf bile değildi. Ödev olarak verilen yaptığı sunumlar öyle yaratıcıydı ki, ileri düzey İngilizce ve İspanyolca'sıyla hızla taradığı ve çevirdiği makalelerle harikalar yaratırdı. Polat Hoca'dan herkesin patır patır dersten kaldığı üst dönem öğrencilerinin dilindeyken verdiği başka bir dersten Derin'in tam not alarak geçmesi onunla yatıyor oluşu değildi. "Aptal kafam. Dilim kopsaydı..." Ağzının içinden mırıldandığında Rabia onunla konuştuğunu zannetti. "Ne dedin, anlamadım." "Az bir konum kaldı, onu da çalışayım diyorum." "Ben hiç çalışamadım" diye ofladı Rabia. Görünüşe göre yine kopya isteyecekti ondan. Yere düşen birkaç A4'ü toparlayarak önüne çekse de Derin'e kayan düşünceleri çalışmasına engeldi. Rabia ona sarmasın diye görmeyen gözlerle başını sırasına eğdi. O esnada Derin aynı zamanda fakülte dekan yardımcısı da olan dersin hocasının bulunduğu kata çıkmıştı bile. Kapıdan usulca geniş odaya süzüldüğünde tıknaz adamı ayakta masasına eğilmiş, bazı evrakları incelerken sırtı ona dönük halde buldu. Parmak uçlarında yürüyerek ince uzun kollarını onun geniş gövdesine sardığında Polat Dağhan'ın gerildiğini fark etti. "Korkma, benim" derken sesindeki cilveli tonu göz ardı ederek hızla ona döndü adam. "Derin, ne yapıyorsun?" diye sorarken kalın camlı gözlüklerinden ardından bakan minik gözlerinden biri kapıdaydı. "Her zamankinden farklı bir şey değil." Beyaz teninde daha da belli olan bir kırmızılıkla kaplıydı suratı. İdeal ısıtmanın oluşturamayacağı ter damlaları iki şakağından yanaklarına akıyordu. Alnında çizgiler kalın, gür kaşlarını çatmasının da etkisiyle daha da belirginleşmiş, derinleşmişti. "Derin çıkar mısın? Toparlanıyorum." Sırf vize yapacak olmanın getirdiği stresten kaynaklı olmayan başka bir tedirginlik vardı üzerinde. Üstelik ilk kez sınav yapmıyordu. Adam yıllardır profesördü. Derin çıkmadı ama ona yeniden sırtını dönen adamdan bir iki adım geriledi. Gözleriyle etrafı taradığında duvarın dibine istiflenmiş onlarca kapalı, su geçirmez kutuya dikkat etti. "Başka bir odaya mı geçiyorsun?" "Üniversiteden ayrılıyorum. İstifa ettim." Derin yüzüne tokat yemişten beter halde masanın diğer tarafına geçerek Polat Dağhan'ın yüzüne bakmasını umdu. Çünkü bu saçma beyan sırasında adamın yüzünü görememişti. "Ne demek istifa ettim? Sınıfta sınav yapacaksın diye bekliyoruz." "Sınavı Mevlüde Hoca yapacak eğer ertelemezse. Ben soruları hazırlamıştım." "Polat yüzüme bak. Neler oluyor? Beni terk mi ediyorsun?" Adam yasak elmayı aylardır ısırdığının farkındaydı. Direnmişti ancak bir noktadan sonra kucağına düşen meyvenin tadını merak etmiş, bir kez tadınca da doyamamıştı. Günahtı Derin. Haramdı. "Derin bak..." elleriyle dudaklarının kenarında birikerek beyaza dönen salyasını sildi önce. "...biz birlikte olmamalıydık. Özür dilerim." "Neyin özrü bu? Ben seni zor durumda bırakacak hiçbir şey yapmadım." "Biliyorum. Karım öğrendi." "Nasıl?" Derin rus ruletindeki tek kurşun kalbine sıkılmışçasına o saniye beyaza kesti. Damarlarındaki tüm kan haberin büyüklüğü ve dehşeti karşısında saklanacak bir yer bulmuş olmalıydı. "Geçen ay bende kaldığında, onlar yoktu hani?" Karın ve kızın... Zaten bu yüzden kalmıştı. "Bizde kaldığını öğrenmiş. Proje için evde çalıştığımızı, uyuyakaldığında da uyandırmadığımı söylemiştim ama görünüşe göre inanmamış." Uyuyakaldım, koynunda. "Bir aydır inanmış da bugün mü aklı kesmiş?" "Derin ne zaman öğrendiğinin bir önemi yok. Elimizde büyüdün sen bizim. Sana o gözle bakmamalıydım. Söylemeye utanıyorum, Pelin'den üç yaş büyüksün sadece. Kızım gibi..." cümlesi noktasız kaldı. "Bana zorla bir şey yapmışsın gibi tehdit mi etti seni? Gider yönetimle konuşurum Polat, gitme." "Elbette tehdit etti. Boşanmakla, kızımı alıp gitmekle ve sonuna dek haklı. Başka bir üniversitede eğitim vereceğim artık." "Beni rezil edeceğini de söyledi mi?" Derin'in detaylara dair merakı yoktu. O Sevilay cadısının niyetini anlamaya odaklandı. "Umrumda değil." "Rezil olup olmaman benim de umrumda değil" derken Polat tepesi açılmış beyaza dönmeye başlamış saçlarının ardından geçirdi ellerini. "Pelin daha on yedi yaşında. Üniversite sınavına hazırlanıyor, hassas bir dönemde. Babasının bir öğrencisiyle yattığını öğrenerek benden nefret etmesi, yüzümü görmek istememesi umrumda olan tek şey." Bu Derin'i kırdı işte. Adamın bir ailesi vardı. O ise, hocasının zaman zaman odasında masasına dayayarak becerdiği zaman zaman da yatağını ısıttığı bir kaçamaktı kırklı yaşlarının ortasındaki adam için. Kızı yaşlarındaydı ama kızı değildi. Gözden çıkarılabilirdi. Burun delikleri haberci gözyaşlarının etkisiyle açılıp kapanırken gözleri dolu dolu "Benim sana ihtiyacım var" diye inledi. Masadaki bir dünya evrakın üzerinden ona ince parmaklı ellerini uzattı. Temas talebi karşılıksız kaldı. Polat odasının kapısına ulaşarak, soruları almaya her an gelebilecek olan asistanına yanlış bir izlenim vermemek adına, açmaya hazır halde kapı kolunu tuttu. Sevilay'ın muhbiri her kimse Derin ve ikisinin aynı cümlede yer almaması şarttı. ""Senin tedaviye ihtiyacın var Derin." Ondan çok odanın her yerine bakıyordu. "Bunu babanın bir arkadaşından amca tavsiyesi olarak al. Şimdi sınıfına git, sınav başlayacak." Derin çok da uzak olmayan geçmişi gözlerinin önünde resmi geçit yaparken lise ikide beden eğitimi öğretmeniyle sınıfta öpüşürken yakalandığı o andaki gibi hissetti kendini. Tuncer Hoca, okuduğu kolejden uzaklaştırılırken onun için cidden üzülmüştü. O zamanlar reşit değildi ve birlikte olduğu ilk adam da Tuncer'di. İfadeye giderken "Onlara ne anlatayım Derin?" diye sormuştu otuz yaşındaki, dağ gibi, diri vücutlu adam ağlamaklı bir sesle. "Sadece öpüştüğümüzü ve bunun bir hata olduğunu. Hatta buna benim seni zorladığımı ve itiraz ettiğini de söyleyebilirsin. Ben ifademi değiştirmeyeceğim, endişelenme." "Teşekkür ederim." Yattıklarını söyleseydi büyük ihtimalle adam istismardan hapse falan giderdi ama Derin'in öğretmeninin başını derde sokmak gibi bir niyeti yoktu hiçbir zaman. Onun derdi birlerinin başını ağrıtmaktı ve bunda başarılı da olmuştu. Üstelik Tuncer oldukça nazikti. Onunla geçirdiği birkaç ayda sevildiğini bile hissetmişti. Ayaklarını sürüyerek kapıya erdiğinde son bir kez Polat'a baktı yalvararak. Hızlı nefes alıp verişiyle küt ve toplu bedeni göbeğinin altında kalan kemerini bir açık ediyor bir yok ediyordu. Yirmi yaşında, kendiyle bir boyda, orta yaşlı, çirkin addedilebilecek bir adamla işi olmamalıydı normal şartlarda. Hayır, aşk gözünü kör etmemiş, ona aşık da değildi. Adam yatakta iyi bile değildi. "Her şey için teşekkür ederim." Kapıdan çıktı, uzun koridoru yavaşça yürümeye başladı. Derin'in onun sesini son duyuşu, Polat Dağhan'ın ardından, "Derin, lütfen bir uzmandan yardım almaya başla bir an önce" uyarısıyla oldu. ? Derin sizde nasıl bir izlenim bırakıyor? Paylaşın, konuşalım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD